Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
A. 12 Levha Yasaları’na doğru
Roma yasasının en eski safhaları bilinmemektedir, H. J. Wolff’un da bildirdiği gibi,[1] en eski dönemlerde Roma yasası üzerindeki yabancı ya da pre-Italic etkilerin içeriği ve yoğunluğu da bir muammadır. En eski Roma yasasının kökenini Mısır’da ya da doğuda bir yerde aramak ise, aynı yazara göre fantastik bir çabadır. Geleneğin bu konudaki görüşünü yansıtan H. J. Wolff, bu eski dönemde Roma yasası üzerindeki Etrüsk etkisinin önemine değinir, ona göre, Romalıların kimi dinî uygulamalarını (örneğin iç organ biliciliği, “haruspicina” gibi) Etrüsk adetlerinin devamı olarak değerlendirebiliyorsak, aşağıda da örnekleyeceğimiz gibi, kimi dinî ve hukukî faaliyetleri de Etrüsk kökenine bağlayabiliriz, ancak yine de, bu konuda kesin bir kanıttan söz etmek imkânsızdır.
O. Tellegen-Couperus’un da aktardığı üzere,[2] Pomponius ve diğer yazarlara göre, Roma’nın monarşi döneminde de, senatus’un ve halk meclisinin, kral tarafından konmuş yasalar üzerinde oylama yapma hakkı bulunuyordu. Bu yazarların bildirdiğine göre, leges regiae (kraliyet yasaları) olarak anılan bu yasalar, bir pontifex maximus olan Sextus Papirius tarafından, monarşinin sonunda toplanmış ve kaleme alınmıştır (Ius Papirianum). Leges regiae’dan kalan birkaç fragmandan anlaşıldığı kadarıyla, söz konusu yasalar (uygulamaya dönük daha sonraki anlamıyla) “gerçek yasa” olmamakla birlikte, kralın, dinî / hukukî alanda belli normları belirlemiş olan resmî buyruklarıdır. Halkın bu buyrukları meclis aracılığıyla bilmiş ve ilgili metinlerin pontifex arşivlerinde saklanmış olması olasıdır. Günümüze kadar gelen fragmanlar, dinî ve hukukî unsurlarun ziyadesiyle birbiriyle alakalı olduğunu gösterir. Örneğin Plutarchus’a göre, Romulus, evli olduğu eşini satanın yer altı tanrılarına kurban sunması gerektiğini buyurmuştur (Romulus, 22.3-4):
“Eğer erkek başka herhangi bir nedenle karısını bırakacak olursa, mülkünün yarısını karısına, öteki yarısını ise tanrıça Ceres’e verecekti.” (Romulus 22.3)
Yine Plutarchus’un Numa biyografisindeki aktarımına göre (9), yarı-efsane / yarı-gerçek olan monarşi döneminin yasalarındaki dinî ve hukukî anlamların iç içeliği pontifex teriminin etimolojisinden de anlaşılabilir, zira (Plutarchus’un aktardığınca, kimilerine göre) “din adamı” anlamındaki pontifex terimi “güçlü” anlamındaki potens sıfatından gelir, nitekim bu kişiler “tüm dünya üzerinde egemen olan, güçlü tanrıların hizmetindedir.” Plutarchus’un “saçma” bulduğu başka bir açıklamaya göreyse, pontifex terimi “köprü” anlamındaki pons isminden gelir:
“Bu rahiplerin Tiber üzerindeki köprüde sundukları adaklar en kutsal ve en eski olanlar arasındaydı. Dahası, derler ki, köprünün gözetimi ve bakımı, tıpkı başka her kamusal kutsal hizmet durumunda olduğu gibi, rahiplerin görevleri arasındaydı, çünkü Romalılar için tahta köprüyü yıkmak, yalnızca yasadışı değil, ama kesin bir günah sayılırdı.” (Numa 9)
