Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Philosophia ancilla theologiae’dan hareketle kısa bir değerlendirme

Dün gece Twitter’da “Philosophia ancilla theologiae” meselesi açılınca üzerinde biraz durayım istedim, zira bu konuda iki kavramın bilhassa açıklanması/bilinmesi gerektiğini düşündüm.

Petrus DamianusPhilosophia ancilla theologiae yani “felsefe teolojinin hizmetçisidir” sözü ilkin Petrus Damianus’un ortaya attığı bir formülasyondur. Ancak sözün atfedildiği De Fide Catholica adlı eserinde direkt bu cümle yoktur ama bu cümledeki ana fikrin oluştuğu dolaylı anlatım vardır. İfade açık görünüyor, felsefeyi ikincil bir konuma yerleştirerek teolojiyi esas bilgi sahası olarak varsayıyor. Pagan geleneğinde teolojik düşünmeyi felsefeyle ilişkilendiren ve onu ziyadesiyle felsefenin bir alt kolu olarak değerlendiren ekoller olmuştur. Sokrates’in “insan meseleleri bitti de mi bu tür derin meseleleri inceliyoruz” minvalindeki çıkışına karşılık Stoacıların fiziğin bir kaçınılmaz bir parçası olarak gördüğü teoloji daha sonra Hıristiyan geleneği düşünüldüğünde, Damianus’tan (1007-1072) çok önce ilkin Yahudi Philo (Philo Judaeus, ölümü İ.S. 50 civarı) tarafından sonraki Hıristiyan filozof ve teologlara miras bırakılan ayrı bir ilmî saha olarak görülür. Philo’ya göre özgür sanatlar kesinlikle felsefeye hizmet etmeliydi, zira felsefe kendi başına Scriptura‘da vücut bulan kutsal sözün yani Tanrı’nın sözünün hizmetçisiydi. Hiyerarşik olarak ve birbirine hizmet etme sırası düşünülürse durum şuydu: özgür sanatlar < felsefe < teoloji.

Daha sonra Augustinus, Boethius, Cassiodorus, Isidorus ve Aziz Beda gibi Hıristiyan düşünürleri de Hıristiyan inancını neredeyse aynı düzlemde savunmuştur ancak bahsettiğimiz formülasyonun oluşması için Petrus Damianus beklenmiştir. Esasta o da Philo gibi felsefeyi hakikî bilgeliği kendi başına aktaramayan, sadece bu bilginin edinilebilmesi için aracı görevini üstlenen bir saha olarak değerlendirir ve onu ancilla yani “hizmetçi kız” olarak kodlar. Aynı yaklaşımı 9. Gregorius’un Paris’teki teologlara yazdığı Ab Aegyptiis başlıklı mektupta da (1228) görürüz. Burada Papa teologları kuyrukla başın yerini değiştirmemeleri ve her sahaya hak ettiği değeri vermeleri konusunda uyarır.

Bu bağlamda teoloji kraliçe, felsefe de hizmetçidir, bize uygun bir deyişle “ayaklar baş olmamalı”, başa uygun olan kimse ona hizmet edilmelidir, zira esas bilginin kaynağı oradadır. Konuyu kavramsal olarak ele alınmaya bu dönemde başlanır, zira ancilla‘nın famulatus halinde mi yoksa subalternatio halinde mi olduğu mevzu bahis edilir. Famulatus “hizmet, kölelik, servis” anlamındadır, subalternatio ise “daha az değerli olma, değerce aşağıda olma” anlamındadır. Yani tartışma şu: Felsefe teoloji karşısında famulatus mu, yoksa subalternatio halini mi deneyimler? 1253 yılının İngiltere’sinde yaşayan Robert Kilwardby (ölümü 1279) şu tanımıyla katılıyor tartışmaya “Non est hic continentia subalternationis, sed continentia principalitatis et famulatus est hic.” (In I Sent. 14) Burada subalternatio durumu yoktur, diyor mealen, aksine mevzu bahis olan unsurlardan biri (teoloji) principalitas, diğeri famulatus durumunu deneyimler. Buna göre “değer bakımından önceliği olma, daha değerli olma” durumunu imleyen principalitas, famulatus‘tan daha üstün bir konumda bulunmaz, anlamlar düşünüldüğünde ilkin burada oksimoron olduğu varsayılabilir, ancak Hıristiyan inancının bir üst mertebede bulunduğu ve teoloji ile felsefenin ona giden yolda sadece birer adım olduğu varsayılırsa, bu iki saha inancın nezdinde kategorik olarak değer bakımından alt alta / üst üste bulunmakla beraber birbiriyle üstünlük ilişkisi içinde değildir. Başka deyişle kraliçe de, ona hizmet eden hizmetçi de Tanrı’ya inanmakta ve bu inancın hizmetindedir.

Benzer bir yaklaşımı Ghent’li Henry’de de görürüz: “Subministratio enim et famulatus omnino aliud est a subalternatione; et est fatuum dicere quod subministratio sit aliquis modus subalternationis.” (Summa, s.7.q.5) Burada famulatus‘a subministratio terimi de eklenmiş, ki onun da anlamı “hizmetinde, yardımcısı olma”dır. Henry burada bu iki kavramın, subministratio ve famulatus‘un subalternatio‘dan tümüyle farklı olduğunu (omnino aliud est) ve subministratio‘nun bir modus subalternationis yani “bir tür daha az değerli olma durumu”nu imlemediğini belirtir. Ancak Petrus Damianus’un ilk Philosophia ancilla theologiae formülasyonunda Kilwardby ile Henry’nin buradaki yaklaşımlarının tersi söz konusudur, ona göre keşişlerin felsefe öğrenmesi lüzumlu değildir, “öyle olsaydı, İsa kendisine filozoflardan havari seçerdi”, diyor. Felsefe inanç ve dolayısıyla hakikate ulaşma bağlamında ikincil bir basamak değil, en iyi ihtimalle kullanışlı olma potansiyeli barındıran ama en kötü ihtimalle “alakasız” bir uğraştır, onsuz da inanç tesis edilebilir. Yukarıdaki kavramlar düzleminde düşünülürse, Damianus felsefenin teolojinin ancilla‘sı olduğunu söylemekle, onun gerçek anlamda bir modus subalternationis olduğunu söylemektedir, yukarıdaki imajda da betimlendiği üzere, doğrudan esinlenme yeterlidir.

Elbette Ortaçağ’daki teoloji ile felsefe arasındaki ilişkiye dair tartışmalar bu kadarla sınırlı değil, sadece teoloji üzerinden felsefenin değeri düşürülerek ve düşürülmeden nasıl ikincil kılınabildiğini gösteren örnekler üzerinde durmak istedim. Buradan farklı tartışmalar çıkabilir, açımlamalar olabilir ama daha sonra, şimdi burada kesiyoruz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: