Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Latin Edebiyatı

Latince ama ne için? sayfasına dönmek için tıklayınız.

Klasik dönem Latin edebiyatını dört çağa ayırabiliriz: 1) İ.Ö.240-80 Başlangıç Çağı, 2) İ.Ö.80-40 Cicero Çağı, 3) İ.Ö. 40 – İ.S.17 Augustus Çağı [2. ve 3. çağlara Altın Çağ da denir], 4) İ.S.17-130 İmparatorluk Çağı ya da Gümüş Çağı

1. Başlangıç Çağı

L. L. Andronicus

Ulusların edebiyat tarihi genelde şiirle başlar, Latin edebiyatı için de durum böyledir. Latin edebiyatının bildiğimiz en eski şairi, anadili Latince olmayan Yunan Andronicus’tur, Roma’nın ileri gelen ailelerinden olan Gens Livia’nın bir üyesi tarafından satın alınan bu esir köle (böylece adı Lucius Livius Andronicus oldu) Livius ailesinde çocuklara Yunancayı ve Yunan edebiyatını öğretmekle görevlendirilmiş ve bu sayede Latinceyi de iyi öğrenerek çocuklar için ders kitabı yazmıştı. Andronicus bu hizmetiyle de yetinmemiş, Yunan kentlerindeki Yunan çocukları eğitime Homeros destanlarını okuyarak başladığı için, Roma’da da muadil bir destan olmadığı için Yunanca öğrettiği çocuklar için Homeros’un Odysseia destanını Latinceye çevirmişti. Elimizdeki metinlere bakılırsa, Andronicus’un çevirdiği bu metin Horatius’un dönemine kadar ders kitabı olarak okutulmaya devam etmiş, günümüze ise sadece 46 dize kadar fragmanı kalmıştır.

Romalıların 2. Kartaca Savaşı’nda tanrıların desteğini alabilmek için Andronicus’tan ilahi yazmasını istediğini ve onun da yazdığını biliyoruz. Dahası, Andronicus Roma’da ilk tiyatro oyununu yazan kişidir, oyunlarını hem yazıyor, hem sahneye hazırlıyor, hem de aktörlük ediyordu. Roma’daki bu sanatsal ve yazın faaliyetleri fazlasıyla saygı gördüğü için, diğer sanat ve zanaat sahipleri gibi, onun da bir yazarlar ve aktörler loncası kurmasına izin verilmiş, o da Roma’nın yedi tepesinden biri olan Aventinus Tepesi üzerindeki sanatçıların koruyucusu Tanrıça Minerva’nın tapınağına bu loncayı yerleştirmiştir.

Gnaeus Naevius

Italia yerlisi ve Campanialı olduğu düşünülen Gnaeus Naevius Latin edebiyatının başlangıçtaki ikinci şairidir. Naevius Andronicus gibi tiyatro eserleri yazmış ve 2. Kartaca Savaşı’nın sonlarına (İ.Ö.219-202) kadar bu işi sürdürmüştür. Soylu Metelli (Metellus’lar) ailesine çatacak kadar sivri dilli ve cüretkâr olan Naevius’un komedi türünde olduğu sanılan oyunlarının birinden şu dize günümüze ulaşmıştır: “Fato Metelli Romae fiunt consules” “Metellus’un kaderinde Roma’da consul olmak var = Roma’nın kaderinde Metellusların consul olması var.” (“Metellus’lar kendi yeteneklerinden ötürü consul olmadı” anlamında.)

Naevius’un tiyatro oyunlarının çoğu eski Yunan oyunlarının çevirisi ya da uygulaması şeklindeydi. Bunların yanında konusunu Romalıların efsanelerinden ya da tarihinden alan oyunlar da yazmıştı, bunlara fabula praetexta denmiştir. (Praetexta: Roma’ya özgü mavi çizgili kıyafet, fabula: öykü) Andronicus ve Naevius’un aslen Romalı olmasalar da Yunan kaynaklı başlattıkları Roma edebiyatının tam anlamıyla millî bir edebiyat olduğu nokta bu fabula praetexta denilen öykünün Romalılaştırılması durumudur. Bu kapsamda değerlendirebileceğimiz Naevius eserlerinden ikisi Alimonium Romuli et Remi ve Clastidium‘dur. Bunlardan ilki Roma’nın kuruluşunda yer alan  Romulus ve Remus kardeşlerin efsanevî öyküsüyken, ikincisi Gallialı bir kabile liderinin Romalı consul ile dövüşüp ölmesini anlatan tarihî bir öyküdür.