Buna karşın, H. J. Wolff’un da bildirdiği gibi,[3] Romalılar en eski dönemlerden itibaren seküler yasa (ius) ile kutsal yasa (fas) arasında kesin bir ayrım yapmıştır. “Bu,” yukarıda verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere, “fas ile ilgili kuralların ius ile ilgili kurallardan daha az zorlayıcı olduğu ya da devletin ilkini daha az ciddiye aldığı anlamına gelmez.” Ancak devlet fas’ın bireyler üzerindeki etkisini sınırlayıp, onu sadece resmî din adamlarına yükümlülük olarak vermiştir. H. J. Wolff ius ile fas arasındaki ayrımı şöyle açıklar:
“Ius, fas’ın aksine (ki fas est, ‘tabulara ters değil’ anlamındadır), insan sahasına aittir. Latincede ius terimi, hem ‘hak’, hem de ‘yasa’ anlamındadır. Ancak bu terim esasta sadece bir insanın diğer insanlara bağlı olarak kullanacağı doğru güce işaret ediyor olabilir. Daha genel ifadeyle, ius insan ilişkilerine bağlıydı. Başlangıçta, ius’un mevcudiyeti, sadakat yemini ve tanrıların onayıyla güvence altına alınıyordu. Ancak tanrılar karar verirken, sadece insan düzenini gözetiyordu, onların onayı olmadan yapılmış bir davranış, bir tanrıya karşı çıkmak söz konusu olamazdı, kutsallığa karşı kötü bir tavır takınmak gibi bir şey düşünülemezdi, neticede insanî ve tanrısal düzenler, ius ve fas zaman zaman bir araya geliyordu.”[4]
Romalılardaki yasallık düşüncesi, korunmuş farklı yetkileri bütün bir sistem olarak gördükleri bir noktaya erişmiştir, başka deyişle, monarşi döneminde ius’un “hak” anlamı genişleyerek, “yasa”ya dönüşmüştür.[5] Ancak söz konusu yasa anlayışı “yazılı” değil, “sözlü” bir geleneğe dayanır.
B. Siyasî arka plan
“Roma Cumhuriyeti, ilk zamanlardan başlayarak, senatonun askerî ve ataerkil soylularının egemenliğini temsil ediyordu.”[6] Server Tanilli böyle yazıyor ve soyu Roma’nın kurucu ailelerine dayandığı için baba (pater) isminden doğmuş, “babaların sınıfı, babalara / atalara özgü sınıf” anlamındaki patricii ile varlıklı diğer halk kesimini temsil eden plebs arasındaki çekişmeye ilişkin şunları söylüyor:
“Roma halkının egemen tabakası olan patriçiler [yazardan doğrudan alıntı yaptığım için terimleri kullanışına karışmıyorum] ayrıcalıklarını koruma arkasındaydılar. Krallık sona ermişti ama iktidar bir avuç patriçi ailesinin elindeydi. Patriçiler, aynı zamanda eski gens ortaklığını da sürdürmek istiyorlardı. Oysa gens’in toprakları git gide daralmıştı: Otlaklar ve topraklardan kendi üyelerine ve klienslerine geçici olarak verilen parçalar, giderek özel mülkiyete dönüşmüştü. Böylece, gens ortaklığı iktisadî bakımdan varlık nedenini yitiriyordu ve çözülüyordu.
Bu koşullarda, patriçilerin çıkarı, ager publicus yani gensler arasında bölüşülmemiş ya da fetih yoluyla kazanılmış topraklardaydı.
Patriçiler, daha büyük bir hırsla sarıldılar onlara.
Aynı zamanda, yeni bir sosyal tabaka doğuyordu: Hali vakti yerinde kent plebleri. Zengin pleb aileleri, patriçilerle siyasal haklarda eşitlik, pleblerle patriçiler arasında evlilik izni ve majistralıklara girmeyi, git gide artan bir inatla istemeye başladılar…”[7]
Plebs sınıfının hakkını arama girişimleri sonunda, egemen patricii sınıfının da kabul etmek zorunda kaldığı, plebs meclisleri yani concilia plebis kuruldu. Zaman içinde tüm halkın meclisi olarak işlev gören concilia plebis, plebs’in patricii’ye karşı hak arayışının merkezi halini almıştır. Bu arayışın sonuçlarından en önemlisi 12 Levha Yasaları’dır.
