Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Kökensel Bir İnceleme: De Re Publica’da İktidarın Adalet Sorunu!

Dogu_BatiDoğu Batı dergisinin “Kitle ve İktidar” başlıklı 69. sayısı çıktı.

Bu sayıda “Kökensel Bir İnceleme: De Re Publica’da İktidarın Adalet Sorunu” başlıklı bir makalem bulunuyor. Bu makalemi, haliyle geçtiğimiz ay içinde İthaki’den çıkan ve çevirisi bana ait olan Cicero’nun Devlet Üzerine (De Re Publica) adlı eseri ve yüz küsür sayfalık Giriş metniyle birlikte okumanızı önereceğim. Dahası yine daha önce Kutadgubilig. Felsefe-Bilim dergisinde yayınladığım  “Cicero’nun ‘De Re Publica’sındaki Devlet Tanımı ve Türleri” başlıklı makalemi de ekleyerek eserdeki devlet, iktidar, toplum ve adalet tartışmasına dair bir tripod oluşturabilirsiniz.

Başlıktan da anlaşılabileceği üzere Doğu Batı‘daki makalemde De Re Publica‘daki iktidar ve adalet sorununu inceliyorum. Sorundan daha önce bahsetmiştim (örneğin bkz.  Albinus ile Carneades arasında geçen bir anekdot ya da Devlet Üzerine’nin tanıtım yazısında). Öncelikle şunun altını çizmemiz gerekiyor: De Re Publica’da beliren devletin ya da iktidarın adalet sorunu temelde yasaların dayanak noktası sorunudur. Yasalar doğaya mı, yoksa geleneğe mi dayanır? Doğaya dayanıyorlarsa, bu durumda övüledurulan ve nasihat edilen adaletin (=yasalara uymak) doğal bir deterministik bilinci dayattığını düşünmek durumundayız. Dahası bu bilinç bize her yerde kutsal ve mutlak bir adalet anlayışının bulunduğunu düşündürmek zorundadır, aksi halde monist doğa algısından monist bir doğal adalet anlayışı çıkarmak mümkün olmaz. Buna karşın geleneğe dayanan yasalar ya da adalet toplumdan topluma, hatta aynı toplumda zaman içinde değişiklik gösterebilmektedir, o halde yasaların ya da adaletin kutsallığı kaçınılmaz olarak geçici ve görecelidir.

Bu Platon ve Aristoteles’ten Thucydides’e, Cicero’dan Augustinus’a uzanan derin bir tartışmadır, bu tartışma beraberinde devletin ya da iktidarın adaletinin meşruiyetini de tartışmayı gerektirir. Devlet adaletin hem koruyucusu, hem de uygulayıcısı olmakla kendi meşruiyetini koruyor değil midir? Öyleyse, Platon’un Devlet‘indeki adaletin güçlünün işine geldiğini savunan Thrasymachus ile Glaucon haklıdır. Thucydides’in eserinde yer alan meşhur Melos konuşmasındaki Cleoncu uyarılar da doğrudur, öyle ya Atinalılar kendilerine tabi olanların istekleri dışında onları kendi çıkarları için, istedikleri gibi yönetme hakkına sahiptir. Bu sahipliğin esası, kaynağı doğadan da gelse değişmez, gelenekten de gelse. Makaleme konu olan Cicero’nun diyaloğunda Philus adaletin doğaya dayanmadığını savunmakla birlikte onu kutsal değil, “imperial calculus”un çıkar düzleminde bir siyasî tercihe dönüştürür ve bu düzlem adaleti doğaya dayandıranların gözünde adaletsizliğin ta kendisidir. Başka deyişle Philus “adaletsizlik devletin yararınadır” demekle “sizin adaletsizlik dediğiniz şey devletin çıkarına olan adaletin ta kendisidir” demiş olur.

Kökensel Bir İnceleme: De Re Publica’da İktidarın Adalet Sorunu!

Ezcümleyle, Stoacı bir duyuşla “adalet doğadan gelir ve devletin yararınadır” düşüncesini savunan Laelius ise Platon’un Devlet‘indeki Socrates’in izdüşümü olur, tek fakat kocaman bir farkla: o örnek bir Romalı devlet adamıdır, dolayısıyla adaletli devlet ya da devletin adaleti lehine yaptığı konuşma, Roma devletinin özellikle de İ.Ö. ikinci yüzyıldan itibaren ele geçirdiği topraklar üzerindeki siyasî egemenliğinin bir savunmasıdır.  Philus’un argümanları ve ne yazık ki günümüze tümüyle ulaşmamış olan bu Laelius epizodu Cicero tarafından ustalıkla bir araya getirilmiştir. Laelius gibi o da örnek bir Romalı devlet adamıdır, İ.Ö. 155 yılında Roma’nın siyasî egemenliğini tartışmaya açan Academiacı Carneades‘in “önce argümanları ortaya koymak ve sonra onları çürütmek” şeklindeki retorik yöntemine meydan okurcasına, onun iki güne yayılan iki zıt konuşmasını ters yüz eder ve onun Roma devletine getirdiği eleştiriyi onun yöntemiyle savuşturmuş olur.

Detayları makalede bulabilirsiniz, burada son olarak bir hususa dikkat çekmek istiyorum: İktidarın adalet sorunu aslında adaletin iktidar sorunudur, zira adalet daha önce olduğu için iktidar kolonlarını onun üzerine yerleştirerek var olabilmiştir yani adalet olduğu için iktidar vardır, yoksa onu iktidar olmayan tabilerden ayırtetmek mümkün olmazdı. De Re Publica‘da ise sorun daha çok adaletin nasıl tanımlanacağı üzerinedir: Adalet iyi bir şeydir ama benim adaletten anladığım şey senin anladığından farklı olduğunda (ben Philus ya da Laelius olayım) ikimiz ikimizden birinin adaleti savunmadığı konusunda tuhaf ve bilinçsiz bir şekilde uzlaşmış oluruz. Bizi bu noktaya getiren adaletin iyi bir şey, bir erdem olduğuna inanmamızdır.

Yorum bırakın