Naevius bir adım daha ileri giderek bu fabula praetexta‘nın kapsamını genişletip ilk millî Roma destanını yazar: Bellum Punicum. “Kartaca Savaşı” olarak Türkçeleştirebileceğimiz bu eser güncel bir konuyu, Romalılar ile Kartacalılar arasındaki savaşı efsane diliyle anlatır. Daha sonra Vergilius’un Aeneis‘inde de gördüğümüz üzere, gerçek bir konu (sonuç) efsane anlatılarına (neden) bağlanmıştır. Yanan Troia’dan çıkan Aeneas ve yakınları, aynı zamanda Kartaca’nın da ataları arasında yer alan kraliçe Dido’nun memleketine gelir ve orada onunla aşk yaşadıktan sonra onu terk ederek yeni Troia’yı yani mevcut Roma’yı kurmak için yola çıkar. Roma ile Kartaca arasındaki savaşın bu mitolojik nedene bağlanışı, Naevius’un başarılı kompozisyonuna youmlanabilir, nitekim eser Horatius’un dönemine dek okunmuştur.

Naevius’un bir diğer önemi ise Andronicus ile birlikte Romalılara ve Latinceye özgü Saturnius veznini kullanan son şairlerden olmasıdır. Daha sonraki şairlerin vezinleri, anlatım teknikleri ve içerikleri neredeyse tümüyle Yunanî bir hal almıştır. Naevius’tan sonra Latince yazan edebiyatçıların dili ile Latince konuşan halkın dili arasında büyük bir uçurum oluşmuştur.

Quintus Ennius (İ.Ö.239-169)

Calabria’daki Rudiae kentinde doğmuş olan Quintus Ennius kendisini keşfeden Cato tarafından Roma’ya getirildi. Burada dönemin önemli komutanlarından ve entelektüel bir çevrenin simge isimlerinden olan Scipio Africanus ile tanıştı. Andronicus ve Naevius gibi Ennius da yaşadığı dönemdeki tiyatro oyunlarına olan ilginin farkındaydı, bu yüzden Yunan tiyatro eserlerinden, özellikle de trajedilerden çeviri ve uyarlamalar yaptı. Elimize ulaşan uyarlamalardan üçü esasında en sevdiği şair olan Euripides’e aittir: Hecuba, Iphigeneia ve Medea Exsul. Cicero’nun eserlerinde Ennius’un trajedilerinden alınma dizeleri görüyoruz, bunlar fragmanlar halinde de olsa bize Ennius’un dil yeteneğini ve ifade gücünü gösteren dizelerdir.

Naevius gibi birkaç tane fabula praetexta yazdığını da biliyoruz Ennius’un, örneğin efsane konulu Sabinae ve tarih konulu Ambracia.

Bu tragedyaları ve öyküleri önemlidir ancak Latin edebiyatı bakımından asıl önemli hizmeti destan alanında olmuştur. Yazdığı 18 kitaptan oluşan (ancak günümüze sadece 600 dizesi kalan) Annales isimli eseri sayesinde, birçokları onun adını bu alanda Andronicus ile Naevius’un önüne koymuştur. Roma’nın ilk günlerinden Ennius’un yaşadığı döneme kadar yaşananları şiir olarak anlatan bu eserden günümüze birçok parça ulaşmıştır. Destanın vezni olan heksametrom Homeros’un destanlarında kullandığı vezindi, Ennius’tan sonra Latin edebiyatında da destan türü için standart vezin olarak kabul edildi.

Annales Vergilius’un Aeneis‘ine kadar Latin edebiyatında yazılmış en iyi destan ve Latince yazılmış en iyi, en üstün şiir olarak kabul görmüştür. Kimilerine göre Ennius Annales‘te Roma’yı ve Romalılığı Vergilius’un Aeneis‘inden daha etkili bir şekilde anlatmıştır. Annales‘in  bir diğer özelliği ise sonraki yazarlarca da alıntılanan bilgece deyişler içermesidir.

