Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

95 Tez’in Teolojisi (13.4.2019)

Dün (13.4.2019) İstanbul, Ataşehir Belediyesi, Mustafa Saffet Kültür Merkezi’nde Luther ve Reform Kültürü başlıklı bir panelde “95 Tez’in Teolojisi” başlıklı bir konuşma yaptım. Türkiye’de ilk defa Luther üzerine yapılmış bir panel yapılmış oldu. Başta organizasyonu düzenleyen Ataşehir Belediyesi ile değerli dostum Elif Hopyar’a, katkılarından ötürü değerli konuşmacılar Armağan Ekici, Kaan H. Ökten ve moderatör Faruk Akyol’a ve son olarak bizi dinlemeye gelerek onurlandıran herkese katkılarından ötürü teşekkür ederim.

Konuşmamın içeriğini, katılamayanlar için aşağıda paylaşıyorum.

Martin Luther’e olan ilgim 95 Tez’i çevirme kararını aldığım zaman başladı. Temel çalışma alanı klasik çağ metinleri olan birisi olarak daha önce Ortaçağ ve Rönesans’tan farklı metinler üzerine çalışmalarım olmuştu, ancak Reform dönemine ilişkin bir çalışmam yoktu. Çeviri vesilesiyle bu konuda daha profesyonel okumalar yapma fırsatını buldum. Bu sebeple Luther ve Reform Kültürü başlıklı bu paneli düzenleyen Ataşehir Belediyesi’ne ve organizasyon için emek harcayan değerli dostum Elif Hopyar’a teşekkür ederim.

Klasik deyişle, sonda söylemem gereken şeyi başta söyleyeyim. 95 Tez’in teolojisi, temelde Katolik Kilisesi’nin ve Papa’nın uyguladığı endüljans uygulamasını tartışmaya açmaya dayanır.

Endüljansın ne olduğunu anlayabilmek için Geç Ortaçağ’ın Tövbe Sacramentum’una (Poenitentiae Sacramentum veya Poenitentia Sacramentalis) bakmak gerekir. Bu, Luther’in döneminde de Hıristiyanlık inancının merkezinde yer alan dinî bir uygulamaydı. Ayrı bir uygulama olan endüljans da (indulgentia) bu uygulamaya bağlı olarak gerçekleştiriliyordu.

Bu iki uygulamanın teolojik arka planında tüm insanların Adem ile Havva’nın İlk Günah’ından etkilenerek günahkâr doğduğu inancı vardır. Bu inanç, insanların affedilmedikleri yani kurtarılmadıkları sürece ebedî cezaya mahkûm olduğu inancını içermektedir.

İnsanın bu mahkumiyetten kurtulması için bulunan teolojik çare doğan bebeğin vaftiz edilmesidir. Vaftiz inancı günahtan Tanrı’nın lütfuna (gratia Dei) taşır. Böylece insan sadece suçtan (culpa) değil, onun cezasından da (poena) kurtulur. Burada “tövbe, pişmanlık” anlamındaki poenitentia kelimesinin “ceza” anlamındaki poena’dan geldiğine dikkat etmek gerekir.

Bu noktada Vaftiz töreninin suçu ve cezayı ortadan kaldırmakla birlikte tekrarlanamadığı da söylenmelidir. Dolayısıyla bir insan Vaftizden sonra ölümcül bir günah işlerse, örneğin bir insanı öldürürse, tekrar Vaftiz öncesindeki günah durumuna döner. İşte burada kritik olan nokta Tanrı’nın bu durumdaki insanlara ikinci bir kurtulma şansı vermesidir. Ortaçağ teolojisine göre, Aziz Hieronymos’tan bir alıntıyla, tövbe ayini gemi enkazında, suda yüzmekte olan yolcunun tutunarak hayatta kalmayı başaracağı “sudaki kütük”tür. Bu tutunulan kütük analojisiyle, insanın günah denizinde boğulmaktan tövbe ederek kurtulacağı anlatılmaktadır. Bu teolojik arınma ayininin Vaftizden farkı tekrarlanabiliyor olmasıdır. Ancak bu Vaftiz kadar güçlü bir ayin değildir, günahı ortadan kaldırsa da, cezayı tümüyle silmez, sadece onu ebedîlikten geçici hale dönüştürür. Oysa Vaftiz öncesindeki Adem ile Havva’dan gelen İlk Günah’ın cezası ebedîydi.

