Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Stoa Felsefesinin Kuruluşu: Kökler ve Kurucular

Felsefenin ölüp ölmediğinin sıklıkla tartışıldığı günümüz dünyasında Stoa felsefesi ilgi görmeye devam ediyor. Pandemi sürecinde de gördük ki, hem batıda hem ülkemizde Stoa içerikli kitaplar çok satıldı ve konuşuldu.[1] Ancak Stoa felsefesine ilişkin üçlü tarihsel bölümlemeyi göz önünde tutarsak bu ilgi daha çok öğretinin, Roma döneminde Seneca, Marcus Aurelius, Epiktetos gibi filozofların metinlerinde belirginleşen etik yönüyle alakalıdır. Modern insan, günlük koşuşturmacası sırasında kendisini yorgun düşüren ölüm düşüncesi ve hastalık gibi birçok önemli olayla yüzleşebilmek, belki kişisel inanç yolculuğunda kendisini kaybolmuş hissettiği veya konvansiyonel dinin çözüm önerilerini yeterli bulmadığı için tutunacak bir dal, kendisine teselli ve huzur verecek bir öğreti arar. Bu arayışı sırasında Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler’iyle,[2] Seneca’nın Dialogi kapsamındaki denemeleriyle,[3] Epiktetos’un Arrianos tarafından kaydedilen dersleriyle karşılaşmaktan bir memnuniyet duyar. Yaşamın geçiciliğinden, yaklaşan ölümün korkutucu emarelerinden, yeryüzünü büyük ölçüde ele geçiren insanî kötülükten yorulan modern insan, kendisine cesaret ve sabır gibi nitelikleri yücelten bu öğreti sayesinde huzurlu bir nefes aldığını duyumsar ve Stoacı öğretinin kendisine hatırlattığı, doğanın rehberliğinde gerçekleşecek olan her şeyden üstün bir erdemli yaşam idealinden heyecan duyar. Bu ideal belki kaybedilmiş Cennet’in, bir Altın Çağ’ın, bir Asr-ı Saadet’in, belki geleceğe matuf hayali bile zor olan bir ütopyanın yankısıdır.

2

Diogenes Laertios’un Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri adlı eserinin giriş bölümü şöyle başlar:

Bazıları felsefe araştırmalarının barbarlarda başladığını söylerler. Nitekim Aristoteles’in Magikon’da, Stoion’un da Filozoflar Zinciri adlı eserinin yirmi üçüncü kitabında belirttiğine göre, ilk felsefeciler Perslerde Maglar, Babillilerde ya da Asurlularda Khaldaialılar (Kaldeliler), Hintlilerde “Çıplak Bilgeler”, Keltlerde ve Galatlarda da Dryidlerle Semnotheolar olmuştur.[4]

Arnold Roman Stoicism adlı eserinde yukarıda belirtilen kökensel durumu yorumlarken Yunanistan’ın felsefenin gelişiminde bir durak yeri olarak belirdiğini, Yunanların da felsefeyi kendi ulusal inanışlarına saldıran ve yerleşik ahlak sistemi için tehlikeli olan yabancı bir unsur olarak gördüğünü, bu yüzden felsefenin köklerini keşfetmek için çok daha sık bir şekilde doğuya bakmamız gerektiğini söyler.[5] Yukarıda söz ettiğimiz Stoacı yankının en eski kaynağını araştırmak için de aynı şeyi yapmamız gerekir. Bu çerçevede bir kaynak taraması yaptığımızda Stoa felsefesinin birincisi dinî, ikincisi felsefî olan iki kökten geldiğini görürüz. Bu kökler birbirlerinden tümüyle ayrı ve bağımsız değildir, kimileyin iç içe geçmiş olup ayrıştırılamazlar. Dinî kökte felsefenin, felsefî kökte dinin izi sürülebilir, bununla birlikte elbette onlarda dinî veya felsefî nitelik diğerinden daha baskın olabilir. Dinî kök birden fazla kültür ve inanca dayanmaktadır, bunların en eskisi Khaldaianizm, Kaldeizm, Kaldeanizm, Kaldelilik veya Keldanilik olarak ifade edilen dinî düşünce sistemidir. Kaldeliler MÖ 2000’lerin sonunda Güney Mezopotamya’ya gelen ve zamanla Yeni Babil İmparatorluğu’nun hâkim sınıfını teşkil eden bir kavimdir.

