Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Kinizm, bireyin daha çok yaşam tarzı ve tercihleriyle kendini gösteren bir felsefe ekolüdür. Bu yüzden kinik filozofları belli bir konuyu felsefî bir kompozisyonla yazdıkları teorik metinlerden tanımayız. Kinik filozoflar olarak bilinen figürlerin özellikle de literatürde χρεία (khreia) olarak bilinen “kullanışlı, işe yarar, ders veren, laf sokan, ayar veren söz ya da anekdot”larından dünyayı ve yerleşik kent düzenini küçümseyen, toplumsal sorunları ve bireysel ahlak kusurlarıyla alay eden tarzda, genel bir yaşam anlayışı çıkartmaya çalışırız. Kiniklerin aykırı yaşam tarzlarından ötürü, yaşamını yerleşik düzene uygun bir şekilde sürdürenlerle çatıştığını anlatan küçük hikayeler, bizi sayfalarca işlenebilecek kimi etik ve politik çıkarımlara sürükler. Bu hikayeler tiyatro oyunlarını, kahramanları olan kinik filozoflar da aktörleri andırır, kiniklerin karşısındaki tipler de, ister sıradan bir insan, ister olsun, son kertede hikayenin yerilen ya da alay/maskara edilen figürüne dönüşür.
Özellikle de Diogenes’le ilgili olarak, yukarıda özetlediğimiz türde birçok hikaye anlatılmıştır. Kuşkusuz bu hikayelerin en bilineni Büyük İskender’in yerildiği ya da alay/maskara edildiği, “gölge etme, başka ihsan istemez” şeklinde bir Türkçe yanıtla tamamlanandır. Bu yazıda bu meşhur hikayenin ve bu iki önemli figürün karşılaşmasını ele alan diğer hikayelerin Eskiçağ’daki yazılı kaynaklarından bahsedeceğim, daha önce herhangi bir Türkçe çalışmada bu konunun işlendiğini görmedim. Bu bir kaynak dökümü olacak, bu döküm sayesinde konuyla ilgili Eskiçağ’daki alıntılarla ilgili bilgi sahibi olacağız, iyi bilindiği düşünülen bu olası ilişkiyle ilgili aktarımlar arasındaki farklılıklardan bahsedeceğiz.
Diogenes’in Büyük İskender’le karşılaşmasına ya da onun iktidarı ve etrafındaki zengin yaşama dönük eleştirisine dair anlatılan anekdotların toplam sayısı on sekizdir. Bu on sekiz anekdottan beş tanesi, yukarıda da bahsettiğimiz “Gölge etme” şeklinde bilinen hikayeyi, kimi farklılıklarla ama özellikle de Plutarkhos nezdinde “…Diogenes olurdum” deyişiyle birlikte ele alır. Geri kalanlar ise her biri farklı konularda olan hikayelerden oluşur.
Bu hikayenin ve ne yazık ki Diogenes ile Büyük İskender arasındaki diğer tüm hikayelerin en eski kaynağı, ikisinden yaklaşık üç yüzyıl sonra yaşamış olan Cicero’dur. Daha sonraki kaynaklarda farklı ayrıntılarla, daha uzun bir şekilde ele alınıyor ve Cicero’nun hiçbir şekilde kaynak gösterilmiyor olması, sonraki yazarlar ile Cicero’nun, günümüze ulaşmayan aynı/ortak ya da farklı kaynaklara dayandıklarını düşündürebilir.
(1) Cicero, Tusculanae Disputationes 5.32.92‘de kinik tarzıyla, Diogenes’in büyük bir özgürlüğe sahip olduğunu söyleyip hikayeyi anlatır. Bu anlatıda sadece İskender’in Diogenes’e sadece herhangi bir ihtiyacı olup olmadığını sorduğu, onun da karşılığında “Güneş’imden biraz çekil” dediği geçer.
