Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
(Bu yazım 2019’da Düşünbil dergisinin “Hitler ve Felsefe” konulu 82. Sayısında yayınlanmıştır.)
Kendisi de bir filolog olan Nietzsche filologları “yavaş okuma öğretmenleri”, filolojiyi de “iyi okuma, […] olguları yorum aracılığıyla yanlışlamadan okuma” olarak tanımlar.[1] Bu iki tanım “bilgelik” anlamındaki σοφία’ya (sofia) duyulan sevgiyi ifade eden φιλοσοφία (philosophia) teriminden farklı olarak λόγος’a (logos) duyulan sevgiyi ifade eden φιλολογία’nın (philologia) semasyolojik yani salt terimin anlamından hareketle kavrambilimsel açıdan temel karakterine işaret eder. Λόγος “hesaplama”[2] anlamından hareketle genel olarak “değerlendirme”, “değer biçme”[3] ve bu eyleme bağlı olarak oluşturulan “ölçü” ve “oran”,[4] yapılan “açıklama”[5] ve en nihayetinde “söz”, “konuşma”[6] ve “tartışma”[7] anlamlarındadır.
Dolayısıyla pratikte metin üzerinde çalışma ilminin adı olarak düşünüldüğünde, filoloji semasyolojik açıdan bütün bu anlamları hem yöntemde hem de bir hedef olarak bünyesinde toplar: Üzerinde çalışılan metnin yazarın elinden çıktığı ilk halinde anlamlı bir bütünlük arz ettiğini varsayarak topyekûn bir hesaplamaya girişir, metnin mevcut olan ve kayıp kısımlarının karakterini tespit ederek, ondaki söze en saf haliyle ulaşmaya çalışır. Bununla birlikte filolojik çalışma, metni çözümlemekle uğraşırken onun serpildiği kültür ortamını da tarih, politika, coğrafya ve felsefe gibi farklı disiplinlerden yardım alarak inceler, böylece metni sadece edebî açıdan değil, kültürel açıdan da konumlandırarak ona tarihsel bir hüviyet kazandırır.
Bir filolog olarak bu hüviyet kazandırmanın kendinde politik bir eylem olarak görülebileceğini ya da en azından bu konuda yürütülen tartışmaların anlamsız olmadığını düşünüyorum. Nitekim özellikle de Nazi döneminde Almanya’dan kaçmak zorunda kalan ünlü filolog Erich Auerbach’ın İstanbul, Boğaziçi’nde kaleme aldığı Mimesis adlı eseri[8] salt bir karşılaştırmalı edebiyat tarihi metni değildir, aynı zamanda hem insanlık tarihinin karanlık bir döneminde bir sürgün eseri olarak varlığıyla hem de filolojik iddiası ve içeriğiyle politik bir anlam taşımaktadır. Başka deyişle bu eser yurdundan uzakta, karamsarlığa kapılan, korku ve ümidi birlikte yaşayan bir filoloğun, faşizme karşı etkisi hala süren politik bir eylemidir.