C. Tarihi
Bildiğimiz kadarıyla Roma’daki ilk “yazılı” kanun yönetmeliği, İ.Ö. beşinci yüzyılın ortalarında yani Monarşiden sonraki Cumhuriyet rejiminin başlarında yazılmıştır. Bu yönetmelik patricii ile plebs soyları arasındaki çatışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve insanlık tarihinde “12 Levha Yasaları” olarak bilinmiştir. O. Tellegen-Couperus, tarihçilerin bu yasa bağlamında söyledikleri ile gerçekte olanlar arasında önemli bir fark olduğunu söyler. Buna göre gelenek, plebs tribunus’u olan C. Terentilius Arsa’nın, İ.Ö. 462 yılında, patricii magistratus’larının ayrımcılıklarına karşı bir yasa kaleme alınması gerektiğini söylediğini aktarır.[8] Plebs’ler, patricii temsilcilerinin Solon yasalarını kopyalamak için Atina’ya ve kendi yönetmelikleri hakkında bildi edinmek için diğer Yunan kentlerine gitmelerinden önce sekiz yıl kadar direnmişti. İ.Ö. 451 yılında yasaların kaydedilmesi için, hem plebs, hem de patricii sınıfından on vatandaş seçildi (decemviri legibus scribundis ya da legum latores). Bu kişilere, görevlerini yerine getirecekleri süre zarfında, üstün siyasî yetki (imperium) verildi, dahası yine bu dönemde magistratus’ların yetkileri sınırlandırıldı. İ.Ö. 450 yılında, bu decemviri on tabulae’dan yani levhadan oluşan bir yasalar listesi hazırladı, ancak bu liste bilhassa plebs’ler tarafından yetersiz bulundu. İkinci bir decemviri’nin, İ.Ö. 449 yılında bu levhalara iki tane daha eklediği söylenir, dolayısıyla geleneğin aktardığı gibi, halk meclisi tarafından kabul edilen levha sayısı toplamda on iki olmuştur.[9]
O. Tellegen-Couperus’un bildirdiği gibi, son dönem tarihçiler ise geleneğin XII Levha ile ilgili olarak bir dizi anakronizm ve yanlışlık sunduğunu kabul eder:
“Günümüzde, genelde (a) İ.Ö. 451 yılında, patricii ile plebs arasındaki çekişmeli yıllardan sonra yasaların kaleme alınması için on patricii üyesi seçildi ve -en tartışmalı husus olarak- (b) bu on kişilik ekip geçici olarak Roma’da kılavuzluk işlevini üstlendi. İkinci bir on kişilik ekip kurulduğu konusunda farklı düşünenler de vardır. Dahası, XII Levha üzerindeki Yunan etkisi de ziyadesiyle tartışılmakla birlikte, belirsizdir, kimse başka bir ekibin Yunanistan’a gönderildiğine inanmaz, ancak bazıları İtalya güneyindeki Yunan kentlerinin ziyaret edilmiş olabileceğini düşünür. XII Levha’nın Solon yasalarıyla kimi ortak noktaları vardır, ancak bunlar genellikle detaylarda kendilerini gösterir. Yine XII Levha’nın comitia curiata tarafından onaylandığı konusunda da farklı düşünülmüştür, zira bu meclisin İ.Ö. 449 tarihine kadar yasal bir yetkisi yoktu. On kişilik ekip, muhtemelen, bu yasayı halkın onayına sunmadan kabul etmiş olmalıydı. XII Levha’nın doğru bir şekilde tarihlendirildiği görülür. Bu, örneğin, Tiber’in Roma’nın sınırı olduğu yönündeki ifadeden de anlaşılabilir, zira bu, İ.