Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

(2) Patriyarşi öldü mü? (Mansplaining kavramı)

Önceki yazıda mansplaining kavramından bahsetmiştim. İlkin Rebecca Solnit’in kullandığı bu kavramın özetleyici nitelikteki tanımı şu: “endlessly pontificating white male syndrome”, Türkçesiyle “daima kendisini yücelten beyaz erkek sendromu”. Buradaki kritik hususun erkeğin beyazlığı olduğunu düşünüyorum, zira ortodoks feministlerin bu kavram üzerinden getirdikleri eleştiriler daha çok egemen sistemin merkezine dönüktür, o merkezde bulunan da “beyaz erkek”tir. Siyah erkekler ise kendi özgürlük mücadelelerini vermiş bir kesimi, yani, ezilen başka bir kesimi temsil eder: Ezilenlerin dayanışmasıdır bir nevi.

Nitekim Black Power Movement (Siyah güç hareketi) başarılı olurken, beraberinde, baskılanmış başka kesimlerin de kendi örgütlenmeleri içinde isyan edebilmesinin önünü açmıştır, örneğin Black Feminism hareketi bu çerçevede değerlendirilebilir. Bunu şuna benzetebiliriz: Kürtlere özgürlük sloganıyla yola çıkan Kürt hareketi başarıya ulaştığında, bu tür hareketlerin başarıya ulaşabileceğini kanıtlamış olduğundan, kendi içinde de Kürt feminist hareketinin doğuşuna ön-ayak olur, Kürt hareketine mensup olmayan feminist hareketler de öncüllüğünü göz önünde tutarak Kürt hareketine karşı çıkmaz, aksine sempatiyle bakar. Ortodoks feminizmin siyah adama sempatisini bu şekilde açıklayabiliriz.

Tekrar mansplaining kavramına gelmek istiyorum. Kavram man ile explain kelimelerinin birleşiminden oluşuyor, yani “erkek/adam” ile “açıklama”. Feministlerin kavramı pejoratif anlamda kullanışı kadınların sorunlarına ilişkin çözüm önerilerinin erkek dili üzerinden sunulmasıyla alakalıdır, zira böyle bir kullanım son kertede erkek egemen yapının yani patriyarşinin esenliğine yarar sağlar. Örneğin “kadınların iş hayatında yaşadığı zorluklar”dan bahseden bir erkeğin bu meseleyi “erkek olduğu için” kadınlardan daha iyi anlayıp çözebileceğini söylemesi bir mansplaining‘dir. Son kertede böyle bir erkeğin kadınların iş hayatında yaşadığı zorlukları anlayıp çözmesinin bir önemi yoktur, zira o zorlukları yaratan eril kafa yapısının bir temsili olarak kendisini kadınların üzerine çıkarır ve egemen sınıfın determinizmini simgeler/sürdürür. Benzer bir örneği bu konuya ilişkin başka yazılarımda da dile getirmiştim: Bir nikah töreninde başbakanın evlilik cüzdanını geline vermesinin kadının yüceltilmesiyle bir ilgisi yoktur, bunu söylerken de, evlilik cüzdanının kendinde (in itself) yüceltici olmadığını savunmuyorum, o cüzdanı lütfederek veren makamın yani başbakanın eril otoritesinin yüceliği belirleyici kimlikte olmasını sorunlu yani mansplaining örneği olarak görüyorum. Sayısı bol olan nikah törenlerinden birinde (2013’te) başbakan şöyle bir espri yapıyor (haberde “espri” diye geçiyor):

“Çünkü onlar bunları titizlikle saklar ve arandığı zaman da çabuk bulurlar. Ama biz erkekler bu konuda o kadar hassas değiliz.” (Kaynak [Başbakan bu “espri”yi adet edinmiş meğer, zira 2007’deki bir nikah töreninde de yapmış: Kaynak, hatta 2012’deki bir törende de: Kaynak])

Aslında bu “espri” kör göze parmak bir mansplaining örneğidir, zira içindeki kadının yüceltilen niteliği, yani “evlilik cüzdanını titizlikle saklayıp arandığında çabucak bulma” kabiliyeti ayrıca kadının eve bağlılığının altını çizerken, erkeğin aynı konuda hassas olmayışı onun eve kadın kadar bağlı olmadığını gösterir. Kadına bu kadar basit bir yüceltme nedeni yani kabiliyeti atfeden makamın, başbakanın eril otoritesi nezdinde “böyle bir yüceltmeyi layık görmek, lütfetmek” bakımından da mansplaining örneği olabileceği söylenebilir. Söz konusu kabiliyetin değerli görülüp görülmemesi ise görecelidir, bana kalırsa bu saçma sapan bir kabiliyettir, evlilik cüzdanını saklamak ve bulmak konusunda kabiliyetli olunsa ne, olunmasa ne.

Peki, bir erkek mansplaining durumuna düşmeden kadın sorunlarına eğilip çözüm önerisinde bulunamaz mı? Cevap basit: Bulunabilir. Ama çok dikkatli olması gerekir, zira mayınlı arazide dolaşmaktadır, her an koyu feministlerin hışmına uğrayabilir. Bana sorarsanız, çoğun bu hışım da haklıdır, zira evrensel dil öylesine eril ki, onun baskılayıcı ve güdüleyici etkisinden sıyrılarak kadına kadın demek çok zordur, son kertede kadına kadın demiş olmak bile kendi başına deterministik bir sürecin parçası olarak görülebilir, zira Tanrı’nın Adem’e verdiği türden tanımlayıcılık ve isim verme yetisi deterministik süreçteki efendi-köle diyalektiğinin temelini oluşturur.

1 comments on “(2) Patriyarşi öldü mü? (Mansplaining kavramı)

  1. Geri bildirim: (3) Patriyarşi öldü mü? (Liberal feminizm açmazı) | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)

Yorum bırakın

Information

This entry was posted on 03/10/2013 by in Felsefe - bilim, Genel and tagged , , , , , .