Erich Auerbach (1892-1957) 1913’te Heidelberg Üniversitesi’nden hukuk alanında doktora derecesini aldı, Birinci Dünya Savaşı boyunca Alman ordusuna hizmet etti, savaştan sonra da, 1921’de Greifswald Üniversitesi’nin Roman Filolojisi bölümünden doktora derecesi aldı. 1923-1929 yılları arasında Berlin’deki Prusya Devlet Kütüphanesi’nde kütüphaneci olarak çalışan Auerbach 1929’da Marburg Üniversitesi’nde Roman filolojisi profesörü oldu. Nazi iktidarı döneminde, 1935’te işten çıkarıldı. Türkiye’ye sığındı ve 1947’ye kadar İstanbul Üniversitesi’nde ders verdi. Mimesis’i işte bu dönemde, Türkiye’de yazdı.[9] Auerbach’ın da belirttiği gibi, o yıllarda Türkiye üniversitelerindeki metinsel kaynak eksikliği, ironik bir şekilde bu eserin yazılabilmesini sağlamıştır, zira Auerbach metnin sonuç bölümünde bu durumu şöyle dile getirmektedir:
“Bu kitabın savaş boyunca ve Avrupa çalışmaları için yeterince donanımlı olmayan kütüphanelerin bulunduğu İstanbul’da yazıldığından da bahsedebilirim. Uluslararası ilişkiler engellenmişti… Öte yandan bu kitap varlığını zengin ve özelleştirilmiş bir kütüphaneden yoksun olmasına borçludur. Bu kadar çok konuda yazılmış olan her esere ulaşmam mümkün olsaydı, belki de yazma aşamasına hiç ulaşamayacaktım.”[10]
Kaynak yoksunluğunun eksik kılmadığını düşünebileceğimiz ender eserlerden biridir Mimesis. Daha da önemlisi, edebiyattan filolojiye, filolojiden politikaya ideolojik bir düşünüşün ve tarih okumasının bir örneği olmuştur. Zakai, Auerbach’ın bu eserle birlikte dönüşümünü şöyle açıklar: “Filolog kendisini çevreleyen kötü güçlere karşı becerilerini ve uzmanlığını göstermeye daha istekli olarak adım adım bir ideologa dönüşür.”[11] Bu dönüşümün temelinde, Nazilerin dayattığı Aryan filolojisine karşı onun ortadan kaldırmak istediği Yahudi-Hıristiyan geleneği üzerinde şekillenmiş batı edebiyatını savunan Auerbach’ın filolojisinin ideolojik mücadelesi yatar. Avrupa’da Aryanizm, ırkçılık, anti-Semitizm ve Nazizmin yükselişiyle birlikte artık filoloji başka araçlarla yürütülen bir savaştır.[12] Naziler, dilin ve kültürün kökenine dair alternatif bir açıklama arayışına girdiklerinde, kaynağın Yahudi-Hıristiyan geleneğinde değil, doğuda olduğunu varsaymıştır ve bu varsayımdan hareketle Aryan filolojisi de politik imha sürecinin kültürel ve edebî izdüşümü olmuştur.
Auerbach’ın Mimesis’i kronolojik olarak birbirini takip eden 20 bölümden oluşmaktadır. “Her bölüm, yazıldığı dönemin ruhunu yansıtan bir kitaptan alıntılanan bir metin parçasıyla başlar. Bu metinlerin ilki Homeros’tan, sonuncusu ise Virginia Woolf’tandır.”[13] Homeros’un Odysseia’sından aldığı bir parçayla Tevrat’taki kurban anlatısını karşılaştıran Auerbach, böylece antik Yunan geleneği ile Yahudi-Hıristiyan geleneği arasında bir koşutluk kurmuş oluyordu. Bu, yukarıda bahsettiğimiz Aryan filolojisine karşı Auerbach’ın filolojisinin Mimesis’teki ilk savunma hamlesi olarak da görülebilir.