Ö. beşinci yüzyılın sonuna kadar söz konusu olan bir durumdu. Yasaların toplanmasının amacı, düşünülebileceği gibi, patricii ile plebs’i yasa önünde eşitlemek değildi, bu yöndeki ilk adım İ.Ö. 445 yılında iki grup arasındaki evlilik yasağını kaldırmak olmuştur. İ.Ö. 367 yılına değin plebs mensupları konsül olarak seçilememiştir.”[10]
D. İçeriği ve yeniden derleniş öyküsü
XII Levha’nın orijinal içeriği günümüze ulaşmamıştır. Levhalar, tarihçi Livius’a göre bronzdan,[11] Pomponius’a göre fildişinden, kimi modern yazarlara göre forum’da bulunan tahtalardan yapılmıştı.[12] Yine Livius’un aynı yerdeki aktarımına göre, bronz Levhalar herkes görsün diye forum’a dikilmiştir. İ.Ö. 387 yılında Keltlerin Roma’yı ateşe vermesi sırasında Levhaların da yanarak kül olduğu söylenmektedir.[13] Ancak kopyaları bu istiladan sonra da dilden dile (metinden metine) dolaşmış (ancak yeniden tümüyle kaleme alınmamış[14]) ve içeriği tüm eğitimli Romalılarca bilinmiştir. En azından Cicero’nun çocukluk dönemine kadar, okul sıralarındaki çocukların bu levhalardaki yasaları bilmek zorunda olduğu ve bu bilginin temel eğitimlerinin bir parçası olduğu, bizatihi Cicero’dan öğrenilmektedir, Cicero şöyle der:
“Nitekim çocuklar için XII Levha zorunlu bir metindi, şimdi ise kimse onu bilmiyor.”[15]
A. A. Schiller’in yorumundan hareketle diyebiliriz ki, bu levhaların okulda hafızaya alınma gereğinin olması durumu, bu levhaların bir kopyasının (Kelt istilasından sonra da) devlet binasında saklandığı yönündeki görüşü çürütüyor olabilir. Ancak yine de, yukarıda da aktardığımız gibi, Levhaların içeriği geç dönem Cumhuriyeti’nde biliniyor olmalıdır. Levhalardaki yasaların günümüze aktarımı ise, yasalardan söz eden Cicero, Aulus Gellius, Festus, Varro, Yaşlı Plinius, Gaius, Paulus ve Ulpianus gibi önemli yazar ve otoritelerin eserlerindeki ilgili kısımların ve ipsissima verba denilen[16] asıl metinden kaldığı düşünülen kısımların okunması ve bir araya getirilmesi sayesinde olmuştur. Levha yasalarını toplamaya girişen ilk kişi, 1515 yılında, Aymar du Rivail olmuştur. A. A. Schiller’in de bildirdiği gibi,[17] sonraki yüzyıllarda bu girişimlerin devamı gelmiştir, modern dönemde bilhassa Dirksen ile Schoell’in yorumlu baskısı (critical edition) bu girişimlerin başlıcasıdır. Buna göre yasaların içeriği, levha levha şöyledir: I-II. Levhalar: Halk işleri / sivil prosedür; III-IV. Levhalar: Kişi hakları / yetkileri (manus ya da manscipium); V-VI. Levhalar: Koruma ve sahiplik; VII-VIII. Levhalar: Yasaklamalar; IX-X. Levhalar: Kamu ve din yasası; XI-XII. Levhalar: Ek hükümler.
