Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Ankara Anıtı niçin önemli?
Bir haber sitesinde Ankara’daki Augustus Tapınağı’na kepçenin girdiği yönünde bir haber paylaşılmış. (“İşte Melih Gökçek’in tarihe vurduğu kepçe”) Daha sonra Ankara’nın meşhur belediye başkanı Gökçek de bunun yalan olduğu yönünde bir tivit paylaşmış, iki taraf da farklı fotoğraflar paylaşıyor, Ankara’da olmadığım için gidip görme şansım da yok. Haber doğruysa bu bir tarih katliamı, yanlışsa habercilik katliamıdır, şeklinde bir sloganla konuyu incelemeye bırakayım. Burada sadece bu tapınağın ve içindeki Ankara Anıtı’nın niçin önemli olduğundan bahsetmek istiyorum.
Bazı klasikçiler tapınak ve anıt Ankra’da Hacı Bayram Veli Cami’nin yanında bulunduğundan Augustus’a “Hacı Augustus” da der.
Ankara’daki tapınağı önemli kılan temel unsur iç duvarlarına kazılmış olan, Augustus’un “yaptığı işleri” (Res Gestae) anlatan yazıttır. “Monumentum Ancyranum” yani “Ankara Anıtı” olarak da bilinen bu yazıt Latince bağlamında düşünüldüğünde bugüne kadar bulunmuş olan Eskiçağ yazıtlarının en uzunudur. Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olduğundan haliyle ilk Roma imparatoru olarak tarihe geçen Caesar Divi Filius Augustus yani “Tanrının Oğlu Augustus Caesar”ın ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı bu yazı evvelce Senatus’ta okunmuş, imparatorun buyruğu üzerine, İ.S. 19 Ağustos, 14’teki ölümünden sonra Roma’daki mozolesinde bulunan iki tunç sütunun üzerine kazdırılmıştır. (bkz. Suetonius, Augustus 101-1 ve 4) Sonra, kopyaları imparatorluğun diğer eyaletlerindeki bazı tapınaklara kazdırıldı. Ankara’daki bu kopyalardan biridir. Isparta ili içindeki Antiochia (Yalvaç) ve Apollonia’da da (Uluborlu) iki kopya bulunmuştur, ancak Ankara’daki kopyadan farklı olarak günümüze sadece bağlamın kestirilemediği küçük parçaları kalmıştır.
Ankara’daki tapınakta bulunan yazı iki dilde kaleme alınmış, yani Latincesinin yanında Yunanca konuşan eyaletlerdeki halk da okuyabilsin diye Yunancası da eklenmiş. Kaibel yanında Mommsen’in (Berlin, 1883) facsimile’lerin çevrimi, yorumlu okumaları ve analizleri sayesinde metni Latinceden Yunancaya çevirenin bir Romalı olduğu neredeyse kesinleşmiştir. Hâmit Dereli’nin çevirisinin başındaki “Birkaç Söz” başlıklı önsözde yazıtın keşif tarihi iyi bir şekilde özetlenmiştir:
Tarihsel değeri, inanılmayacak denli büyük olan bu eşsiz anıtın Avrupa’ca tanınması, pek uzun bir zaman aldı. 16. yüzyıla dek Batı, böyle bir yazıtın varlığından bile haberli değildi. İlk kez 1555’te İmparator Ferdinand’ın yolladığı, Hollandalı Buysbecque’in başkanlığındaki bir kurul, seferde bulunan bir Türk padişahının yanından dönerken Ankara’da kaldıktan sonra, “exemplum Busbequianum” adlı bir kopyayla geri döndü. Ama, yazıttaki altı sütunun kopyasını çıkarma işi ayrı ayrı kişilere verilmişti. Yalnızca üçüncü ve dördüncü sütunlar tam olarak kopya edildi. Kalan dört sütunun kimi kısa parçaları okunabildi. Grekçe çeviri konusundaysa hiçbir araştırma yapılmadığı gibi, yapının dış yanındaki Grekçe yazının Latince yazıyla bir ilgisi olduğu, akla bile gelmedi.
1689’a dek bilginlerin elinde bu kabataslak kopyadan başka bir kopya yoktu. Ama o yıl, Cosson adında İzmirli bir tüccar, bugüne dek nasıl olduğu anlaşılmayan bir yolla eline bir başka kopya daha geçirdi. İlk kopyadaki kimi boşlukları doldurmasına karşın, bu da tam ve yetkin bir metin değildir.
1701’de XIV. Louis, Tournefort isminde bir Fransız bilgininin başkanlığında, Ankara’ya özel bir bilim kurulu gönderdi. Bu kurul “exemplum Tournefortianum” adı verilen üçüncü bir kopya çıkardı; ama bu da her bakımdan doyurucu bir kopya değildir. 1705’te Paul Lucas adında bir başka Fransız, yazıtın altı sütununun daha tam, daha özenli bir kopyasını çıkardı. Hemen hemen yüz elli yılda, bütün Avrupa bilginleri bu kopyayı araştırmalarına temel aldılar. Bugün bile önemini koruyor. Bundan sonra 1745’te Pocock, 1836’da Hamilton, Grekçe çeviriden Latince metnin bozuk yerlerini düzeltmeye çalıştılar.
Ama, tapınağın “cella” duvarına yapışık olarak birtakım evlerin yapılmış olması, bu işi hemen hemen olanaksız duruma getirdi. 1859’da Hamburglu Mordtmann, Grekçe metni ortaya çıkarmak ve Latince yazıtın tam bir metinini elde etmek üzere Ankara’ya geldi. Her iki amacına da erişemedi. 1861’de III. Napoléon, George Perrot ve Edmond Guillaume adında iki seçkin bilginin başkanlığında bir kurul gönderdi. Bunlar Latince metnin tamamını ve Grekçesinin de görülebilen bölümlerinin yeni ve doğru bir kopyasını çıkardılar. İşte bu kopya, Mommsen’in yayımladığı ilk basımın temelini oluşturdu.
Metin “Ankara Anıtı” başlığıyla iki defa Latinceden Türkçeye çevrildi, ilki Hâmit Dereli’ninkidir, künyesi şöyle: Augustus. Ankara Anıtı – Monumentum Ancyranum. Çev. Hâmit Dereli, Önsöz Remzi Oğuz Arık. M.E.B., 1949; yeniden basım Ankara Anıtı, Cumhuriyet Kitapları (Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık), 1999. İkincisi ise Latince aslıyla birlikte: Ankara Anıtı. Çev. Çiğdem Dürüşken. Kabalcı Yayınevi, 2009.