Peki, ikinci kütük olarak görülen bu tövbe ayini nasıl gerçekleşiyordu?

Katolik Kilisesi’ne göre tövbe ayininin üç aşaması vardır.

  • Contritio: Tanrı’nın sevgisinin hatırlanmasıyla günahtan ötürü üzüntü ve pişmanlık duyma
  • Confessio: Bu üzüntü ve pişmanlığın, işlenen günahla birlikte özel olarak bir rahibe itiraf edilmesi.
  • Satisfactio: İşlenen günahın büyüklüğüne göre rahibin belirlediği geçici cezanın uygulanmasıdır.

Bu ayinde endüljansın yeri nedir?

Öncelikle endüljansın Latincesi olan indulgentia kelime olarak “birine istediği şeyi vermek, dileğini yerine getirmek, mutlu etmek” anlamındaki indulgere fiilinden gelir. Bu etimolojik açıklama, indulgentia veya endüljans’ın temel mantığına dair bir ipucu vermektedir. Buna göre endüljans uygulamasıyla, iman edene dilediği şey verilir. Türkçede “alan razı, veren razı” diye bir söz vardır, Luther’in karşı çıktığı endüljans uygulamasına uyarlarsak burada “alan razı, aracı olan razı” durumu söz konusudur. Çünkü aracı olan Kilise ve Papa’lık makamı, esasında aracı olmaktan çıkarak endüljans hakkı konusunda yetkiyi Tanrı’dan almış mutlak bir otoriteye dönüşmüştür.

Luther’in 95 Tez’deki endüljansa karşı çıkışını anlamak için bu uygulamanın teolojik arka planına bakalım. Erken dönem Kilise pratiğinde sadece toplusmal suçlarda değil, “düşünce, söz ve eylem” şeklindeki her ölümlü günahı için yedi yıllık bir satisfactio yani geçici cezalandırma öngörülüyordu. Ancak zamanla teologlar bazı istisnaî durumların izahı için dinî eklemeler yapmak zorunda kaldı. Örneğin tövbe aşamalarının ilk ikisini tamamlayıp satisfactio aşamasında cezasını çekmeden ölenlerin durumu ne olacaktı?

Böyle birinin arınma hakkı var mıydı? Kilise babaları bu hakkın insan öldükten sonra verileceğini düşünmüştür. Nerede? Türkçesiyle Araf, Latincesiyle Purgatorium’da. Purgatorium Latincede “temizlemek, arındırmak” anlamındaki purgare fiilinden geliyor. Yeryüzünde geçici cezasını çekmeden ölen ruh cezasını burada çektikten sonra Cennet’e gider. Bu noktada belirtilmeli ki, Purgatorium’da çekilecek ceza, ölmeden önce çekilen cezadan daha ağırdır. Bu inanışla, kişinin yeryüzündeki cezasını çekmemek için Purgatorium’u bahane göstermesinin önüne geçmek amaçlanmıştır.

