Bu konuda yazdığım önceki dört yazım için önce bkz.
Evvelce (kabaca özetlemek gerekirse) Stoacıların enseste bilhassa iki nedenden ötürü cevaz verdiğinden bahsetmiştim, (doğru başlıklara bakarsanız bulursunuz, şimdi bana başlık içi refere ettirtttrtmeyin) çıkış kaynağım kuşkucu Empiricus idi. Hal böyle olunca, yani çıkış kaynağım bir kuşkucunun metni olunca, kuşkucunun ensest tabusu karşısındaki kuşkucu duruşunun enseste cevaz verir nitelikte olmasını bekliyoruz. Öyle ya kuşkucu, ensesti öteleyen ve hoş karşılamayan genel kitlenin ve toplum ahlâkının önünde de kuşkucu olmalı, bu yüzden enseste cevaz verir gibi değilse de, “neden cevaz verilmemesiyle ilgili sunulan argümanların sakat olmasından” dem vurabilmeli. İlk etapta böyle düşünürsek yanılırız.
Zira dogmatiklere karşı klâsik çağ kuşkucularının temel yönelimi içinde yaşadıkları avamın yani sıradan insanların yaşam tarzını benimseyip, düşünce dünyalarını sorgulamamaya dönüktür. Yani kuşkucuların derdi, insanın doğrudan değil belli araçlarla kavradığı apaçık görüngülerin doğasına ilişkin kesin laflar eden dogmatikleri ötelemek ve onlara aslında onların hiçbir şey bilmediğini, bildikleri her şeyin algı dünyalarının süzgecinden geçtiği için, kendinde yani doğasına göre öyle olmadığını göstermektir. Oysa kuşkucuların karşı çıkmamakla kalmayıp bir de desteklediği sıradan insanlar gündelik yaşamda asla kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde faydacı bir tutum sergileyerek olabilecek en mantıklı şekilde yuvarlanıp gider. Söz konusu sıradan insanların çoğu (en azından Yunan ve Roma kuşkucularının içinde yaşadığı toplumda) enseste karşıdır. Bunun burada konudan sapma olmasın diye sıralayamayacağım birçok sebebi var.
Biz sadece bu sebeplerden ötürü kuşkucuların yolunu takip ettiği sıradan insanların, ki bu nitelikleriyle birçok yunan felsefe ekolünden çok daha halka yakın olurlar, enseste karşı olduğunu bilelim. Buna bağlı olarak kuşkucular felsefe yapma ve muhakeme yürütme tarzlarının ve genel halk kitlesinin yöneliminin gereği olarak teorik bakımından “karşı” görünmese de, en azından yandaş da olmamıştır. Bunu “ulan zaten adamlar hiçbir tartışmada hiçbir tarafa meyletmiyor ki, hep iki tarafa da geçiriyor, ensest konusunda da böyle olmaları doğal” şeklinde yorumlamak da mümkün. Her neyse, şimdi bunu diyebilecek olan olası zata da cevap vermeyelim gece gece, konuya dönelim.
“(Dogmatiklerin muhakemeleri kapsamında) Kesin bir yaşama sanatı yoktur” anlayışını benimseyen kuşkuculara karşılık “bir yaşama sanatı vardır ve bunun yolu erdemden geçer” anlayışını benimseyerek insana bir “yaşama sanatı” yani Cicero’nun De Finibus 4.7.16’daki kullanımıyla ars vivendi donu biçen Stoacıların babası, bu ekolün kurucusu olan Zeno ensesti indifferens‘ten yani Stoacıların “ne iyi, ne kötü” anlamında kullandığı, İslâm diliyle konuşursak mübahtan sayıyor. Empiricus’un aktarımıyla okuyalım:
“…Yine Citiumlu Zeno, annenizin özel yerleriyle, sizin özel yerlerinizin birleşmesinde bir sakınca olmadığını söyler, tıpkı kimsenin elinizin annenizin bedenindeki başka bir yere değmesinin kötü olduğunu söyleyememesi gibi bir şeydir bu.” [1]
Yine Stoacılığın kurucu babalarından (Zeno sonrası) Chrysippus babaların kızlarından, annelerin oğullarından ve kardeşlerin birbirinden çocuk yapması gerektiğini (buna izin verilmesi gerektiğini) söyler.[2]