Bu kavmin felsefeyle ilgisine dair önemli bir kaynak vardır. Marc van de Mieroop’un üzerinde durduğu bu kaynak MÖ birinci yüzyılda yaşamış olan Sicilyalı Diodoros’tur. Diodoros kendi tarih eserinin bir yerinde Kaldelileri, Asurlulardan ve Medlerden farklı olarak sadece askerî başarılarından ötürü değil, aynı zamanda tanrıların hizmetine olan bağlılıkları, tüm yaşamlarını felsefeyle uğraşarak geçirmeleri ve en büyük ün kazandıkları alanın astroloji olması nedeniyle dikkate değer bulur.[6] Mieroop’a göre, burada önemli olan noktalardan biri, bu pasajı modern dillere aktaran birçok çevirmenin “felsefe yapmak” terimini kullanmaktan kaçınması ve onun yerine daha geniş bir anlam ihtiva eden “araştırmak” sözcüğünü tercih etmesidir, ancak yazara göre ifadenin Yunanca aslı açıktır ve metinde, “bilgiyi sevmek ve peşinden gitmek” anlamına gelen philosopheô (φιλοσοφέω) fiili kullanılır. Yazarın metnin devamında sürdürdüğü batı geleneğinin dışındaki yakın doğu kültürlerinde de felsefenin olup olmadığı konusunu başka bir tartışmaya bırakarak Kaldelilerin Stoa felsefesine doğrudan veya dolaylı olarak etkide bulunduğunu söyleyebileceğimiz bir özelliğine, astroloji ve gökyüzüyle ilgili araştırmalarda çok ileri bir kavim olmasına odaklanabiliriz. Zira astroloji veya astronomi olarak değerlendirebileceğimiz gözlemleri yapmak için kuleler dikmişler, göğü ve atmosferi inceleyerek geleceğe yönelik kehanetlerde bulunmuşlardır. Nitekim Romalı yazar Aulus Gellius da, Favorinus’a dayandırdığı bir görüşü aktarırken Kaldelileri “yıldızların hareketlerini, rotalarını ve bir araya gelişlerini izleyen” (Chaldaei… stellarum motus et vias et coetus intuentes), dahası bu göksel olaylardan çıkan sonuçları gözlemleyen (quid ex his efficeretur observaverunt) bir kavim olarak anlatır.[7]

Daha eski Sümer-Akkad, Babil ve Asur ilminin mirasçısı olan Kaldeliler, bir nevi eski kehanet araştırmalarının sonraki yüzyıllara taşınmasını sağlayan bir köprü olmuşlardır. Mieroop taşınan bu eski dinî kültüre ilişkin şöyle der:

Babillilerin ve Asurluların kehanetleri fazlasıyla ciddiye aldıklarına ve onları tanrılardan kendilerine iletilen gerçek mesajlar olarak gördüklerine şüphe yoktur. Tanrıların evreni, kaosa düzen getirerek yarattıklarına ve onların var ettikleri örüntülerin, bilhassa onlardan ayrışanların tanrısal bir denetime tabi olduklarına inanıyorlardı. Bu fikir, kehanetin kökenlerine kadar uzanmış olmalıdır ve kehanet serilerinin ortaya çıktığı anda ya da çok kısa bir süre sonra yazıyla ifade edildi.[8]

Sonuç olarak Kaldelilerin Stoa felsefesine mirası bilhassa kader anlayışı ve kehanet ilmidir. Stoacı metinlerde, örneğin Seneca, Dialogi 6.18.3, Cicero, De Divinatione 1.56.127’de[9] her şeyin kadere göre gerçekleştiği fikrinin dinî kaynağını burada bulabiliriz. Stoacı metinlerden birçok örnek verilebilir ama bir tanesi üzerinde duralım: Cicero, De Divinatione 1.56.127’de “Her şey kadere göre gerçekleştiği için, bir ölümlü, tüm nedenler arasındaki bağlantıyı (colligatio causarum omnium) zihnen kavrarsa, hiçbir şey onu geleceği anlamada yanıltmaz. Gelecekte olacak olan olayların nedenlerini kavrayanın, gelecekte olacak olan her şeyi kavraması kaçınılmazdır.”

Buradan iki yargı çıkıyor: 1) Evrendeki her olay birbiriyle alakalıdır, her olayda bir neden sonuç ilişkisi vardır. Bu Yunancasıyla εἱμαρμένη (eimarmenê) veya μοῖρα (moira), Latincesiyle fatum, yani Kader’dir. 2) İnsanlar tanrısal iradeyle bağlantı kurulmasını sağlayan belli ritüeller ve alametleri yorumlama yoluyla olayların nedenlerini ve sonuçlarını kavrayabilir. Bu, Yunancasıyla μαντική τέχνη (mantikê tekhnê), Latincesiyle divinatio, yani Kehanet’tir.[10] Bu Keldaniliğin Stoacılığa aktardığı mirastır.