Luther’in dönemine gelindiğinde Kilise ve Papa ölümden sonraki Purgatorium’da ceza çekme süresi üzerinde de söz sahibi olmuştu ama bu adım adım gerçekleşmiş bir süreçtir. Öncesinde Kilise ve Papa’nın böyle bir yetkisi yoktu ama buna giden yolda, birtakım politik amaçlar için yetkilerini kullandıkları olmuştu. Örneğin Papa 2. Urbanus (1042-1099) insanların, Kudüs’ü özgürleştirmek ve Müslümanların elinden almak için Haçlı ordusuna katılmalarını teşvik etmek amacıyla 1095 yılında Haçlı ordusuna katılanların tam endüljansa sahip olacağını bildirmişti. Keza 1300’de de Papa Boniface, aynı tam endüljans hakkını Roma’yı ziyaret edip havarilerin mezarında dua edenlere tanımıştı. Bunlar henüz Purgatorium’daki cezayı ortadan kaldıran endüljanslar değildir.

Bugün bize politik açıdan fazlasıyla işlevsel görünen bu dinî uygulamanın teolojik dayanağı Matta 16.18-19’dur. Bu ayette tüm Papa’ların kaynağı ve öncüsü olan Aziz Petrus’a seslenilir: “Sen Petrus’sun ve bu kaya üzerine kilisemi inşa edeceğim… Sana göğün krallığının anahtarlarını vereceğim ve senin yeryüzünde bağladığın gökyüzünde de bağlanacak, senin yeryüzünde çözdüğün gökyüzünde de çözülecek.”

Bu ayeti temel alan Papa ve Kilise havarilerle ilgili kiliselerin inşa edilmesi ya da onarılması için halktan para toplamak amacıyla da endüljansları kullanmıştır.

Endüljans tarihindeki kritik noktalardan biri 1476 yılında, Papa 4. Sixtus’un (1414-1484) inananlar üzerinde tam endüljans hakkını, Fransa’nın Saintes bölgesindeki Aziz Petrus katedralinin yeniden inşasına yardım etmek için kullanmasıdır. Burada önemli olan nokta Kilise tarihinde ilk defa, Papa’nın kullanacağı endüljansın Purgatorium’daki ruhların cezalarını da sileceğinin açıklanmasıdır. Böylece yaşayan biri hem kendisinin öldükten sonraki ruhu, hem de halihazırda ölmüş olan bir yakınının ruhunu Purgatorium’daki cezadan kurtarabilecekti. Başka deyişle kendisi veya yakını için Cennet’i satın alabilecekti. Luther işte böyle bir dinî ve teolojik ortamda 95 Tez’ini yazdı.

Luther’i tezlerini yayınladığı 1517 yılında asıl kışkırtan olay Mainz Başpiskoposu olan Albrecht von Brandenburg’un Dominiken rahibi olan  Johann Tetzel’i endüljans sorumlusu olarak atamasıdır. Tetzel para karşılığında endüljans satışı için Saksonya’nın daha da içine girince, zaten endüljans uygulamasını tartışmaya başlamış olan Luther’in dikkatini çekmiş olmalıdır. Nitekim Tetzel de 95 Tez’in yayınlanmasından sonra kendi karşı tezlerini yayınlayarak cevap verme gereğini hissetmiştir, başka deyişle 95 Tez endüljanslar üzerinden bir tezler savaşı başlatmıştır.

Öncelikle Luther’in tezleriyle ilgili Albrecht’e yazdığı mektupta ve tezlerindeki karşı çıkışlarını sıralarsak:

Evvela Luther mektupta Aziz Petrus katedralinin inşası için endüljansların parayla satılmasının halkta yanlış bir izlenim, düşünce doğurmasından çekindiğini söylemektedir. Zavallı olarak gördüğü halkın içindeki insanların endüljans satın aldıklarında kendi ruhlarını kurtardıklarını düşünmeleri, Luther’e saçma görünür. Luther’in mektupta ısrarla vurguladığı husus, insanların katedral inşasına parayla yardım ederek Purgatorium’daki ruhlarını kurtardıklarına inanmalarının hakikî imanı zedelediğidir. Mektuptan anladığımız kadarıyla, Tetzel ve muhtemelen diğer endüljans satıcıları Tanrı’nın yani İsa’nın annesine tecavüz edilse, bu günahın bile endüljans satışıyla silineceğini iddia etmiştir. Bu, Luther’e bir küfür olarak görünür. Luther’in bu noktadaki teolojik varsayımı iki yönlüdür, biri endüljansı satın alanla, diğeri satanla ilgilidir:

