Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Kinik Diogenes’in Büyük İskender ile olan diyaloğunu çoğumuz biliyoruz. Genelde “Gölge etme…” diye başlayan bir çeviriyle Türkçeye aktarılan bir anekdot vardır, bu anekdotun Eskiçağ’daki kaynakları üzerinde durmak istiyorum ama başka bir yazıda. Zira burada sadece Diogenes’in İskender’in babası olan Philippos’la deneyimlediği söylenen ya da uydurulan üç anekdot üzerinde durmak istiyorum. Kuşkusuz, bu anekdotlar İskender’le olan yukarıda bahsettiğim anlatının da dahil olduğu anekdotlar kadar bilinmiyor.
Bulabildiğim kadarıyla, Diogenes’in Philippos’la ilişkisine dair üç anekdot var. Bunlardan ikisi Diogenes’in, Philippos’un Yunan işgaline verdiği tepkiyle, biri de filozof ve kral ilişkisiyle ilgili. Aşağıda bu anekdotları çeviri olarak değil, anlatılanın özeti olarak sunup kısaca yorumlayacağım.
1. Lucianus, Quomodo Historia Conscribenda Sit 3 ve Diogenes Laertius 6.69
Kral Philippos ordularıyla Korinthos’u işgal etmek için yaklaşırken, Korinthos’ta bulunan Diogenes, kentteki vatandaşların korkuyla kendilerini ve kenti savunmaya hazırlanmalarını izler. Kimisi silahları elden geçirir, kimisi taş toplar, kimisi surları onarır, kimisi de göğüs siperine hazırlanır, kısacası herkes bir iş yapar. Diogenes’in yapacak hiçbir işi olmadığı ve kimse ona ihtiyaç duymadığı için yırtık harmanisini kuşanır ve içinde yaşadığı fıçıyı bir aşağı bir yukarı yuvarlar. Onu gören bir Korinthoslu ne yaptığını sorunca, Diogenes “bu kadar çalışkan adam arasında bir tek benim tembel olduğuma dair bir izlenim bırakmamak için fıçımı yuvarlıyorum” der.
Diogenes sürüldüğü Atina’da ve Korinthos’ta, kentin yerleşik yapısını, politik varlığını, adetleri ve her türlü kabulünü reddetme eğilimindedir. Yaşamıyla ilgili kimi anekdotlarda beliren, kehanet merkezinde edindiği “nomisma‘yı tersine çevir” buyruğuna uygun olarak Yunan toplumlarının parasal sistemini olduğu kadar muhtemelen nomos‘unu da (yasa) reddedip yıkma misyonunu üstlenmiştir. Burada da Korinthos’un politik varlığını tümüyle reddeder, politik bir gücün, yaşadığı kenti istila etmesi onu ilgilendirmez, zira kendisini daha önce sürüldüğü Atina’ya olduğu gibi, oraya da ait hissetmez, çünkü o başka anekdotlarda karşımıza çıktığı üzere, bir kosmopolites, yani dünya vatandaşıdır. Diğer insanlarla kurduğu ilişki ziyadesiyle toplumsal bağlara ve o bağların temelindeki kabullere dayanmaz, daha çok bir moralist olarak evrensel bir erdemler ve kusurlar dizgesine göre hareket eder, Atinalılar için düşündüğü gibi, Korinthos’lular için de olumlu bir düşüncesi yoktu. Hatta bir Iulianus alıntısında da karşımıza çıktığı üzere (Origines 7.212d-213a) Korinthos’un Atina’dan daha fazla lükse batmış olduğunu ve daha güçlü, daha cesur bir moralist‘e ihtiyaç duyduğunu düşünüyordu. Kuşkusuz, kendi gözünde o moralist kendisiydi. Ancak mevcut durumda yapabileceği bir şey yoktu. Böyle bozulmuş bir kent ve topluluğun politik esaretini ya da kıyıma uğramasını ciddiye almıyordu. Aşağıdaki ikinci anekdot da gösteriyor ki, İskender gibi, istilacı kral Philippos’u da ciddiye almıyordu.
