Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

(1) Stoa felsefesinde kadının durumu ve Stoacı kadınlar üzerine

Stoa felsefesi yeryüzündeki küçümsenesi acılara karşı cesaret gerektiren bir duruş gerektiriyor, haliyle bu duruş için ruhsal olduğu kadar fiziksel kuvvet ve dayanabilirlik gerekir. Stoacıların övegeldiği kahramanların hepsi, örneğin Yunan mitlerinde Hercules, Roma tarihinde Marcus Cato ve diğerleri her daim fiziksel dirençleriyle öne çıkmıştır, buradan Türkçedeki kullanıma benzer bir “erkeklik” söylemi doğmuş ve erdem tıpkı Roma’daki ataların geleneği (mos maiorum) anlayışında olduğu gibi erkeklikle eşitlenmiştir. (Evvelce McDonnell’ın bu minvaldeki Roman Manliness: “Virtus” and the Roman Republic başlıklı kitabından bahsetmiştim.) Durum böyle olunca, diğer kadim inanışlarda olduğu gibi, Stoacılıkta da belli bir zamana güdümlü olmayan evrensel mesajların muhatabının sadece erkekler olup olmadığı ve yaşanan kültür coğrafyasının kaçınılmaz koşullarından ötürü kadının hedeflenen ideal bilge figürüne yakıştırılıp yakıştırılmadığı merak konusu olmuştur. Bu yazıda bu merakı gidermek ve belki de daha kapsamlı incelemelere kapı aralamak için Stoa felsefesinde kadının durumunu ve Stoacı kadınlar olup olmadığını kısaca incelemek istiyorum.

A. Stoa felsefesinde kadının durumu

Temelde Stoacılığın ortaya koyduğu ilkeler her insan için uygun görünmektedir. Aklın tutkuların kıskacından kurtarılması ve düşünme yetkinliğinin arttırılmasıyla bireyin tanrısal hüviyetteki evrensel akıl/ruh/tanrı ile bütünleşeceği ana kadar yeryüzünde kişisel ve toplumsal huzur için kendisine düşen görevleri yerine getirmesi ya da bu uğurda çaba göstermesi ideal bilgeliğin esasını oluşturur. Erdem (arete), Stoacılara göre, bilgeliktir (phronesis) ve bireyin sadece kendi başına değil, aynı Stoic_womanzamanda toplumdaki diğer bireylere dönük davranışıyla içi dolan bir değerdir. Bu bağlamda Stoacılar bireyi inzivada, kendi başına yaşaması gereken bir canlı olarak değerlendirmemiş, aksine sonunda tüm evrene karışacak olan insan zihninin (ruhunun) yaşarken diğer zihinlerle birlikte ve doğanın öngördüğü uyum içinde olması gerektiğini düşünmüştür. Bu yüzden tarihsel ve kültürel birikimin bir neticesi olarak “esas adam”lık konumunda bulunan erkeklerin kadınlarla evlenmesinin bu birliktelik anlayışına ters olmadığını varsaymışlardır.

Peki, bu erkek-kadın birlikteliği nasıl olmalı? Stoacılığın kurucusu olan Zenon bir noktaya kadar Platon’un “kadınlar toplumda erkeklerin ortak malı olmalı ve erkekler istediği kadınla evlenebilmeli” (Laertius 7.131) anlayışını kabul ediyor görünür, ancak o da olmayan toprağın devletini savunmakla birlikte yine onun gibi Devlet adlı günümüze ulaşmamış olan bir eser kaleme almış ve bu eserde kadınlarla ilgili idealini yansıtmıştır. Zenon’un takipçilerinden Chrysippus’un aktardığı üzere, nasıl ki doğada hayvanlar (örneğin kuşlar) özgürce birleşebiliyorsa, insan toplumunda da böyle olmalıdır, ancak ulusal/kavimsel önyargılar, sınıfsal imtiyazlar ve kişisel kıskançlıklar bu tür birleşmelere manidir (Plut. Sto. Rep. 22.1). Zenon ve Chrysippus bu noktada kadının burada dile getirilen kısıtlamalardan ötürü taşınabilir bir mala dönüştüğünü, bunun da Zenon’un idealize ettiği devletteki evrensel eşitlik anlayışına aykırı olduğunu düşünür ve ironik bir biçimde kadını taşınabilir mal olmaktan çıkarmak için onu toplumun ortak malı olarak kabul eder, böylece mevcut dünyanın ayrımcı kötülüklerini ortadan kaldırırken kadına hak ettiği eşitlikçi değeri vermiş olur.