Plutarkhos’un bu hikayeyle ilgili iki aktarımı vardır. Bunlardan birinde, (2) Vita Alexandri 14.2.671d-e’de İskender’e tanıştırılan birçok devlet adamı ve filozofun ona başarı dilerken, Diogenes’in onu umursamayıp Kraneion’da avareliğin tadını çıkarmayı sürdürdüğü, bu yüzden İskender’in onun ayağına kadar gittiği anlatılır. Metin devamında İskender’in kalabalık bir grupla birlikte Diogenes’in yanına gittiği, Diogenes’in onları görünce gözlerini İskender’e diktiği söylenir, sonra İskender ona kendisi için bir şey yapıp yapamayacağını sorunca, Diogenes onu nazikçe selamlamış ve “evet, Güneş’imden biraz uzaklaş” demiştir. Plutarkhos İskender’in bundan çok etkilendiğini, normal şartlar altında hakaret olarak değerlendirebileceği bu davranışı bu olayda olumlu bulduğunu söyler. İskender Diogenes’in onuruna ve yüceliğine hayran kalmış, geri dönerken Diogenes’le alay eden yanındaki kişileri susturmuş ve “İskender olmasaydım, Diogenes olurdum” demiştir. Pluatarkhos aynı anekdotu, (3) De Exilio 15.605d-e’de farklı bir açıklama yapmadan tekrarlar, keza Plutarkhos’tan yaklaşık iki yüzyıl sonra yaşamış olan Diogenes Laertios da 6.38’de aynı hikayeyi anlatır.
Plutarkhos İskender’in bu deyişini başka bir metninde, (5) De Fortuna Alexandri 1.10.331d-332c’de analiz ediyor. Burada İskender’in Diogenes’in yaşam tarzı ve ilkelerinden çok etkilendiği ve ilgili sözü sarf ettiği belirtilir, daha sonra ince bir ayrıntıya dikkat çeker: Ona göre, İskender bu sözüyle “aktif olarak felsefeyle uğraşmasaydım, kendimi teorik olarak felsefeye adardım” demek istemiş, buna karşın “kral olmasaydım, Diogenes olurdum” ya da “Zengin ve bir Argeas olmasaydım…” demek istememiştir. Zira İskender’in demek istemediği deyişte talih bilgelikten üstün tutulur, Diogenes olmanın şartı İskender olmamak, bilge olmamanın şartı kral olmamaktır. Oysa İskender bu deyişiyle Yunanistan’ı Doğu ile birleştirmeye, Yunan uygarlığını götürmek için ülkeleri fethetmeye, dünyanın sınırlarını keşfetmeye, Makedonya’yı Okyanus’a kadar genişletmeye, Yunan ruhunun tohumlarını atmaya, tüm insanlara adalet ve barış getirmeye karar vermemiş olsaydım, krallığımın sağladığı lüks içinde servetimin sefasını sürerek yaşamazdım, Diogenes gibi sade bir yaşam sürerdim, demek istemiştir. Nitekim Plutarkhos aynı yerde, İskender’in Herakles gibi olmak istediğini (Bkz. “Bir Kinik İdol Olarak Herakles”), Perseus’u kendisine örnek aldığını ve ecdadı olan soyunun temellerini atan tanrının yani Dionysos’un izinden giderek Yunanların Hindistan’da zafer dansı yapmalarını görmeyi ve Kafkasların ötesindeki ormanlarda, dağlarda yaşayan insanlarda Dionysos şenliklerinin anısını canlandırmayı istediğini söylemiştir.
Kuşkusuz, mevcut bağlamda tanrılara dayanan ve fetihler yapmayı gerektiren bu isteği savunan İskender’in, beri yandan Diogenes’in bu isteğe tümüyle ters olan sade yaşamını küçük görmediğini göstermek istemesi şaşırtıcı değildir. Plutarkhos, İskender’in bu noktada uzak toprakların fethini Diogenes’in sade yaşamının yüceliğini de kapsayacak ortak bir amaçla süslemek ister, bunun için Hindistan’daki gymnosofistleri yani çıplak bilgeleri hatırlatarak, onların yaşamının Diogenes’in yaşamından daha sade olduğunu, hatta bir heybeye bile ihtiyaç duymadıklarını söyler. İskender fetihleri sayesinde bu bilgelerin Diogenes’le, Diogenes’in de bu bilgelerle tanışacağını belirterek “İskender olmasaydım, Diogenes olmayı isterdim” deyişini temellendirdiğini düşünür.
İç içe geçmiş olan “gölge etme…” ve “… Diogenes olurdum” deyişlerinin Eskiçağ’da başka kaynağı yoktur. İkinci bölümde Diogenes ile Büyük İskender’in karşılaşmalarına ilişkin anlatılan farklı anekdotları ele alacağız.
Geri bildirim: Diogenes ile Büyük İskender arasındaki ilişkinin yazılı kaynakları üzerine (2) | C. Cengiz Çevik'in resmi sitesi
“Bilge olmanın şartı kral olmamaktadır”olması gerekmez miydi?
Ben de oraya takıldım.