2. Plutarchus, De Exilio 16.696b-c
Plutarchus kral Philippos’un Yunanlara karşı sefere çıktığında Diogenes tarafından ordugâhında ziyaret edildiğini anlatıyor. (Muhtemelen, bu Korinthos seferi olmalı.) Diogenes apar topar kralın huzuruna çıkarılır, zira onun casus olduğunu düşünürler. Muhtemelen kral ona orada ne yaptığını sorar, bunun üzerine Diogenes “senin açgözlülüğünü, akılsızlığını gözlemlemeye geldim. Bir anda tacını ve yaşamını tehlike atmana az kaldı” der. Anlaşılan o ki, Diogenes İskender karşısında olduğu gibi, Philippos karşısında da cesur bir tavır takınmakta ve moralist kimliğiyle kralı dünyevî ihtiras uğruna kendisini zor duruma düşüren bir zavallıya dönüştürmektedir. Yunancada khreia denilen, “ders çıkarılan, özlü söz”le karşı karşıyayız ya da kaba Türkçeyle söylersek Diogenes herkese olduğu gibi krala da ders içerikli bir “ayar” veriyor. İlk anekdotta Korinthos’luların politik varlığını nasıl umursamıyorsa, Philippos’un sefer sonunda kazanacağı politik zaferi de öyle umursamamıyor. Başka bir alıntıda da geçtiği gibi (Stobaeus 4.29.19), sadece serveti, ünü, hazzı ve yaşamı hor görenin asil sayılacağını söyleyen Diogenes’in gözünde Philippos kral olmasına rağmen asil olmayan, değersiz biridir. Bu aynı zamanda Diogenes’in İskender, Dionysios ve diğer tiranlara bakış açısının bir özetidir, öyle ya, yeryüzünü küçümsüyorsa, ona hükmedenleri de küçümsemeliydi.
3. Plutarchus, De Exilio 12.604d
Son anekdot Diogenes’in Aristoteles’e gıyabında “ayar” vermesinden ibaret, şöyle diyor: “Aristoteles Philippos’un istediği gibi, Diogenes ise Diogenes’in istediği gibi kahvaltı yapar.” Açıkça Aristoteles’in tiranın egemenliği altında özgür iradesinin olmadığını söylemiş oluyor. Hedefinde sadece Aristoteles de yoktur, Platon’u da benzer minvalde eleştirir. Burada paylaştığımız üçüncü anekdotu, Diogenes’in Platon’a yaklaşımını da görmeden değerlendirmek güç görünüyor.
Nitekim ona göre Platon’un kimseye yararı yoktur, bu kadar yıldır felsefe yapmış olmasına rağmen, henüz kimseyi incitmiş değildir (Stobaeus 3.13.68). Başka deyişle Platon toplumsal aksaklıkların müsebbiplerini, mevcut sistemi tümüyle yıkmayı göze alacak kadar eleştirmemiştir (=onları incitmemiştir). Aristoteles nasıl Philippos’un egemenliği altındaysa, Platon da tiran Dionysios’un egemenliği altındadır. Aksaklıkları hedef alan sistem eleştirileri, mevcut ahlakî ve politik sistemi yıkmayı, nomisma‘yı tersine çevirmeyi gerekli görürken, Aristoteles de Platon da sistem içinde aksaklıkların bozulmuş Yunan toplumun içsel niteliklerinden kaynaklandığının farkında değildir. Bu yüzden Diogenes ısrarla Platon’la alay eder, bilinçsiz teorilerinden dem vurmak için Devlet‘ten sonra Yasalar‘ı yazmış olmasını, “Devlet’te yasalar yok muydu” diyerek karşılar (Stobaeus 3.13.45). Laertius kaynaklı başka bir aktarımda (6.58) Platon’un Diogenes’e “tiran Dionysios’a dalkavukluk etseydin zerzevatını kendin yıkamazdın” dediği, Diogenes’in de cevaben “sen de zerzevatını kendin yıkasaydın, tirana dalkavukluk etmezdin” dediği söylenir. Laertius Diogenes’in Platon’la sanki o bir boşboğazmış gibi alay ettiğini söyler (6.25).
Geri bildirim: İlk kinik kadın olan Hipparkhia hakkında ne biliyoruz? | C. Cengiz Çevik'in resmi sitesi
Geri bildirim: Diogenes ile Büyük İskender arasındaki ilişkinin yazılı kaynakları üzerine (2) | C. Cengiz Çevik'in resmi sitesi