3

İkinci dinî kök, yine Keldanilikten etkilenen Persizm veya Pers dini, başka deyişle Zerdüştlüktür. Zerdüştlüğü daha sonra Mecusilik olarak da biliriz. Zerdüşt’ün MÖ altıncı yüzyılda, Doğu Persia’da yaşadığı düşünülüyor. Zerdüşt’ün şahsında sık sık dağlara ve ıssız yerlere çekilen bir inziva figürüyle karşılaşıyoruz, yaşadığı dönemin politeist kültürüne karşı monoteizmi temel alan yeni bir inancı savunuyor. İnzivadayken kendisine görünen, Tanrı Ahura Mazda’yı “bilge Rab” olarak niteliyor. Ahura Mazda yerin ve göğün yaratıcısı ve yöneticisidir, ışığı ve karanlığı yaratan odur, İyi denilen şeyin de babasıdır.

Bu asla doğrudan değil, dolaylı yoldan Stoa felsefesine etkide bulunan bir üstün tanrı anlayışının eski bir formudur. Stoa felsefesinin kurucusu Zenon ve ilk dönem filozoflarından Khrysippos tanrının var olan her şeyin ilkesi ve en temiz beden olduğunu, dahası tanrısal öngörünün her şeye nüfuz ettiğini söyler.[11] Erken dönem Stoa fragmanlarında tanrının fiziksel bir varlık olarak aither’le ilişkilendirildiğini de görüyoruz, hatta maddenin tanrıyla eşitlendiğin, söyleyebiliriz.[12] ancak bu ilişkilendirme, bir tanrı olarak aither’in her şeyi yöneten tanrısal bir zihne sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor.[13] Farklı yorumlar da vardır. Örneğin Lactantius’a göre Stoacılığın kurucusu Zenon “nesnelerin doğasını düzenleyenin ve yaratanın evrendeki logos olduğunu söyler, onu hem kader hem nesnelerin zorunluluğu hem tanrı hem de Iuppiter’in ruhu olarak adlandırır.”[14] Stoa felsefesine getirilen en önemli eleştirilerden birisi tek bir unsur için birbiriyle çelişebilecek birden fazla kavramın kullanılıyor olmasıdır. Ama bunlar farklı yazarların fragman şeklindeki tanıklıklarıdır, bu yüzden yorumlarımız elbette kaynakları iletmekle ve üzerine spekülasyon üretmekle sınırlıdır.

4

Stoacılığın üçüncü dinî kökü olarak Hindistan’daki Gymnosophistleri yani çıplak bilgeleri gösteren yazarlar da vardır. Özellikle de Büyük İskender’in seferlerinin neticesinde batıda tanınmaya başlamışlardır. Onların çileci yaşam tarzı dünyadaki kötülükleri veya kötü görünümleri küçümsemelerinden kaynaklanır, çileyi bile isteye tercih eden insan dünyevî olana tepeden bakar. Bu yüzden çıplak sofistlerin etik ölçüsü fazlasıyla katıdır, gerektiğinde gözlerini kırpmadan ölüme giderler. Adeta abdest alarak ateşin içine girerler. Çünkü bu dünyayı Budizm öğretisinde de karşımıza çıkan şu temel ilkelerle açıklarlar: Doğum acıdır, yaşlanma acıdır, hastalık acıdır, ölüm acıdır, sevilmeyenle birleşme acıdır, sevilenden ayrılma acıdır, arzulanan şeyi kaybetmek acıdır, vs. O halde acıyı ortadan kaldırmanın tek yolu arzuyu yok etmek, insandan söküp atmaktır. Doğru yaşam, arzusuz bir yaşamdır.

