Marc Auge’nin çok sağlam bir eseri olmakla birlikte, basitçe pagan düşüncesinin hiç de sıradan olmayan Avrupalı zihinlerin genlerinde nasıl cirit attığını ya da neden pagancılığın bilinmesi gerektiğini işler. Eser Erkan Ataçay’ın çevirisiyle Dost Kitabevi’nden çıktı (ilk baskı, Temmuz 2010), çevirisini pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama neticede çeviri çeviridir. Bu ara tuvalete bile bu eserle gittiğimden, kimileri “sadece tuvalette okunabilir olan kitaplar listesine hızlı bir giriş yaptığını” iddia edebilirse de, “tuvalete bile” demiş olduğumu hatırlatırım. Dahası kimsenin tuvalette paganizme övgü düzemeyeceğini de belirtirim, hele ki kısrak başı gibi uzanan memleketimde. Masa başında okuyun o bile kâr.

Mesela Auge diyor ki, “her insan babasını öldürür ama ilk deneyim, doğrudan doğruya biyolojik gerçekliğe yerleşmiş tek ilişki, anne ile ilişkidir. Doğduktan sonra, anne göğsü [çevirmen burada “meme” demeliydi] çocuğun dünya ile ilk ilişkisine, doğal olarak ağız yoluyla ilişkisine aracılık eder. Ama bu ilişki de, emerek, içine çekerek, yutarak,… ‘büyüyle’ büyüyerek ağzını ve boğazını çalıştırsa da, dişlemek istediğinde baskı altına alınacaktır.”
Yazar burada emme ile ısırma arasındaki farktan hareketlenir ve vampirlik ile yamyamlık arasındaki farka dikkat çeker, buna göre emme birinci ana, ısırma ikinci ana denk düşer. Yazar diyor ki, “Anne göğsünün ya da baba penisinin yenilmesi, ebeveyn bedeninin yenilmesi, atanın yenilmesi, bu içe alma süreçlerinin hepsinin, fantasmada bir özeği [ben olsam “kaynağı” derdim] vardır. İçe alma fantasması, kaybolmuş nesnenin, ağızdan alınan göğsün [“memenin” de oğlum şuna “memenin”] ya da ölen babanın taşınan gölgesidir.” (s.199)
Aklıma ilk esen, elbette ki kuşkucu Sextus Empiricus’un Stoa düşüncesinin yamyamlığa cevaz vermesiyle ilgili olarak insan eti yenmesinin her toplumda “yasak” olmamasından ötürü, yamyamlığın “kendinde” kötü olarak görülemeyeceği, buradan hareketle yamyamlık, çocuk-seviciliği, ensest gibi kimi toplumlarda [günümüzde ise toplumların çoğunda] mutlaka tepki çekecek olan davranışlarla ilgili evrensel hükümler verilemeyeceği minvalindeki düşünceler oldu.
İlk bakışta ürpertici geldiğini biliyorum, ancak derinlemesine analiz edildiğinde hiçbir vampirin ya da yamyamın “kendinde” ahlâksız olduğu iddia edilemez, neticede vampir ya da yamyam davranışının etik olup olmadığına ilişkin herhangi bir fikir taşımaz, sadece emer ya da yer, antik ya da modern hiç fark etmez, ahlâkçı hiçbir “evrensel” gerekçeyle bir vampiri ya da yamyamı yargılayamaz, ancak kendi eğitim ve ananesine göre bir yargı kültürü oluşturabilir, ki vampir ve yamyam bu kültürün fantasmasında doğmuş olsa da, dava-dışıdır.
Bunu füze kalkanı meselesinde de düşünüyorum, ciddiyim, hiçbir İranlının (bir an için onun vampir ya da yamyam olduğunu kabul edelim, örneğimiz için buna mecburuz) NATO’nun ya da ABD’nin hedefinde olsun, hiç fark etmez, füze kalkanı nesnesi ya da ürkütülesi / suça gizil eğilimi bulunduğunu, hiçbir füze yerleştiricisi ya da evrensel hukuk açıklayamaz. Çünkü İranlı İranlıdır, füze de füzedir. Yanlış anlaşılmasın, “paganizm hakîm olaydı, bütün bunlar olmazdı” diyor değilim ancak bireysel kurtuluş anlamına gelen Hıristiyanlığın ve doğaldır ki İslam’ın, animist bir dünya görüşü çerçevesinde soyut kutsallar yaratıp, o kutsalları her daim şiirsel bir elekle eleyen ya da geliştiren pagan düşüncesinden farklı olarak kutsal olduğu kadar insancıl değerleri de değişmez yasalara ve kabullere indirgemesi, haliyle füze kalkanı meselesinde bile bizim birçok kabulü nasıl “baştan” kabullendiğimizi de açıklar [bu imzayı CHP’li Kılıçdaroğlu atsaydı, eminim cuma/cami çıkışları ellerinde Kuran’larla yürüyen ve Amerikan/İsrail bayrağı yakan göstericiler muhalefetin hasını sergilerdi, sol gülüm sol, muhalefetine tüküreyim sol! Tabloid Radikal’le müslüman solu pazarlayanların oyuncağısın sol gülüm sol!]