Birincisi, imanlı insan tüm Tövbe ayinininden sonra ayinin ve otoritenin nezdinde Tanrı’nın lütfuyla arınmış kabul edilse bile, kendisi tam anlamıyla ebedî kurtuluşa erdiğinden emin olamaz. Oysa endüljans satın aldığında, ruhunun ebedî kurtuluşa erdiğini kabul etmiş ve belgelendirmiş oluyor.

İkinci husus ise Kilise ve Papa’nın kendisini, Tanrı’nın yerine koyarak iman sahibi bireyin ebedî kurtuluşunu garanti etmesidir, Luther bunun da temelsiz olduğunu düşünmektedir. Luther’in teolojik kanıtı, Aziz Paulus’un bireyin kurtuluş ümidinin daimî bir korku ve titremeyle dolu olduğunu söylemesi (Filippililer 2.12) ve  başka bir ayette ebedî yaşama götüren kapının dar, yolun da çileli olduğunun (Matta 7.14) söylenmesidir. Başka deyişle Luther’e göre ebedî kurtuluş zordur, endüljans satışıyla kolay kurtuluş imana terstir.

Bu noktada Luther’in endüljanslara karşı tavsiyesi şudur: “Bütün piskoposların ilk ve tek görevi, halkın İncil’i ve İsa Mesih’in sevgisini öğrenmesini sağlamaktır. İsa Mesih hiçbir yerde endüljansların vaaz edilmesini buyurmamış, sadece İncil’in vaaz edilmesini buyurmuştur.”

davLuther İncil’den hareketle tövbenin tüm yaşama yayılması gerektiğini iddia eder ve bu yüzden rahiplerin yönettiği günah çıkarma ve kefaret ödeme süreçlerini reddeder. İnsan günahından ötürü kendisinden nefret ettiği sürece tövbe süreci devam eder, bu yüzden tövbe tüm yaşama yayılır. Bu, bir nevi kurumsal olarak Papa’yı ve Kilise’yi aradan çıkarıp, imanlı bireyi kendi iç sesine yönlendirme girişimidir. Papa ve Kilise sadece kendisinin veya kanonların verdiği cezaları silebilir, ki bu cezalar sadece yaşayanlara dönük olabilir, ölenlerin çekeceği cezalara müdahale edemezler. Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta öngördüğü cezayı sadece Tanrı silebilir. Bunun içi Tanrı’nın yöntemi açıktır: Tanrı günahkâr bireyi, gururundan tümüyle vazgeçtiğinde affeder. Oysa Papa ve Kilise Endüljans uygulamasıyla günahkâr bireyin gururunun kırılmasının önüne geçmekte ve onun pişmanlık ve korku içinde değil, huzur içinde ölmesine neden olmaktadır.

Luther’in tezlerinden anladığımız kadarıyla, o imanlı yüreklerin günahlarından ötürü korku içinde ölmelerini doğru bulmaktadır. Nitekim 15. Tez’de korku ve dehşetin ümitsizliğin dehşetine yakın olduğundan Purgatorium cezasını oluşturmaya yettiğini söyler. Bunun anlamı şudur: Günahın olduğu yerde “affedilmeye dair ümitsizlik”, ümitsizliğin olduğu yerde “korku”, korkunun olduğu yerde “cez”a, cezanın olduğu yerde “affedilme” vardır. Bu denkleme dahil olan Papa ve Kilise, Tanrı’nın günahkâr bireye şefkat yani caritas göstermesine engel olmaktadır, bu yüzden Endüljans uygulaması bireyi gerçekten affedileceğine dair sahte bir umutla dolduran bir şirk uygulamasıdır.

Yorum bırakın