5

Bir nevi dünyadan vazgeçme anlamını taşıyan bu dinî anlayışın Yunan felsefesindeki en önemli karşılığı Kinik felsefedir. Kinik felsefe Stoa felsefesinin felsefî köküdür. Bunun için en önemli kanıtımız, elbette kurucu Zenon’un (MÖ 334-262) Kinik Krates’in öğrencisi olmasıdır.[15] Diogenes Laertios’un anlattığı meşhur bir öykü var. Zenon’un babası mor kumaş boyası tüccarıdır ve çıktığı iş seyahatinden dönerken oğluna kitaplar getirirmiş, Zenon’un felsefeye ilişkin ilgi ve alakasının böyle başladığını düşünmek mümkündür. Ancak Diogenes Laertios’un (MS 2. yüzyıl) anlattığı başka bir öykü (7.2-3) hem Zenon’un felsefeye ilgisinin hem de genel olarak Stoa felsefesinin başlangıcı sayılabilir. Bir gemi kazasından sonra kendini Atina’da bulan Zenon bir kitapçıda Ksenophon’un Memorabilia’sını okurken, kitaptaki Sokrates gibi kişileri nerede bulacağını sorar, kitapçı da ona yoldan geçmekte olan Kinik Krates’i gösterir ve onun peşinden gitmesini söyler. Bu olayın gerçekten olup olmadığını bilmiyoruz, ancak bu öykü, Zenon’un Kinik Krates’in öğrencisi olduğu yönündeki diğer kaynaklardaki bilgilerle örtüşüyor. O aktarımların öyküleştirilmiş hali olabilir. Bununla birlikte başka birçok kaynaktan, Zenon’un gemi kazasını felsefeye yönelmesi açısından bir fırsat, talihli bir olay olarak gördüğünü öğreniyoruz.

6

Zenon ile hocası Kinik Krates’in arasındaki ilişkiye dair ilginç bulduğum anekdotlardan birisi şu: Her ne kadar Zenon’un “felsefeye karşı güçlü bir ilgisi” (εὔτονος πρὸς φιλοσοφίαν, eutonos pros philosophian) olsa da, “Kinik utanmazlığına karşı utangaç kalıyordu.” Burada αἰδήμων (aidêmôn) yani “utangaç” sıfatıyla, Κυνικὴ ἀναισχυντία (Kynikê anaiskhuntia) yani “Kinik utanmazlığı” arasında bir zıtlık var. Kinik Krates bunu görünce Zenon’un utangaçlığını kırmak için içinde mercimek lapası bulunan bir kaseyi Kerameikos boyunca elinde dolaştırmasını istiyor. Zenon’un elindeki kaseyi sakladığını görünce, Kinik Krates asasıyla vurarak kaseyi kırıyor ve Zenon kaçıyor. Bu, Zenon’un toplumun değer yargılarını tümüyle dışlayan, marjinal bir yaşam tarzını salık veren Kinik utanmazlığından rahatsız olduğunu gösteren bir anekdottur, nitekim daha sonra Zenon Krates’in yanından ayrılmış, başka hocaların öğrencisi olmuştur.

Bilhassa Sinoplu Kinik Diogenes’in fıçıdaki yaşam deneyimiyle örneklenen Kinik felsefenin aşırılıklarından uzaklaşan bir Zenon profiliyle karşı karşıyayız. Ancak Zenon’un toplumsal yasaların karşısına doğa yasalarını koyan Kinik felsefeden bilhassa doğanın rehberliğinde erdemli bir yaşam ideali kurma anlayışını miras aldığını söyleyebiliriz. Dahası, Zenon’un Politeia (Πολιτεία) yani Devlet, Politik Düzen başlıklı bir eser kaleme aldığı söylenir, bazıları da bu eserin “Köpeğin kuyruğuna” (κυνὸς οὐρᾶ, Kynos oura) yazıldığını söyler, burada Zenon’un, politik görüşlerini Kinik öğretiden etkilenerek oluşturduğu iması vardır.