Trajediler, Roma konulu öyküler ve Annales dışında Hedyphagetica (Yemek Sanatı) başlıklı yemek konulu yarı şaka yarı ciddi bir eser kaleme almış, yine  bazı epigramlar, övgüler, dilbilgisi ve vezin çalışmaları yanında, tanrılar hakkında çağının felsefe görüşlerini ele alan eserler de ortaya koymuştur.

Enniusçu külliyatın öne çıkan çalışmalarından biri de Saturae  denilen değişik vezinlerde, kimileyin diyalog şeklinde yazılmış olan metinlerdir. Bu türde yazılmış metinlere Roma’dan önce başka edebiyatlarda, örneğin Yunan’da rastlamıyoruz, dolayısıyla bu türü Romalıların bulduğunu söylemek mümkündür. Müzehher Erim sık yararlandığım Latin Edebiyatı adlı eserinde satura terimini şu şekilde açıklıyor:

‘Satura’ burada ‘dolu’ anlamına gelen ‘satur’ sıfatının femininum (dişil) şeklidir. Dinsel törenlerde tanrılara sunulan ve her çeşit yiyecekle dolu büyük bir çanak demek olan lanx satura bu yazılara ismini vermiştir. Çünkü her konuyu ele alan eserler dizisi için bu kelime çok uygun bir isimdi. (E. Yunanca ‘satyros’tan gelme sonraki satyra, satira yani modern edebiyatlardaki satir kelimesinin de bu isimle ilgisi yoktur.) (s.29)

Ennius’un Saturae adlı eserinden günümüze bazı parçalar kalmıştır.

Sonuç itibariyle Ennius iki şekilde Latin edebiyatında öncü olmuştur diyebiliriz:

1) Annales eseriyle Roma devleti ve milletinin tarihini anlatmış ve Roma devleti ile Romalılığı yüceltmenin tüm Latin edebiyatında öncelikli bir konu ya da arkaplan olmasını sağlamıştır.

2) Latin şiirinde ses ve musikinin önem arz etmesi Ennius ile başlar. Başka deyişle, Ennius’la birlikte Latin şiirinin en önemli öğesi düşünce ya da onu anlatım tekniği değil, seçilen kelimelerin yarattığı, fakat kelimelerin anlamından çok daha fazla etki uyandıran musikisidir. Bu potansiyeli Yunan dilinde bulmayıp kendi dilinde yani Latincede bulup geliştiren Ennius olmuştur.

Marcus Pacuvius (İ.Ö.220-130)

 Brundisium’da doğmuş olup sonradan Roma’ya gelmiş olan Pacuvius hem ressam hem de şairdi. Eserlerinden günümüze 50 dize ve 13 trajedisinin adı kalmıştır. Yine onun da Paullus adında bir fabula praetexta yazdığı bilinir. Eskiçağ’da eleştirmenler onun çok bilgili ve usta yani doctus olduğunu söylemiştir. Yazdığı oyunlardan bazılarının isimleri şunlardır: Antiopa, iona, Medus, Pentheus, Iliona, Atalanta, Dulorestes.

Lucius Accius (İ.Ö.170-?)

“Azat edilmiş köleler” olarak çevirebileceğimiz Libertini sınıfına mensup olduğu ve İ.Ö.170’de doğduğu bilinen Accius’un (Attius olarak da bilinir) ölüm tarihi ise bilinmiyor. İ.Ö.106’da doğmuş olan Cicero’nun edebiyatla ilgilenecek olgunluktaki yaşa geldiğinde onunla birçok kez görüştüğünü söyler. Zamanının önemli bir trajedi yazarı ve edebiyat üstadı olarak bilinmektedir. Ölümünden sonra da trajedilerinin oynandığını biliyoruz. Yunan kaynaklı 45 trajedisinin isimleri günümüze ulaşmıştır, örneğin: Achilles, Aegisthus, Clutaemestra, Agamemnonidae, Antigona, Andromeda, Diomedes, Medea, Prometheus, Minos, Neoptolemus, Troades, Hellenes. Yazdığı fabula praetexta‘lardan iki tanesinin adını biliyoruz: Brutus ve Decius vel Aeneadae.

