Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
3 Kasım, 17.00-19.00 saatleri arasında İstanbul Edebiyat Derneği Seminerleri’nin “Filozofun Politika ile İmtihanı: Niçin Filozoflar Yönetemezler?” başlıklı organizasyonu kapsamında “Seneca’nın Filozof ve Avam Ayrımı Üzerine” başlıklı bir konuşma yaptım. Öncelikle bu konuşmanın ev sahipliğini üstlenen iseder‘e ve lütfedip dinlemeye gelen tüm katılımcılara teşekkür ederim. Organizasyonun tüm yükünü üstlenip felsefe tarihinden geniş bir bağlamda bir konuşma serisi hazırlayan ve bana da burada yer veren Doç. Dr. M. Ertan Kardeş’e şükran duygularımı iletmek isterim.
Bu konuşmaya hazırlanırken defterime aldığım notları pdf dosyası olarak şuradan indirebilirsiniz: Seneca_nın Filozof ve Avam Ayrımı 3 KASIM 2018
Roma’nın imparatorluk döneminde yaşamış olan Stoacı filozof Lucius Annaeus Seneca (İÖ 4 – İS 65) özellikle de ahlak üzerine düşünmüş ve eserler kaleme almıştır. Daha önceki Stoacılarda olduğu gibi, Seneca’nın eserlerinde de beliren ahlak anlayışı temelde dünyevî tutku ve arzuların küçümsenerek daha büyük bir hedef olarak evreni saran tanrısal akılla bütünleşmeyi ve bu bütünleşme ideali çerçevesinde doğanın örnek alındığı (secundum naturam) erdemin (virtus) en yüce iyi (summum bonum) olarak benimsendiği bir yaşam anlayışını geliştirmeyi salık verir.
Seneca (kendi yaşamıyla da deneyimlediği üzere) bu Stoacı yaşam anlayışının avamın yaşam anlayışıyla ve onunla iç içe örülü olan güncel politik iklimin gerek kişisel, gerek olgusal unsurlarıyla çatışabileceğinin farkındadır. Bu yüzden özellikle de Lucilius’a yazmış olduğu Ahlakî Mektuplar’da (Epistulae Morales) filozof veya bilgenin (Seneca’nın bağlamında ikisi de aynı kişiyi, felsefede gelişim kaydeden kişiyi imler) avama ve aktif politikaya karşı tutumunun ne olması gerektiği üzerinde durur. Bu bağlamda filozof kendi iyiliği ve hayatta alıp felsefeye devam edebilmesi için avamla uyuşmak zorundadır. Görüntüde ve teoride avamın nefretini üzerine çekmemesi gerekir. Ancak bu, kendisinin de avama dahil olması, onlarla aynı şeyi sevmesi, aynı şeyden nefret etmesi anlamına gelmez. Bu palyatif değil, reelpolitik bir karardır. Bununla birlikte filozofun avamı eğitme görevi vardır.
Filozofun aktif politikaya karşı ideal tutumunu irdelerken temel hareket noktamız, Seneca’nın verdiği örnek olarak Stoacı filozof veya bilge Marcus Cato’nun aktif politikanın içinde yaşadığı sorunlar ve bu sorunlarla karşılaşmasının felsefe açısından anlamıdır. Marcus Cato Cumhuriyet döneminin sonunda Caesar ile Pompeius arasındaki iç savaşta iki tarafa karşı da savaşarak devletin sarsılmaz bütünlüğünden yana tavır almış, iç savaşın Caesar’ın zaferiyle sonuçlanması üzerine intihar etmek zorunda kalmıştır. Seneca’nın, Cato’ya dönük aktif politikaya katılmasıyla ilgili eleştirisi ile bu katılımı sayesinde Cato’nun sergileme fırsatını bulduğu Stoacı erdemleri (ama özellikle de cesaret erdemini) yüceltmesi arasındaki çelişki üzerinde de durduk. Aktif politikaya katılmak, bu bağlamda hiçbir felsefi amaca hizmet etmeyen, gereksiz bir eylem olarak görünse de, temelde bir erdem sergileme alanı olarak görülebilir.