Başka deyişle Zeno ensesti indifferens yani mübah görürken, sonraki Chrysippus onu gerekliliğe dönüştürür. Chrysippusçu enseste cevaz verme gerekliliğinin görünürde iki sebebi olduğunu evvelce söylemiştim. Stoacı ensest korkusu ve yasağının da bir tabu olduğunu düşündüğü ve örnek alınan tanrılar arasında da ensest ilişki olduğu (kuşkucu nasıl halkı izlerse, Stoacı da tanrıları izler) için enseste cevaz verir. Oysa Zeno’nun enseste cevaz verişi, başka felsefe ekollerinde de karşımıza çıkan tipik bir Yunan kıyasından beslenir. O da şudur: yukarıdaki Zeno ifadesinde de görüldüğü gibi, bir insan annesinin eline dokunabiliyorsa, yani annesiyle temas edebiliyorsa, neden cinsel organını onun cinsel organıyla birleştirmesin? Ya da baba kızıyla, kardeşler birbirleriyle? Buna tipik Yunan kıyası dememin nedeni, başka ekollerden başka örnekler de gösteriyor ki, insanın herhangi bir tutumunun doğru ya da yanlış olduğunu belirleyen temel unsur özden kaynaklanır. Bir şey özünde kötüye sebep oluyorsa, doğası gereği kötüdür, yok, iyiye sebep oluyorsa, yine doğası gereği iyidir. Anneyle hiçbir temas kötü olamayacağına ve ya iyi (örneğin sevmek vs.) ya da indifferens (örneğin el ele tutuşmak vs.) olacağına göre, anneyle (diğer aile fertleri de olur, örnek bu olduğundan tekrar yapıyorum) cinsel ilişki de ya iyidir ya indifferens‘tir, çünkü anneyle temas doğası gereği kötü olamaz.
Benzer kıyası kendisine “neden toplum içinde mastürbasyon yaptın ki?” diye soranlara “ne yani, acıkmış karnımı ovalasam da sorun olacak mıydı?” şeklinde cevaplayan Diogenes’in tavrında da [3] görüyoruz. Söz konusu kıyası “tipik Yunan” bulmamın nedeni bu.
Dahası Plato’nun devlet’i gibi, farklı felsefe ekollerinin farklı devlet anlayışlarını yansıtan günümüze tamamı ulaşmamış metinler var. Stoacıların da kendi devlet anlayışlarını yansıtan bu metinlerden Chrysippus’a ait olanında ensest yasağının aklî bir temele dayandırılmamış olması şuna bağlanır (bunu yukarıdaki Chrysippusçu gereklilik kapsamında değerlendirin): aile içi cinsel ilişki yasağı ailevî bağları kuvvetlendiriyor. Ancak bu sefer de bizim (Stoacıların dilinden konuştuğum için biz diyorum) Stoa evren vatandaşlığı dediğimiz herkesin doğa önünde eşit olduğu büyük evren ailesinin bağları ve sınırları müphemleşiyor. Çünkü her aile kendi içinde ilişki sınırları keskin bir şekilde çizilmiş bireylerden oluşuyor. Oysa bir anne ile oğlunun, bir baba ile kızının, iki kardeşin evren vatandaşlığı anlayışımız ve doğa önünde eşitlik ilkemiz gereğince aralarında yasak olmaksızın, her türlü ilişkiye girebilmesi gerekir. İnsanlar aile bağlarıyla değil, doğa önündeki eşitlik bağıyla birbirine bağlanmalıdır.
Buna göre evrensel Stoa kentinde evlilik, aile, klan gruplaşmaları, ailevî sınırlar olmamalıdır. Chrysippus’un ensesti “gerekli” görmesini bu şekilde açıklayabiliriz.[4] Başka deyişle, ensest yasağı Stoacı duyuşuyla komünal düzenin köküne kibrit çakar, bu yüzden bu yasağın kalkması gerekir. Chrysippus’un bu düşüncesi ile Zeno’nun ensesti indifferens görüşünü birleştirin ve ilk ortodoks Stoa düşüncesinin neden sonradan yumuşadığını ve ziyadesiyle halkın yaşam tarzına uyarak, günümüzde anladığımız anlamda insancıllaştığını düşünün. Niçin sonraki Stoacılar kurucu babalarının görüşünü terk edip, enseste cevaz vermedi? Dahası komünal düzen ve Stoa evren vatandaşlığı ilkesini terk edip, ziyadesiyle Romanum Imperium‘un şemsiyesi altına girdi ve Roma vatandaşlığını da uygulamada kabul etti.
