Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Socrates’in çirkin bir görünüşe sahip olduğu söylenir, ki Nietzsche kaynağını bizatihi Eskiçağ’daki aktarımlardan alan bu söylenti üzerine, -Gotzendammerung’da- tam da Socrates’i fikren “Yunan mucizesi”nin sonlanışının sorumlusu olarak göstermek istediği bir noktada, onun monstrum in fronte, monstrum in animo olduğunu söyleyiverir, yani “Görünüşçe canavar, ruhça canavar”.
Evvelce Socrates ile Alcibiades Arasındaki Homoerotik İlişki Üzerine bir şeyler karalamıştım blogda (Şurada da konu üzerine kısa bir tartışma geçmişti: http://ff.im/NSqcL). Genç ve çekici Alcibiades’in yaşlı ve bilge Socrates’le sevgi ya da salt cinsellik bağlamında bir ilişki kurmak istediği ancak Socrates’in -öne sürülen- farklı nedenlerden ötürü onu reddettiği yönündeki söylentiden bahsetmiştim. Gerek Socrates’in çirkinliğini, gerekse Alcibiades’in ona olan ilgisini hatırlamamın nedeni Cicero’nun De Fato 10’daki bir aktarımı oldu.
Bu eserinde genel olarak fatum yani kaderin insan yaşamındaki yerini inceleyen Cicero, bu noktada konuyu doğuştan edinilen (getirilen) yetilerin değiştirilebileceğini ve insanlardaki kusurlu yönlerin törpülenebileceğinden bahsederken, buna alkolik ve kadın düşkünü (ebriosus et mulierosus) olan Megaralı filozof Stilpo’nun kusurlu doğasını (vitiosa natura) eğitim (doctrina) yoluyla kontrol altına almasını örnek gösterir. Daha sonra ise konuyu Socrates’e getirir ve onun dönemin önemli fizyonomistlerinden olan Zopyrus’la (ζωπυρος) karşılaşmasına kısaca değinir. Bu karşılaşma Socrates’in çirkin olduğu söylentisine kaynak oluşturan unsurlardan en önemlisidir.
Önce şuna bakalım: “Fizyonomist” olarak Türkçeleştirdiğimiz Latincedeki Physiognomon terimi Yunancadaki ϕύσις (physio– / doğa-) + γνώµων (gnomon– / yorumlayıcı, belirleyici) isimlerinin birleşiminin (ϕυσιογνωµον) Latinize edilmiş halidir, anlamı da haliyle “karakter / doğa yorumlayıcı”dır. Dolayısıyla Zopyrus bir “karakter / doğa yorumlayıcısı”dır; peki, nasıl yorumluyor? Eskiçağ’da Zopyrus gibi bir fizyonomist, –De Fato‘dan alıntılayarak aktarıyorum- “insanların adetlerini ve karakterlerini bedenlerinden, gözlerinden, yüzlerinden ve alınlarından öğrenir. [öğrenebileceğini iddia eder]” (“hominum mores naturasque ex corpore, oculis, vultu, fronte pernoscere”) Kısacası, insanın tipine bakarak ruhunu çözümlemeye çalışır.
Zopyrus karşılaştığı ve dolayısıyla analiz ettiği “Socrates’in aptal ve budala olduğunu söylemiş” (Stupidum esse Socratem dixit et bardum), nedeni ise “köprücük kemiklerinin oyuk olmamasıymış” (iugula concava non haberet); “dahası bedeninin bu kısımlarının basık ve kıstırılmış olduğunu söylüyormuş.” (obstructas eas partes et obturatas esse dicebat) Kısacası Zopyrus Socrates’in bedenini beğenmemiş, dahası buna “onun kadın düşkünü olduğunu da eklemiş.” (addidit etiam, mulierosum) Bu analizin üzerine, orada bulunan “Alcibiades’in bir kahkaha attığı söyleniyormuş.” (in quo Alcibiades cachinnum dicitur sustulisse) Bütün bu aktarım, yukarıda da söylediğim gibi, De Fato‘dan. Peki, evvelce Socrates’e ilgi duyduğunu söylediğimiz Alcibiades’in şuh kahkahasının nedeni nedir? Socrates’in çirkinliği ve kadınlara olan zaafı mı, yoksa Zopyrus’un saçmalıyor oluşu mu? Cicero öyküyü burada kesip kendi konusuna döndüğünden, bu soruya tatmin edici bir yanıt bulamıyoruz ancak o kadar da kötü durumda değiliz.