İki metin arasındaki koşutluğun edebî ve filolojik bir örtüşmeye dayandığı düşünülmemeli, nitekim Auerbach’ın böyle zorlama bir çabası yoktur. Burada önemli olan, ortak edebî noktalardan ziyade koşutluğun kurulabilmiş olmasıdır. Başka deyişle, Auerbach’ın yaptığı, yok sayılmak istenen bir geleneğe ait bir kurban anlatısını Homerosçu bir temanın karşısına çıkararak bir nevi Tevrat’ın edebî varlığını değerli kılmaktır. İki metin türü arasındaki farklılıklar, örneğin Homeros’un efsaneleri şimdiki zaman diliminde yatay olarak anlatması ile Tevrat’taki hikayelerin tarihsel bir süreçte gerçekleşmiş gibi dikey olarak anlatılması, bu iki metnin batı edebiyat geleneğinin temelinde birlikte yer almasına engel değildir. Fatma Erkman-Akerson’un özetinde de geçtiği gibi, bu iki metni aynı zamanda Avrupa kültürünün çıkış noktaları olarak kabul eden Auerbach bunun mutlak bir seçim olmayacağını da söylemiştir, bu metinleri yaratan Sümer ve Asur kaynaklı daha eski metinler de olabilir, ancak bunlar batı edebiyat geleneği oluştuktan sonra bulunmuştur.[14]
Başka deyişle Auerbach’ın yaklaşımında, tarihsel süreçte oluşan edebî kültürün sonraki dönemlerdeki unsurlarının kendilerini hangi köklere dayandırdığı önem kazanmaktadır. Köklere dair yeni bir buluşa gerek yoktur, saf ırkın saf dili üzerinden köken arayışına girişen Aryan filolojisi bu yeni buluşun temsiliyse, Auerbach’ın filolojisi de bu buluş ve temsile bir karşı çıkıştır.
Kaynakça
Auerbach, Erich. Mimesis: Dargestellte wirklichkeit in der Abendländischen Literatur. Bern: A. Francke Ag. Verlag, 1946.
Erkman-Akerson, Fatma. Mimesis’i Okumaya Başlarken: Erich Auerbach. Mimesis – Batı Edebiyatında Gerçekliğin Temsili. Bir Özet Denemesi. İstanbul: İthaki Yayınları, 2015.
Nietzsche. Morgenröthe, Kritische Studienausgabe, 3, ed. G. Colli – M. Montinari. Munich: DTV, 1999.
Reisman, Arnold. Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu. Çev. Gül Çağalı Güven. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.
Zakai, Avihu. Erich Auerbach and the Crisis of German Philology: The Humanist Tradition in Peril. Springer, 2017.
Notlar
[1] Filolog tanımı için bkz. Nietzsche, Morgenröthe, Kritische Studienausgabe, 3, ed. G. Colli – M. Montinari (Munich: DTV, 1999), 17 ve filoloji tanımı için bkz. Nietzsche, Der Antichrist, Kritische Studienausgabe, 3, ed. G. Colli – M. Montinari (Munich: DTV, 1999), 233.
[2] Örneğin bkz. Hdt 3.142; Pl, Lg 774b, vb.
[3] A. Pr. 233; S. OC 1163, vb.
[4] Arist. EN 113a31, Metaph. 985b32, vb.
[5] A. Ch. 515; S. Ph. 731, vb.
[6] Hdt. 2.37; Arist. Metaph. 1091a8, vb.
[7] Hdt. 8.59; Arist. Pol. 1264b39, vb.
[8] İlk baskı: Mimesis: Dargestellte wirklichkeit in der Abendländischen Literatur (Bern: A. Francke Ag. Verlag, 1946). İlk İngilizce çevirisi: Mimesis: The Representation of Reality in Western Literature, çev. Willard R. Trask (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1953).
[9] Auerbach’ın yaşamıyla ilgili bu özet bilgiyi şuradan derledim: Arnold Reisman, Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu, çev. Gül Çağalı Güven (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011), 84.
[10] Auerbach, Mimesis: The Representation of Reality in Western Literature, 557. Karş. Reisman, Nazizmden Kaanlar ve Atatürk’ün Vizyonu, 84.
[11] Avihu Zakai, Erich Auerbach and the Crisis of German Philology: The Humanist Tradition in Peril (Springer, 2017), 23.
[12] Zakai, Erich Auerbach and the Crisis of German Philology, 37.
[13] Fatma Erkman-Akerson, Mimesis’i Okumaya Başlarken: Erich Auerbach. Mimesis – Batı Edebiyatında Gerçekliğin Temsili. Bir Özet Denemesi(İstanbul: İthaki Yayınları, 2015), 15.
[14] Erkman-Akerson, Mimesis’i Okumaya Başlarken, 26.