Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Martin Luther ve Doksan Beş Tez çevirisi!

Martin Luther’in 1517 yılında kaleme aldığı Doksan Beş Tez’in (XCV Theses) çevirisi İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı! Çeviri sırasında değerli fikirlerini benimle paylaşan hocam Faruk Akyol’a, titiz editörlüğünden ötürü Hande Koçak’a, İş Kültür ailesine teşekkür ederim.

Tanıtım yazısından:

Luther_95TEZMartin Luther (1483-1546): Reform’un temellerini atan Alman ilahiyatçı, besteci, rahip ve keşiş. Orta halli bir ailenin çocuğudur. Önce Magdeburg Latin okulunda, daha sonra Erfurt Üniversitesi’nde eğitim aldı. 1511’de doktora derecesi aldı, ilahiyat ve felsefe dersleri verdi. 1515’te Saksonya ve Türingiya bölgesindeki kiliselerden sorumlu piskopos naibi oldu. 1517 yılında endüljansları eleştiren Doksan Beş Tez’ini Albrecht von Brandenburg’a gönderdi.

Bu tezler kısa sürede önce Almanya’ya, iki ay gibi kısa bir sürede de Avrupa’ya yayıldı. Yazdığı önemli eserlerle kendi kilisesinin ve Protestanlığın temellerini attı. İncil’i Almancaya çevirdi, genel ibadet törenlerini düzenledi. 2017’de 500. yaşını dolduran Reform’un ilk manifestosu Doksan Beş Tez ve Luther’in Albrecht von Brandenburg’a yazdığı mektup Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nde.

Satın alma linkleri:

İş Bankası Kültür Yayınlarıİdefix –  KitapyurduBabilPandora

 

“Protestanlık yeni bir Avrupa yarattı”

İlber Ortaylı (6.11.2010)

Yaklaşık 500 yıl önce ortaya çıkan Martin Luther’in Doksan Beş Tez’i ve ona karşı alınan tedbirler, ortaya yeni bir Avrupa çıkardı


31 Ekim 1517’de yani Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethettiği yılda Katolik kilisesi ve inancı en büyük darbeyi yedi. Martin Luther -ki St. Augustin tarikatından bir keşişti-; Wittenberg’de Schlosskirche’nin kapısına ünlü Doksan Beş Tez’ini astı. Kendisi Roma kilisesine bağlı bir tarikatın mensubu bir keşişti, teologdu (ilahiyatçı). İncil metinleri ve tercümesiyle uğraştığı biliniyordu, nitekim bir müddet sonra Saksonya elektörü Akil Friedrich’in sarayına kapanarak Almancaya İncil çevirisini tamamlayacaktır. Ama bu tarihte öyle bir eseri yoktur.
Onun İncil çevirisi daha yoktu ama zaten İncil’i ilk çeviren adam da Martin Luther değildi, “Birisi İncil’i çevirdi, anında basıldı, okundu, çeviri ve matbaa ile beşeriyet aydınlandı” tezi bizim okulların müfredatına has bir saf yorumdur. Resmi İncil (yani İsa’nın hayatını anlatan yeni Ahid) çok daha evvel Yunancaya, Yunancadan Latinceye çevrilmişti. Hele İbranca asıllı eski Ahid yani Tevrat çevirisi vahim hatalar da içeriyordu.

Sakat düzeni tenkit ettiler
Luther’den iki asır evvel bu gibi yanlışlar üzerinde hep durulmuştur ve nihayet ondan evvel Rönesans’ın büyük aydını Rotterdamlı Erasmus İncil metnini eski metinlerle karşılaştırıp düzelterek (yani yeniden inşa ederek) çevirmişti. Tabii o kiliseyi eleştirmesine rağmen ne Roma kilisesini inkar etti ama ne de kendisine teklif edilen kardinallık görevini kabul etti.
Martin Luther Doksan Beş Tez’de Roma kilisesinin israfını, akraba kayırmacılığına (nepotizm) dayanan sakat hiyerarşik düzenini, tayinleri ve mutaassıp bir kafayla Rönesans’ın büyük sanat eserlerine yapılan masrafları tenkit ediyordu. Özellikle 1506-1626 arasında inşaatı ancak tamamlanan, 60 bin kişi alan, 42 metre kubbeli ünlü San Pietro kilisesi Ayasofya’dan bin sene sonra ortaya çıkmak için kaç tane ünlü Rönesans sanatçısının (Bramente, Michelangelo, Bernini gibileri) elinden geçmişti ve nihayet aşırı masrafları karşılamak için Papa X. Leo endülüjans denen af ve cennette yer edinme beratlarını satmaya başlamıştı. Bunun bir rezalet olduğu açıktı.
Malla mülkle, feodal lordların hakimiyetiyle dertleri yoktu. Luther ve etrafı haklı olarak kilisedeki ahlak düşüklüğünden ve irtikâptan bahsediyorlardı ama rahatsız olanlar daha çok ülkenin birikimlerinin kendilerine değil, Roma’ya akmasından şikayet eden Alman prensleri özellikle Saksonyalı Friedrich’ti. Nitekim Luther’i daha çok o desteklemiştir.

Hiç kimse bu Doksan Beş Tez’de  Protestan itikadının, hele kilisesinin nasıl teşekkül edeceğinin ana prensiplerini aramasın. Mesela başta Martin Luther olmak üzere birtakım rahiplerin evlenmesi işi zamanla ortaya çıktı. Gene ne Martin Luther’in ne Reuchelin’in veya Melanchton’un veya İsviçre’de Calvin’in mal mülkle veya feodal lordların hakimiyetiyle fazla bir derdi yoktu. Tabii Fugger gibi bankerlere de bir şey demiyorlardı. Hatta zamanla kilisenin yortu ve tatillerinin kalabalığından şikayet eder oldular; çalışmak lazımdı…

Özgür bir düşünce, laik bir din olarak düşünmemek gerek
Protestanlığın esasları ve bölünmeleri bir mantar gibi çoğaldı. Dokuz sene sonra Mohaç seferi ile en güçlü Katolik krallığın yani Macaristan’ın ortadan kalkışı hem Protestanlara hak verdirdi hem de onlara karşı husumeti arttırdı. Kanuni Sultan Süleyman Han ve halefleri İspanya kralı ve Avusturya Habsburglarının Katolikliğine karşı Protestanlığı kullanmakta tereddüt etmediler.
Diğer taraftan kimse Protestanlığı din bakımından özgür düşünce, laik bir din olarak düşünmesin; o bizim okul kitaplarının yorumudur. Avrupa tarihi daha çok uzun zaman iki inancın etrafındaki bağnazlıklar, cinayet ve katliamları yaşadı. Doğrusu Wittenberg tezlerinin ilan edilişinin ardından imparator Şarlken’in karşı tedbirleriyle devam eden gelişmelerin şekillendirdiği çatışma yeni bir Avrupa yarattı. 500’üncü yılındaki Avrupa Hıristiyanlığının görünümü halen  tartışmaya açıktır. Din düşüncesi ve politikaları ne olacak, Hıristiyanlık ve İslam çatışması daha nerelere gidecek? Bunların düşünülmesi lazım.

 

 

Yorum bırakın