Bu öyle bir eşitliktir ki, günümüze ulaşan metinlerden anladığımız kadarıyla, kadına erkekle aynı kıyafeti giyme ve vücudunun hiçbir yerini kapatmama hakkı tanınır (Laertius 7.33). Ancak sonraki Stoacılar erkek ile kadın arasındaki doğal eşitliği tümüyle reddetmemekle birlikte aradaki cinsiyet ayrımını vurgulamaktan da geri kalmamış ve bunun için erkeklerin onur sembolü olarak aslanların yelesi gibi sakal bırakmasını (Epictetus, Disc. 1.16.13-14), kadınların ise kendilerini bakımlı gösterecek şekilde saçlarını toplamasını talep etmişlerdir.

Ancak ütopyanın “ironik” gerçeklerini ve o gerçeklere uygun olarak kuralları yaşadığımız dünyaya aktaramayız, Zenon ve sonraki Stoacılar bunun bilincindedir, dolayısıyla Zenon’un Platon’un yukarıdaki “erkeklerin ortak malı olan kadın” idealinden tümüyle vazgeçmek ve en azından yeryüzüne özgü bir anlayış geliştirmek zorunda kalmıştır. Zenon Yunan dünyasında cinsel şehvete karşı “beline hakim olmasıyla” tanınan bir figürdü, hatta Yunancada kendine hakim olmayı başaranları övmek için “kendine Zenon’dan bile daha hakim” denirdi (Laertius 7.27). Böyle birinin erkek ile kadının evliliğini onaylayıp savunmaması düşünülemezdi, nitekim Zenon bu düşüncesini açıkça ortaya koymuştur (Laertius 7.121) ve kendisinden sonraki Stoacılara evlilik dışındaki cinsel birleşmeye, zinaya karşı çıkma ve bu tavrıyla tanınma konusunda örnek olmuştur (Origen, Cont. Celsum 7.63 = SVF 3.729).

Zenon’un yaşadığımız dünyanın evlilikle ilgili gerçekliği olarak kabul ettiği temel unsur evliliğin doğaya değil, insanların koyduğu yasalara dayandığıdır, onun yasaları insanîdir ve değişebilir, ancak mevcut sınırlar içinde bu yasaları ihlal etmek bireyler arasındaki uyumsuzluk ve çatışmayı arttırır, dolayısıyla farklı toplumlarda farklı şekilde de olsa, bir şekilde benimsenmiş olan evlilik anlayışının sürdürülmesi gerekir. Epictetus’un bir benzetmesi bu konuda Stoacıların ne düşündüğünü özetler: “Kadınlar niçin -yaşadığımız dünyada- doğa gereği ortak değil? Söyleyeyim, tiyatro tüm vatandaşların ortak kullanımında mı? Birisi tiyatroda koltuğuna oturduğunda, gel de onu oradan kaldır bakalım!” (Disc. 2.4.8)

Dolayısıyla Stoacılara ama özellikle de Zenon’a göre eril kimlikli ideal bilge, “kendisini bir şey engellemediği sürece devlet/kamu işleriyle ilgilenmelidir” (“accedet ad rempublicam sapiens, nisi si quid impedierit, Seneca, Dial. 8.3.2), dahası evlenmeli ve çocuk sahibi olmalı, ailesi ve sevdikleriyle birlikte yaşama anlam katmalıdır (Xenophon, Mem. 3.9.5). Peki, böyle Stoacılar biliyor muyuz? En iyi bildiğimiz örnek Roma’da. Stoacı Marcus Cato Philippus’un kızı olan Marcia’yla evlenmiş, ondan üç çocuk sahibi olmuştu. Dahası, Zenon’un yukarıda bahsettiğimiz ütopik anlayışını uygulamak istemiş ve karısı Marcia’yı yakın dostu olan C. Hortensius’la paylaşmış, ancak daha sonra İ.Ö.50’de kendini gösteren iç savaş tehdidi üzerine karısını tekrar evine almıştı. Bu Stoacılık tarihi düşünülürse aşırı ve benzeri olmayan bir örnektir, diğer örnekler daha çok Stoacı erkeğin bir kadınla evlendiği şeklindeki magazinel yanı bulunmayan aktarımlardır.

Bir sonraki bölümde “Stoacı kadınlar”dan devam edeceğiz.

Reklam

One comment on “(1) Stoa felsefesinde kadının durumu ve Stoacı kadınlar üzerine

  1. Geri bildirim: (2) Stoa felsefesinde kadının durumu ve Stoacı kadınlar üzerine [Porcia] | C. Cengiz Çevik'in resmi sitesi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bilgi

This entry was posted on 08/09/2015 by in Eskiçağ üzerine, Felsefe - bilim and tagged , , , , , .
%d blogcu bunu beğendi: