Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
“Doğduğun kasabada kalırsan (köylü kalsan yine iyi) kasabalı kalırsın; büyük kentte okuyacaksın ki yontulasın. Bir İzmirli olarak benim Ankara’da yontulduğum gibi. Kasaba, bütün dünyada, dünyaya en uzak yerdir.”
Tespit Baskın Oran’a ait, eski bir yazısında bulunuyor.
Yazının bağlamı üniversite üzerine, Oran her mezraya / kasabalara üniversite dikilmesiyle birlikte yontulmamış bir yükseköğrenim anlayışının egemen kılınmasından ve buna bağlı olarak üniversitelerin evrensel idealleri yerine getirememesinden şikayet ediyor. Benim “evrensel idealler” olarak tanımladığım kağıt üzerinde şuh ve arzulanası duran amaçlar, kasabalar söz konusu olunca, salt üniversiteler çerçevesinde önem kazanmıyor, aynı zamanda moderen (bilinçli eskitim bu) değil de modern yaşam tarzı çerçevesinde de özlemi duyulan unsurlara dönüşüyor. Oran’ın “yontulmak”tan kastının moderenlikten modernliğe terfi olduğunu da söyleyebilirim, nitekim moderenlik modernlik görüntüsüne, içteki / özdeki gereksinimlerini yerine getirmeden, içini doldurmadan sahip olmanın karşılığıdır.
Platoncu idealar ve form düşüncesi üzerinden söylersek, bu esas ve görünüm uyuşmazlığı elbette modernlik formunun çökmesi yani ideal formun bozulmasından kaynaklanır. Esasın ya da idealin ne olduğu önemli ama şimdi yeterli motivasyonum yok anlatmaya, tek vurgulamak istediğim şey kasabaların belli bir kentli formunu idealize edip o formun içini dolduramadan o form içindeymiş gibi görünmesine neden olan yaşam koşulları üzerine yeni bir form inşa ettiği, dahası insanlarına (kasabalılara) o formdan başka bir modernlik formunun olamayacağı fikrini dayattığıdır. The Village filmi tam da bunu anlatır, meraklısına öneririm.
Varsın öyle olsun, bir grup insan kendi modernlik algısını ya da bizatihi moderenliği yaşasın, ne çıkar bundan? Bir şey çıkmaz elbette, çıkmasa da olur, dışarıdaki başka insanlara göre herkesin aynı hastalıkta olduğu bir grup insanın kendi arasında normal bir habitat gerçekliğini yaşayacağı açıktır. Bu belli bir kentte yaşayan için de geçerli, o da başka başka kentlere / kentlilere göre kendi hastalıklı habitatının mensubu olabilir. Evrensellik, ortak-yaşarlık gibi kavramlar da, daha büyük bir hastalığın irinleri olabilir. Farkındalığın mümkün olabilmesi için her daim dışarıdan gelene ihtiyaç vardır, evrensellik idealini aşan, geniş ölçüde kapsayıcı bir üst form icat edilene dek o irinlerle yaşamayı öğrenmiş olmamız da bir nevi kasabalıktır.
Şu an bir kasabadayım, ne zaman çıkar giderim bilemiyorum. Bildiğim son kertede şu: Esasına yabancı olduğum sadece benden öncekilere ve çağdaşlarıma ayak uydurarak çökerttiğim bir formun diğer formlara üstün olduğunu bilerek gönlümü ferah tutmak. Evrensel kasabalılığın dik-alası bu.