Gerçi Seneca, corpus‘unun birçok yerinde Roma vatandaşlığıyla değil, doğa vatandaşlığıyla insanların özgürleşeceğinden ve bilgeleşeceğinden bahseder ama sadece bahseder, Zeno ve Chrysippus’un ortodoks Stoa kimliğinin radikal karşı çıkışlarını göstermez. Dostlar ve karı-koca arasında sadakat anlayışı, diğer etik duyuşlarla birlikte nasıl eski Stoacıların görüşleri olarak önemsendiyse, ensest yanlısı ve evlilik karşıtı düşünce o derece ötelenmiştir yeni stoacılar tarafından. Ortodoks Stoa’nın yukarıda bahsettiğim “doğa önündeki eşitlik-grupsuzluk” özlemini ters yüz eder sonraki Stoacılar. Hierocles’in “doğa bizi sadece gruplar halinde yaşayan (sunagelastikous) kılmadı, aynı zamanda çiftler halinde yaşayan da (sunduasktikous) kıldı.” [5] ifadesi tam da bunun itirafı gibidir. Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik‘inde de geçen (1162a17) insanın doğa tarafından çiftler halinde yaratıldığı, dahası onun sosyal hayvan olduğu yönündeki ifadeye benzeyen bu ifade [6], daha öteye giderek insanın aile-dışından biriyle evlenmesi gerektiğini dile getirdiği için ensestin köküne kibrit çakarak anti-ensest mirası körükler, hem de (böylelikle) kurucu babalarını reddeden “Stoacı” kimliğiyle!
Peki, bütün bunlar niçin?
Değişim mukadderdir, bunu vurgulamak için.
Mitosların uygarlaşma ve insanlaşma süreci gibi, günümüzde anladığımız anlamda, öğretiler de uygarlaşır, insancıllaşır, kırılganlaşır ve merkeze yaklaşır, bunu da vurgulamak için. Yoksa radikallikleriyle ortadan silinip giderler, neden Zeno’nun veya Chrysippus’un politeia‘sı yani devlet‘i, sonraki çağlar tarafından korunup aktarılmadı da, keskin yasaklarla dolu plato’nunki aktarıldı sanıyorsunuz.[7] Zeitgeist ve insan seçmecidir. Birini seçer, birini bırakır. Hatta ekolün temsilcileri bile, ekol içinde öyle seçme yaparlar ki, o ekole “o ekol” demek güçleşir ama adı hala “o ekol” diye anılır. Değiştiğini anlayamayan insan gibi, ekol de değiştiğini anlayamayabiliyor. Sonra ekol içinde “eskiler… ne muhteşemdi… ah o eskiler…” diye sızlanmalar (mos maiorum‘dan / ataların adeti‘nden sayabiliriz bu sızlanmayı) oluyor.
Hey gidi Zeno’lar, Chrysippus’lar, Cleanthes’ler.
Enseste cevaz verirdiniz ama başka adamlardınız. Yasakçı ve tabucu muhafazakâr toplumun, devletin eleğine takıldınız. Pirinçlerin arasındaki küçük taşlardınız, ama yine de iyi adamlardınız. Diş kırardınız ama taviz vermezdiniz. Köle Epictetus, Nero’nun baş hocası – saray müdavimi Seneca ve imparator Marcus Aurelius. Doğacı ve evrenselci Stoa’nın Roma çağından üç büyük isim, ama fazlasıyla eklektik ve dönüşüm geçirmiş, üç büyük isim! “Bunlara kalmıştı bizim revak felsefesi!” derdi Zeno görseydi.
Notlar
1. Sextus Empiricus, Pyrrhonculuğun Temel Esasları III.205.
2. Sextus Empiricus, A.e.
3. Plutarchus, Stoic. Rep. 1044b.
4. K. L. Gaca, The Making of Fornication: Eros, Ethics, and Political Reform in Greek, University of California Press, 2003, s.81.
5. Hierocles in Stobaeus 4.502.15-19.
6. K. L. Gaca, a.g.e., s.82.
7. Karş. P. Garnsey, Ideas of Slavery From Aristotle to Augustine, Cambridge University Press, 1996, s.137.
Share |