Pagan (Yunan-Roma düşüncesini haiz olanlarını kast ediyorum elbette), Protagorasçı/Socratesçi bir tavırla doğruyu bulmuş olduğu konusunda kuşkuludur, bu yüzden her daim diyalektiğe anlam yükler, buna karşın Hıristiyan düşüncesi, Paulus’un deyişiyle artık arayışın kesildiğini ya da arayış kesilmese bile “arayışın kesilebilir/bitebilir” bir süreç olduğunu kabullenir. Hıristiyanlık-karşıtı tiplerde bile bu yüzden Hıristiyanlığın bu yaklaşımının izlerini görürsünüz, anti-İsa tıpkı isa gibi arayışı bir noktada kestiğini ya da kesmesi gerektiğini benimser.
Bu sebeble ki, Marc Auge de aynı tespiti yapıyor eserinde, Ortaçağda ve sonrasında birçok Hıristiyan düşünür, pagan düşüncesini kültürel bir attraksiyon olarak görüp yaşamsallığını masallaştırmışken, Hıristiyanlıkla ilgili her unsuru bizzat yaşamın birer parçası olarak algılamıştır. Bu, belki şaşıracaksınız ama, Renaissance’ta da böyledir. Bizim Teoman Duralı hocamızın, üstadımızın “din-dışı batı medeniyeti” dediği Yeniçağ Avrupa düşüncesinde bile Hıristiyanlığın bu, “kendine yontan” kurnaz tavrına rastlarız, Anti-İsa bile birçok noktada İsa gibi konuşmaya zorlanır, din-dışı tipleri iyi inceleyin, demek istediğimi göreceksiniz.
Sözün özü, temas edilesi çok husus var, ancak en temelde bilinmesi gereken şu ki, paganizmin kültürel varlığını onu yaşam-dışı faktörlerin oluşturduğu yalanından sıyrılarak incelemek durumundayız. “Ötekileştirme”, “çok-kültürlülük” ve “entegrasyon” gibi kavramları papağan gibi tekrarlamaktansa, bu kavramları oluşturan köklere dışarıdan bakabilmemizi sağlayacak pagan unsurları tanımaya ihtiyacımız var. Yoksa histeri halinde “ötekileştirmeyeceğim” diye diye ötekinin kucağına oturu oturuverir, etrafa [bilhassa Starbucks’ta] hava atacağız diye D&R’dan hayvanî ölçüde pahalı fiyata satın aldığımız moleskinele zihnimizi kertiriz.
Yeri gelmişken söyleyeyim, yamyam özünde iyi bir insandır, jartiyerden etkilenmez, İranlıya peçesinden ötürü düşman olmaz, füze kalkanı projesine imza atmaz “hepinizi yiycem” der ve yer. Ben böyle insanları sevmeyi pagan düşüncesinden öğrendim, serde diyalektikçiyiz, odi et amo.
Share |
>Keşke siz deseymişsiniz değerli yazar. Çok başarılı deyorsunuz çünkü.
>bu yamyamlarla olan öğreti kısmı çok ilgimi çekti. açıkcası bunun bu kadar detaylı bir örgüsel bağ olabileceğini düşünmemiştim.saygı duydum!
>Evde kedimiz var. Çiftleştirdik. Bir erkek yavrusu oldu. Yavru palazlanınca ensesti önlemek için yavruyu istekli birine verdik. Yamyam üzerinden giden mantığın ensest üzerinden gidenine hazır değiliz. Hollywood bizi sadece birine hazırlamış. Kitabı aldım. bu yazıdan sonra daha bir heyecanla okuyacağım buarada.