Accius’tan sonra da Roma’da trajedi yazılıp oynanmıştır, ancak Accius Latin trajedi yazarlarının sonuncusu kabul edilir. Bir görüşe göre Latin trajedisinin Accius’tan sonra ilerlememesinin nedeni onun Accius’ta en üst seviyeye ulaşmış olmasıdır. Başka bir görüşe göre trajedinin hammadesini gerek Yunan’da, gerekse Roma’da Yunan mitolojisinin oluşturması ve zaman içinde kendi millî benliklerine kavuşan Romalılar için artık bu hammadenin eski değerini yitirmiş olmasıdır. Bu görüş aynı mitolojinin diğer edebiyat türlerinde varlığını sürdürmüş olmasından hareketle eleştiri getirilebilir. Trajedinin Roma’da Accius’tan sonra gelişmemesinin başka bir nedeni ise izleyici ya da okuyucu topluluğunun bu oyunlardan anlayabilecek kültür seviyesini koruyamamış olmasıdır.

Buraya kadar ismi geçen yazarlardan günümüze kalan metinleri, On İki Levha Yasasını ve diğer eski metinleri kapsayan Latince-İngilizce baskılı, “Remains of Old Latin” başlıklı Loeb serisini Archive.org’da bulabilirsiniz: 1. Cilt, 2. Cilt, 3. Cilt

Titus Maccius Plautus (İ.Ö.250-184)

Kendisini sadece komedi türüne adamış olan ilk Romalı yazar Plautus’tur. Başta tiyatrolarda marangozluk eden Plautus zaman içinde tiyatro oyunları yazmaya başlamıştır. Yazdığı oyunlar çokça sevildiğinden çok oyun yazdığı söylenir, 130 oyunu olduğunu biliyoruz.

Plautus’un eserleri onun Yunan komedisinin “Yeni Komedi” adıyla anılan döneminden (İ.Ö. 4-3. yüzyıl) ama özellikle de Menandros’tan (İ.Ö.342-291) etkilendiğini gösterir. Kısaca bahsetmek gerekirse, Yunan’daki Eski Komedi daha çok Atina çevresinde geçen olayların kaba, alaycı ve siyasî eleştirilerine dayanırken, Yeni Komedi daha kozmopolit ve evrensel bir mizah anlayışından besleniyordu. Yeni Komedi’nin Roma’da benimsendiğini ve seyircilerin özellikle de Plautus’un oyunlarına rağbet gösterdiğini biliyoruz. Dahası Plautus’un önündeki örnek olan Menandros hitabet yeteneğiyle de biliniyor ve bu yeteneğinden ötürü, hitabetin her daim saygı gördüğü Roma’da ayrı bir şekilde seviliyor, hatta eğitimciler onun okutulması gereken bir yazar olduğunu söylüyordu. Plautus’un da Menandros’tan etkilendiğini ve dil yeteneği bakımından onun Roma’daki muadili olduğunu söylemek yersiz değildir, bununla birlikte oyunları Menandros’tan daha canlı ve hızlı akıyordu.

Bu canlı ve akıcı eserlerin konusunun evrensel olduğunu söylemiştik, bunu açalım: Yeni Komedi’nin önemli yazarlarından olan Philemon ve Diphilos gündelik yaşamdaki insanları konu edinmişti, bu türden insanlara  her kentte rastlamak mümkündü, tabi ki Roma’da da. Dolayısıyla Plautus da Roma’da ve çevresinde her daim karşılaşılabilecek olan, halktan insanların öykülerini mizah diliyle yazmıştır. Halktan insanların genelde aşırılık örneği olan davranışlarının toplum içinde yarattığı karmaşa ve anlaşmazlıklar bu komedi türünün ve tabi ki Plautus komedisinin temelini oluşturur, dolayısıyla bu tür komedide mizahın temelini bireyin kişiliği oluşturur.

Plautus’un başarısı halkın anlayabileceği dilden olmakla birlikte edebî anlamda da değeri olan komedi eserleri yazmış olmasıdır. Bununla birlikte halkın eğitimsiz olması yanında yönetim baskısı da Plautus’un önünde bir engeldi. Roma geleneğinin dokunulmazları vardı ve yönetim kötü ya da fahişelik gibi kötü bir mesleği icra eden bir kadının özgür bir Romalı vatandaş olarak canlandırılmasından hoşlanmıyordu. Dahası, hiç de şaşırtıcı olmayacak şekilde, Roma yöneticilerine ve soylu kişilere yapılan eleştiriler de eserlerin sansürlenmesi için yeterliydi. Plautus bu engelden ötürü Roma’nın Aristophanes’i olamadı. İlk engel olan Roma halkının eğitimsizliği ise Plautus’un Yeni Komedi’nin Yunanî unsurlarını Romalılaştırmasına neden olmuştur, örneğin düzenbaz köle tipi Yunan’dan alınmıştır ama kimi sert işkence sahneleri Romalıların kaba zevk anlayışının bir yansımasıdır.