Zira Cicero başka bir metninde yine bu öyküyü anlatır, metin Tusculum Söyleşileri olarak Türkçeleştirebileceğimiz Tusculunae Disputationes. Cicero burada (4.80) -yukarıdaki aktarıma uygun olarak- “insanın karakterini görünüşünden anlayabileceğini iddia eden Zopyrus’un” (Zopyrus, qui se naturam cuiusque ex forma perspicere profitebatur) “Socrates’te hiçbir kusur olmadığını bilen / söyleyen başkaları tarafından alay konusu yapıldığını” (derisus est a ceteris, qui illa in Socrate vitia non agnoscerent) söyler. Ancak Socrates nesnel ya da özgüveni yerinde bir adam olduğu için belki de (ya da felsefî temelini aşağıda göreceğimiz üzere), Zopyrus’a destek çıkar ve “bu kusurlarla doğduğunu ancak aklı sayesinde onları kendisinden söküp attığını” (cum illa sibi sic nata, sed ratione a se deiecta) söyler.
Tusculunae Disputationes‘te Alcibiades’in adı geçmese de, onun en azından Socrates’in çevresindeki Zopyrus’la alay eden insan grubu içinde olduğunu tahmin etmek zor değil, zira görüldüğü gibi, aktarımlardan birinde Alcibiades’in kahkaha attığı, diğerinde ise etraftaki insanların Zopyrus’la alay ettiği söyleniyor. Anlaşılıyor ki, Socrates ile Alcibiades Arasındaki Homoerotik İlişki Üzerine başlıklı yazıda da incelediğim gibi, Alcibiades’in Socrates’in zihnine ve bilgeliğine olan hayranlığı, ona Socrates’in asla kusurları olan biri olamayacağını düşündürmüştür. Böylece Alcibiades’in kahkahasının kaynağını da öğrenmiş oluyoruz.
Cicero’dan neredeyse dört yüzyıl sonra yaşamış olan Diogenes Laertius’un Vitae Philosophorum 2.5.45-46’daki (bu eser Candan Şentuna tarafından Türkçeye çevrildi) Aristoteles kaynaklı aktarımına bakarsak, Syria’dan Atina’ya gelen büyücü (µάγος) Zopyrus -Cicero’nun yukarıdaki aktarımlarından farklı olarak- kehanette bulunur ve Socrates’e sonunun çok kötü olacağını söyler.
Zopyrus ile Socrates karşılaşmasına ilişkin başka da bir şey bilmiyoruz, sadece Platon’un meşhur Phaedo’sunun günümüze ulaşmayan Zopyrus başlıklı bir diyalog yazdığı söyleniyor. Belki bu diyalog günümüze ulaşsaydı, nemrut Zopyrus’un çirkin Socrates’le olan diyaloğunun detayları ve hatta onun üzerinden Alcibiades’in Socrates hayranlığı üzerine daha başka şeyler söyleyebiliyor olabilirdik.
Ancak elimizdeki metinlere baktığımızda şundan emin olabiliriz ki, Socrates’in felsefesinin merkezinde yer alan “daima araştırmak” fikri sadece Socrates’in dışındaki unsurları değil, Socrates’in kendisini de kapsıyordu. Platon’un da Phaedrus 230A’da aktardığı gibi Socrates “bu mitsel unsurları değil, kendimi araştırıyorum” diyor ve ekliyordu: “Bilmek istiyorum, Typhon’dan daha karmaşık ve daha çılgın bir canavar mıyım, yoksa doğası gereği tanrısal ve dingin bir kaderi olan nazik ve kendi halinde bir canlı mıyım.”
Phaedo’nun Zopyrus adlı eseri günümüze ulaşsaydı, -Phaedo’nun Platon’un diğer diyaloglarından öğrendiğimiz görüşlerinden hareketle söylüyorum- muhtemelen kendisini de tanımak isteyen Socrates’i Zopyrus karşısında haklı çıkarırdı, zira Zopyrus sık vurgulandığı üzere doğal görünüş ile doğal karakteri birbiriyle örtüştürürken, “doğal olarak” insanın akıl (ratio) ya da eğitim / disiplin (doctrina) ile değişemeyeceğini düşünüyor, Socrates ise buna karşı çıkıyordu. Joseph Cropsey’in dikkat çektiği gibi (Plato’s World: Man’s Place in the Cosmos, Yhe University of Chicago Press, 1995, s.176), Phaedo da diyaloglarda “insanî ἀγών’un yani mücadelenin doruk noktasının felsefenin doğayla çatışması, ona karşı gelmesi” olduğunu düşünüyordu. Malum karşılaşmada da Socrates’in felsefeyi, Zopyrus’un da doğayı simgelediği açıktır, peki Alcibiades neyi simgeliyor? Belki bedensel hazzı, belki gençlik ateşini, belki de bu minvalde başka bir şeyi…
Sokrates’in çirkirliği hakkında, yazınızdan öğrendiğim değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Geri bildirim: EK: ὀχλοκρᾰτία ya da Okhlokrasi… | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)
Geri bildirim: Eumenides Üzerine | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)
Geri bildirim: Kısaca: İlk Stoacılarda sevgi-av (Θήρα) meselesi | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)