Dirksen-Schoell derleme metni klasik filoloji camiasında Bruns, Girard ve FIRA isimleriyle anılan baskılarda, neredeyse hiç değiştirilmeden, yeniden yayınlanmıştır. Özellikle de FIRA baskısı detaylı notlar ve açıklamalardan oluşmakla birlikte, hem metnin alındığı kaynağa, hem de yasanın manası ve içeriğindeki sözcüklerin yorumuna ilişkin diğer kaynaklara atıfta bulunmaktadır. Metnin ilk İngilizcesi Warmington adıyla anılan baskıda yer alır, yine ARS (No.8) olarak bilinen baskıda İngilizce çeviri yanında notlar da bulunmaktadır. Son dönem monografi çalışmaları olarak ise Düll, Coleman-Norton ve Meira’nınkileri sayabiliriz.[18]
E. Mahiyeti
Cicero, De Oratore 1.44.195-196’da şöyle der:
“Bana öyle geliyor ki, yasaların kökeni ve kaynakları iyi incelenirse, bir XII Levha kitapçığı otoritenin ağırlığı ve [sağladığı] faydadaki bereket bakımından, tüm filozofların külliyatından üstündür… Her şeyden önce onun bizim için bir akıl, bir adet ve bir öğreti olduğu bilinmelidir, zira vatan hepimizin ebeveynidir ve yönetimin ne kadar büyük bir gücü olduğu düşünülüyorsa, yasanın oluşumunda da o kadar büyük bir bilgelik olduğu göz önünde tutulmalıdır.”[19]
12 Levha yasalarının hatta Latincesini (Lex Duodecim Tabularum) göz önünde tutarsak, “yasasının” (lex) önemi başlı başına “yasa” olması ve adının ne onu öne sürenlerce ne de içeriğiyle belirlenmiş olmasıdır. Livius’un deyimiyle, 12 Levha yasaları ya da yasası “fons omnis publici privatique est iuris”tir, yani “[Roma’da] tüm kamu ve şahıs hukukunun kaynağıdır.” S. Tanilli’nin deyimiyle, atadan kalma ve daha o zamandan eskimiş “örf ve adet hukuku”nun önemli birtakım kalıntılarını taşısa da, bu yasa “ilerici” bir nitelik taşıyordu.[20] Eskiyi sürdüren unsurlarına örnek vermek gerekirse, uzlaşmazlık halinde taraflar bir hakeme başvururlardı. Davacının davalıyı, “üstüne el koyarak”, yargıcın önüne getirmek hakkı kabul ediliyor, tanık getirme hakkı tanınıyordu. Ceza hukukunda kısas ilkesi ağır basıyordu (örneğin başkasını yaralayan, aynı şekilde yaralanacaktı). Ölüm cezası iki koşula bağlanmıştı: Yangın çıkaran ya da geceleyin başkasının tarlasına zarar veren ve hasata büyü yapan ölüm cezası alacaktı.[21]
İlerici unsurlara örnek vermek gerekirse, gens’in liderlerinin keyfî davranışlarını zayıflatmayı hedefleyen özel mülkiyet anlayışı öne çıkar, S. Tanilli’ye göre, borçlar hakkındaki kuralları insanileştirmesi de 12 Levha Yasaları’nın “ilerici” önemini gösterir:
“Borcunu vadesinde ödemeyene otuz günlük bir mühlet veriliyordu; hapse atılmışsa, alacaklı açlık çektiremezdi borçlusuna; boynuna geçirilecek demir halkalar da on beş kiloyu aşamazdı. Borçlu altmış günden fazla hapiste tutulamazdı; Pazar kurulan günlerde foruma götürülecekti, orada isteyenin onu satın alma hakkı vardı, vb.”[22]
O halde anlaşılıyor ki, Tacitus’un “finis aequi iuris” (“eşit yasa hedefi / neticesi”) diyerek övdüğü 12 Levha Yasaları Roma’nın hem kamu hukukunu (ius publicum), hem de şahıs hukukunu (ius privatum) meydana getirmektedir. Yukarıda, Cicero’nun De Oratore’yi kaleme aldığı dönemde 12 Levha Yasalarının artık kimse tarafından bilinmemesinden şikayet ettiğini görmüştük, ancak bu, W. Smith’in de bildirdiği gibi, Roma cumhuriyetinin son yüzyılında bu yasanın etkisinin tümüyle ortadan kalktığını göstermez, zira bu yasayla birlikte gelişmiş olan ius praetorum yani praetor yasası etkinliğini koruyordu,[23] dahası Roma her daim bir yasa ve hukuk devleti olmakla övünebilecek ölçüde bir nizamın tatbikçisiydi; Roma’da bir yasanın bilinirliğinin ortadan kalkması, yasasızlığın baş göstermesi demek değildir, günün koşullarına ve gereklerine uygun yeni yasalar konmuş ve hukuk düzeni yine buna göre belirlenmiştir.