Ezcümle, Plautus’un komedisi Roma halkının kaba aşırılıklarını kimileyin kaba saba da olsa, edebî bir başarı olararak görülebilecek bir dille anlatıldığı bir edebî tür olarak Latin edebiyatında yerini almıştır. Plautus’un günümüze ulaşan eserlerinin adları şöyle: Amphitruo, Asinaria, Aulularia, Captivi, Curculio, Casina, Cistellaria, Epidicus, Bacchides, Mostellaria, Menaechmi, Miles Gloriosus, Mercator, Pseudolus, Poenulus, Persa, Rudens, Stichus, Trinummus, Truculentus, Vidularia.

Publius Terentius Afer (İ.Ö.185-159)

Cognomen’i olan Afer’den de anlaşılabileceği üzere, İtalia’lı değil de, Afrikalı olan Terentius Roma’da Terentius Lucanus adında bir senator’un kölesi olarak kendisini yetiştirmiş ve Latincesini geliştirmiştir. O da Ennius gibi Scipio Africanus’un oluşturduğu entelektüel çevreye girmiş ve burada kültürünü geliştirerek günümüze altısı ulaşan çok sayıda komedi eseri yazmıştır.

Oyunları Yunanca asıllarını taklit eder, Plautus’a göre daha Yunanî bir komedi ve edebiyat anlayışı olduğunu kabul edebiliriz. O da Menandros’tan çok etkilenmiş, bunun yanında Apollodoros’tan da bir eser almıştır.

Terentius Latin edebiyatında prolog’u yani önsözü kullanma bakımından bir öncüdür, zira Plautus önsözde oyunun kısaca konusunu açıklarken, Terentius edebî açıklamalara girişmiş, kendisine yapılan eleştirileri cevaplamış ya da başkalarını eleştirmiştir, başka deyişle önsöze bugünkü anlamını vermiştir.

Terentius daha önemli bir açıdan da bir öncüdür: Plautus ve Ennius Yunan kaynaklı eserlere önem vermiş olmakla birlikte, yine Romalılık kültürünü savunmuş ve gayesini Romalılığın oluşturduğu bir melez edebiyat oluşturmaya çalışmıştır, oysa Terentius için Yunan edebiyatı başlı başına bir amaç ve ulaşılması gereken kusursuz bir idealdir. Dili Plautus’tan daha ince olmakla birlikte, oyunu titizlikle kurma ve dikkatle düzene sokma konusunda bir ustadır. Plautus kültür düzeyi düşük seyircilere hitap ederken, Terentius entelektüel kesimin gözde yazarı olmuştur. Aradaki bu fark iki yazarın mizah anlayışından açıkça anlaşılır, Plautus kaba kültürün aşırılıklarını olduğu gibi anlatıp seyirciyi güldürmeye çalışırken, Terentius psikolojik çözümlemeye girişir ve karakterlerin karşılıklı çatışmalarından doğan bir mizah anlayışı oluşturur. Caesar Terentius’un bu inceliğini göz önünde tutarak ona “Menandros’un ikizi” demiştir, Terentius sanki Latince yazan bir Yunan yazar gibidir! Oyunları hep Atina’da geçer ve isimleri Yunancadır: Andria, Hecyra, Heauton Timoroumenos, Adelphi, Eunuchus.

Ayrıca bkz. Eski Komedi ile Yeni Komedi arasındaki fark nedir?

Devam edeceğim. 

2 comments on “Latin Edebiyatı

  1. Geri bildirim: Eski Komedi ile Yeni Komedi arasındaki fark nedir? « jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)

  2. Geri bildirim: Vergilius ve Eclogae üzerine kısa bir podcast! | C. Cengiz Çevik'in resmi sitesi

Yorum bırakın