7

Ancak Zenon’un kurduğu Stoa felsefesinin öngördüğü yaşam anlayışı, Kiniklerin marjinal yaşam anlayışından daha yumuşaktır, toplumsal yasalar, ilkeler ve adetlerle daha uyumludur. Zenon’a göre telos yani erek (veya gaye) doğaya göre yaşamak, bu doğa örnekliğinin sağladığı mutluluk ise yaşamın sorunsuz akıp gitmesidir. Doğaya göre yaşa, yaşamın sorunsuz akıp gitsin. Mutlu yaşamak için erdemin kendisi yeterlidir, bu erdemin politik ve toplumsal bir anlamı vardır, erdemin sergileneceği yer bizzat toplumun kendisidir. Başka deyişle, Kinikler gibi toplumla çatışarak değil, bizzat toplumun içinde ondaki yanlışları kabul etmeden, kendi ilkesel doğrularınla, erdem anlayışınla yaşaman gerekiyor. Bu yaşam bize, aklımızın kaynağı olan, kendisinden geldiğimiz, tüm evreni kuşatan o tanrısal akla uyum sağlamamızı gerekli kılar. Her şeye nüfuz eden tek tanrı, her şeyi kendi içinde neden-sonuç ilişkileriyle uyumlu hale getirmiştir. Burada tanrısal bir düzen vardır, adına kader diyebilirsiniz. Bu düzen bedensel yaşamımızda hiçbir şeyin gereksiz, faydasız ve kötü olmadığını bize kanıtlar, çünkü aykırı bir şeyler olsaydı, düzenden söz edemezdik. Bu yüzden Stoa felsefesi, farklı dönemlerde birtakım öğreti içi değişimlere maruz kaldıysa da, antikçağda olduğu gibi bugün de insanlara kötü görünen olaylar karşısında bir teselli sunar. O teselli zihin bozukluğu olarak görülen tutkulardan sıyrılmayı gerekli kılar, ruh dinginliğini ve ona götürecek olan zihin egzersizlerini salık verir. Evren ne kadar tanrısal ve düzenli olursa olsun, “küçük evren” olan insanın da kişisel ve toplumsal yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülükler içsel bir huzur sağladığı gibi, bu gerçeği kavramış bilge kişileri birbirine yaklaştırır, dost kılar. Bu, sabır ve cesaret gibi erdemler aracılığıyla kötümser bir tablodan iyimser bir anlam çıkarmak anlamına gelir.


[1] Örneğin Donald Robertson’un, Covid-19’un zirve yaptığı bir dönemde The Guardian’da yayınlanan “Bir Pandemi döneminde Stoacılık: Marcus Aurelius nasıl yardım edebilir” başlıklı yazısı bu ilginin yansımalarından biridir. Yazarın da belirttiği gibi Marcus Aurelius’un Roma imparatoru olduğu dönemde, MS 166-180 arasında Avrupa tarihinin gördüğü en büyük salgınlardan biri yaşandı ve Marcus Aurelius’un bu dönemde yazdığı Kendime Düşünceler adlı eseri sadece salgına değil, yaşamdaki tüm var oluş sorunlarına karşı felsefî, ahlâkî ve psikolojik öğütler içermekte ve insanları ölümle yüzleşmeye davet etmektedir. Bkz. D. Robertson, “Stoicism in a time of pandemic: how Marcus Aurelius can help”, The Guardian (25.4.2020): shorturl.at/cgEIU. Robertson’un kitapları: Roma İmparatoru Gibi Düşünmek: Marcus Aurelius’un Stoacı Felsefesi, çev. Selçuk Alev (İstanbul: Beyaz Baykuş, 2021). Metnin aslı: How to Think Like a Roman Emperor: The Stoic Philosophy of Marcus Aurelius (New York: St. Martin’s Press, 2019) ve Bilişsel-Davranışçı Terapi Felsefesi: Rasyonel ve Bilişsel Psikoterapi Olarak Stoa Felsefesi, çev. Feyza Elif Önder (İstanbul: Albaraka Yayınları, 2021). Metnin aslı: The Philosophy of Cognitive Behavioural Therapy: Stoic Philosophy as Rational and Cognitive Psychotherapy (London: Routledge, 2010). Benzer şekilde Stoa felsefesi üzerine çalışan Ryan Holiday’in BBC Radio 4’te yayınlanan “Koronavirüs krizi sırasında Stoacı felsefeyi kullanarak sakin kalmanın 9 yolu” başlıklı podcast yayını ve yazısı bu minvaldeki birçok çalışmaya örnektir. Bkz. Ryan Holiday, “9 ways to stay calm during the coronavirus crisis by using stoic Philosophy”, BBC Radio 4, Don’t Tell the me the Score (1.5.2020): shorturl.at/juO49.

[2] Marcus Aurelius’un bu eseri birçok defa Türkçeye çevrilmiştir. Bunlardan biri için bkz. Kendime Düşünceler, çev. Y. Emre Ceren (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, 2021).

[3] Bu denemelerin çevirilerinden bazıları için bkz. Hoşgörü Üzerine & Ruh Dinginliği Üzerine, çev. Bedia Demiriş (İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 4. Basım, 2021); Tanrısal Öngörü, çev. Çiğdem Dürüşken (İstanbul: Alfa Yayınları, 4. Basım, 2014); Mutlu Yaşam Üzerine – Yaşamın Kısalığı Üzerine, çev. C. Cengiz Çevik (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 13. Basım, 2022); Bilgenin Sarsılmazlığı Üzerine – İnziva Üzerine, çev. C. Cengiz Çevik (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, 2022).