Neticede, yukarıda Cicero’dan yaptığımız alıntıdan da anlaşıldığı üzere, büyük Romalı otoriteler 12 Levha Yasaları’nı yüceltmekte beis görmüyordu. “Modern devrin hukukçuları bile [bu yasanın] ileri bir medeniyeti temsil ettiğini, diğer iptidaî hukuk metinleriyle mukayese edilemeyeceğini ve Roma kavminin, daha o devirlerden beri, hukuk konusundaki büyük kabiliyetini gösterdiğini söylerler. Bütün bunlar, büyük adam olmuş kimsenin, çocukluğu hakkında anlatılan mucizelerdir.”[24]
[1] H. J. Wolff, Roman Law: An Historical Introduction, University of Oklahoma Press, 1976, s.49.
[2] O. Tellegen-Couperus, A Short History of Roman Law, Routledge, 1993, s.19.
[3] H. J. Wolff, a.g.e., s.50.
[4] H. J. Wolff, A.e.
[5] H. J. Wolff, A.e., s.51.
[6] S. Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası. İnsanlık Tarihine Giriş. 1 İlk Çağ, Say Yayınları, 1984, s.434.
[7] S. Tanilli, A.e., s.434-435.
[8] Bkz. Livius, Ab Urbe Condita 3.9; Pomponius, Dig. 1.2.2.4; Mommsen, Staatsrecht, 2.202.
[9] O. Tellegen-Couperus, a.g.e., s.19-20.
[10] O. Tellegen-Couperus, A.e., s.20.
[11] Livius, Ab Urbe Condita 3.34.2-8. Karş. Dig. 1.2.2.4; Cyprianus, Ad Donatum 10.
[12] O. Tellegen-Couperus, a.g.e., s.20.
[13] J. A. Brundage, The Medieval Origins of the Legal Profession: Canonists, Civilians, and Courts, University of Chicago Press, 2008, s.12; O. Tellegen-Couperus, a.g.e., s.20.
[14] A. A. Schiller, Roman Law: Mechanisms of Development, Walter de Gruyter, 1978, s.147.
[15] Cicero, De Legibus 2.59: “enim pueri XII ut carmen necessarium, quas iam nemo discit.” Ayrıca bkz. Cicero, De Oratore 1.44.195; 157.246; Livius, Ab Urbe Condita 3.34.6; 6.1.10-12.
[16] H. Taylor, The Science of Jurisprudence, Wm. S. Hein Publishing, 1908, s.81.
[17] A. A. Schiller, a.g.e., s.148.
[18] A. A. Schiller, A.e.
[19] Cicero, De Oratore 1.44.195-196: “bibliothecas mehercule omnium philosophorum unus mihi videtur XII tabularum libellus, si quis legum fontis et capita uiderit, et auctoritatis pondere et utilitatis ubertate superare. (196) … Cuius primum nobis mens, mos, disciplina nota esse debet, uel quia est patria parens omnium nostrum, uel quia tanta sapientia fuisse in iure constituendo putanda est quanta fuit in his tantis opibus imperi comparandis”
[20] S. Tanilli, a.g.e., s.438.
[21] S. Tanilli, A.e.
[22] S. Tanilli, A.e.
[23] W. Smith, A Dictionary of Greek and Roman Antiquities, pub. by Charles Anthon, LL.D.,. New York, 1843, s.1032.
[24] Z. Umur, Roma Hukuku. Tarihî Giriş – Kaynaklar Umumî Mefhumlar – Hakların Himayesi, İstanbul Üniversitesi Yayınları. Fakülteler Matbaası, İstanbul 1974, s.172.
Geri bildirim: Philosophia togata! Felsefenin Romalı kıyafeti giymesi üzerine « jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)
Hocam makalenizi zevkle okudum teşekkür ediyorum paylaşım için.
Muchas gracias. ?Como puedo iniciar sesion?
Çok kötü 😈😈😈😈