[4] Diogenes Laertios 1.Giriş 1. Çeviri için bkz. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, çev. Candan Şentuna (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 8. Baskı, 2019), 13.

[5] E. Vernon Arnold, Roman Stoicism (Cambridge: Cambridge University Press, 1911), 3.

[6] Diodoros 2.29.2. Bkz. Marc van de Mieroop, Antik Yunan’dan Önce Felsefe: Eski Babil’de Hakikat Arayışı, çev. Gökhan Kağnıcı (İstanbul: Ketebe Yayınları, 2022), 15.

[7] Aulus Gellius, Noctes Atticae 14.1.8.

[8] Mieroop, Antik Yunan’dan Önce Felsefe, 222.

[9] “Praeterea cum fato omnia fiant, id quod alio loco ostendetur, si quis mortalis possit esse, qui colligationem causarum omnium perspiciat animo, nihil eum profecto fallat. Qui enim teneat causas rerum futurarum, idem necesse est omnia teneat, quae futura sint.

[10] Mantike tekhne μανία’dan gelir, bu “delilik, bir şey için delirme, aşırı isteme” anlamındadır. Divinatio ise “tanrısal, tanrılarla ilgili” anlamındaki divinus sıfatından, o da tanrı anlamındaki Divus sözcüğünden gelir. Birinde delilik, esriklik, diğerinde ise tanrısallık ön plandadır.

[11] Hippolytos, Refutatio Omnium Haeresium 1.21 = SVF 1.153 = D83a.

[12] Tertullianus, De Praescriptione Haereticorum 7 = SVF 1.156 = D85b.

[13] Cicero, Academica Priora 2.126.

[14] Lactantius, De Vera Sapientia 9 = SVF 1.160 = D190a.

[15] SVF 1.11 = B19a-b.

Kaynakça

Arnold, E. VernonRoman Stoicism. Cambridge: Cambridge University Press, 1911.
Diogenes LaertiosÜnlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. Çev. Candan Şentuna. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 8. Baskı, 2019.
Holiday, Ryan“9 ways to stay calm during the coronavirus crisis by using stoic Philosophy.” BBC Radio 4, Don’t Tell the me the Score (1.5.2020): shorturl.at/juO49. 
Marcus AureliusKendime Düşünceler. Çev. Y. Emre Ceren. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, 2021.
Mieroop, Marc van deAntik Yunan’dan Önce Felsefe: Eski Babil’de Hakikat Arayışı. Çev. Gökhan Kağnıcı. İstanbul: Ketebe Yayınları, 2022.
Robertson, Donald“Stoicism in a time of pandemic: how Marcus Aurelius can help.” The Guardian (25.4.2020): shorturl.at/cgEIU. 
–––––––––––––––How to Think Like a Roman Emperor: The Stoic Philosophy of Marcus Aurelius. New York: St. Martin’s Press, 2019; Roma İmparatoru Gibi Düşünmek: Marcus Aurelius’un Stoacı Felsefesi. Çev. Selçuk Alev. İstanbul: Beyaz Baykuş, 2021.
–––––––––––––––The Philosophy of Cognitive Behavioural Therapy: Stoic Philosophy as Rational and Cognitive Psychotherapy. London: Routledge, 2010; Bilişsel-Davranışçı Terapi Felsefesi: Rasyonel ve Bilişsel Psikoterapi Olarak Stoa Felsefesi. Çev. Feyza Elif Önder. İstanbul: Albaraka Yayınları, 2021.
SenecaBilgenin Sarsılmazlığı Üzerine – İnziva Üzerine. Çev. C. Cengiz Çevik. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, 2022.
–––––Hoşgörü Üzerine & Ruh Dinginliği Üzerine. Çev. Bedia Demiriş. İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 4. Basım, 2021.
–––––Mutlu Yaşam Üzerine – Yaşamın Kısalığı Üzerine. Çev. C. Cengiz Çevik. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 13. Basım, 2022.
–––––Tanrısal Öngörü. Çev. Çiğdem Dürüşken. İstanbul: Alfa Yayınları, 4. Basım, 2014.
Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bilgi

This entry was posted on 03/11/2022 by in Eskiçağ üzerine, Felsefe - bilim and tagged , , , , , .
%d blogcu bunu beğendi: