Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Pozitivizme Karşı Popper’ın Klytaimnestra’sı

Popper’ın Klytaimnestra’sı!

Bilen bilir, bilmeyen de, lüzumu yok bilmesin, Yunan mitolojisinden en beğendiğim hatun Klytaimnestra’dır. Kızı Iphigeneia’yı Troya zaferi uğruna tanrılara kurban etmeye kalkan kocası Agamemnon’a bilenip, Troya’dan dönüşte ona kumpas kuran ve intikamını Agamemnon’un şahsen nefret ettiği sevgilisiyle birlikte onu öldürerek alan Klytaimnestra bana hep Popper’ı anımsatır, ortadan kaldırdığı Agamemnon da haliyle pozitivizm olur. Kışkırtıcı bir analoji mi bu?
Olabilir zaten amacım bu.
1960’lar. Bir gün, efendim, bir şey olur, Thomas S. Kuhn The Structure of Scientific Revolutions‘ı yayınlar, Popper’ın eleştirileri yağmur gibi iner kitaba, yılar Kuhn ve şöyle yazar bir makalesinde:
By Orest (AKA Mugnu)
Bilimsel gelişmeler hakkında benim bildiğim her şeyi bilen ve bunları şu veya bu şekilde dile getirmiş olan sir Karl’ı ben nasıl, onun ördek dediği şeyin tavşan olarak da görülebileceğine inandırırım? Benim ileri süreceğim her şeyi, kendi gözlükleriyle görmeye alışmış olan sir Karl’a ben nasıl benim gözlüklerimle bakmasını gösterebilirim?[*]
Kuhn gösteremez, keza gösteremeyeceğini de bilir, zira Popper’ın bilim üzerine düşünceleri bir eserine koyduğu isimden de (Conjectures and Refutations) anlaşılabileceği gibi “tahminler” ile “çürütmeler” fikrine dayanır, yani ona göre, tahminler sunulur ve bu tahminler daimî olarak çürütülür, işte bu bilimdir. Ezelden beri böyle düşünmedi ya, bir kırılma noktası olmalı, Klytaimnestra’nın kızı Iphigeneia’yı sunakta görmesine benzer bir kırılma, Newton fiziğinin Einstein tarafından farklı bir şekilde değerlendirilerek tahtından indirilmesi. Bryan Magee’den okuyalım:
Newton fiziği gelmiş geçmiş en başarılı ve önemli bilimsel teoriydi. Gözlenebilen dünyada her şey bu teoriyi doğruluyordu: İki yüzyıl boyunca onun ortaya koyduğu yasalar yalnız gözlem ile değil, faydalı sonuçlarıyla da kanıtlanmıştı, bu yasalar batı bilim ve teknolojisinin temeli olmaktan başka birçok şey hakkında, yeni gezegenlerin varlığından tutunuz da, med ve cezir, makinelerin işlemeleriyle ilgili olarak kesin öndeyilerde bulunabiliyordu… Bilimsel yasalar içinde doğa yasaları olarak, tümevarımsal bir şekilde, doğrulanan bir yasa varsa, o da milyarlarca gözlem ve deneye dayanarak doğrulanan Newton yasalarıydı… Fakat bütün bunlara rağmen, yirminci yüzyılın başında, Newton’ın teorisinden farklı bir teori Einstein tarafından öne sürüldü… Herkes yanılmıştı, bilinmeyen olguların da Newton sistemini kanıtlayacağına dair inançları yanlış çıkmıştı. Ama nasıl olurdu?… Bu kadar olgu ve tümevarımsal destek bir teoriyi doğrulayamıyorsa, o zaman ne doğrulayabilirdi? İşte, Popper hiçbir şeyin bir teoriyi mutlak olarak doğrulayamayacağını görmüştü. Geçerli bir teori hakkında söylenebilecek en kesin şey, o teorinin o güne kadar yapılmış gözlemler tarafından desteklenmiş olduğundan ibarettir.[**]
Böylece Popper, pozitivizmin temelinde bulunan üç unsurun, başka deyişle, üç temel direğin zayıflığına vurgu yaparak pozitivizmi çökertmeye çalıştı. Neydi o üç temel unsur? Tümevarımsal doğrulama, teori / gözlem ve teori.
Popper ilkini yani tümevarım sorununu “yanlışlama” (falsification) mantığını geliştirip önererek çözmeye çalışmış, bunun için evvelden gelen ornitolojik (ornithological) örneği sürdürmüştür: “Bütün kuzgunlar siyahtır” önermesinin doğruluğunu kanıtlamada, ne kadar kuzgunun gözlemlendiğinin bir önemi yoktur, başka deyişle, siyah olmayan birkuzgunun varlığı, “bütün kuzgunlar siyahtır” önermesini “yanlış” olduğunu kanıtlar. Popper’a göre, bilimsel mantık modus tollens’tir (klasik mantıkta: yanlışlama yoluyla yanlışlama, alternatif Latincesi: modus tollendo tollens), modus ponens (klasik mantıkta: onaylama yoluyla onaylama, alternatif Latincesi: modus ponendo ponens) değil ve bilimin ampirik metodu ise yanlışlamadır (falsification), tümevarım (induction) değil.[***] 
Einstein ve sonrasında Popper’a gelinceye değin yapılan bilimsel keşifleri düşünürsek, Popper’ın olguların analizine dayalı bilimsel anlayışı yani pozitivizmi karşısına alışı, bütün bir felsefe-bilim geleneğini üst üste binmiş tuğlalar yığını gibi “tek bir hikmet binası” olarak yorumlayabilecek zihinleri baştan yormuş, yıldırmıştı. Kuhn’un yukarıda bahsettiğim yılgınlığını bu çerçevede düşünmemiz gerekiyor, zira Popper iflah olmaz bir muhaliftir, zira tümevarımı çökertmeye girişirken dayandığı anlayış “bir teorinin ne kadar doğrulanırsa doğrulansın, yanlışlanamayacağının kanıtlanamayacağıdır“, bu “sen benden ne kadar özür dilersen dile, ben seni çıkışta yakalayıp döveceğim” demeye benzer, dayak kaçınılmazsa, yiyeceksin, dil dökme artık.
By {peace&love♥}
Popper pozitivizmin belini bükerken, pozitivistleri karşısına aldığı aşikar. Bu durumda, yani tümevarımı dışladığı ve yerine yanlışlamayı koyduğu bu ortamda, iki büyük problem dile getirildi pozitivistlerce: Bir bilimsel teori doğrulanmaya dayanmıyorsa

a) Neye dayanır?

b) Teori ile gerçek arasındaki zıtlık geçerliliğini yitirmez mi?
İşte Popper’ın bilim felsefesinde bu iki soruya cevap aranır, Popper bir sorunu çözerek yarattığı iki büyük sorunu çözmeye çalışırken, haliyle, pozivitizm sorununu hallettiğini düşünmüştür. Bu hallediş aslında pozitivizm adına hayırlı bir aşamayı gösterir, tıpkı ekşi sözlük‘te hadislerin yanlışlığından ve kimi Arap adetlerinin “tuhaf”lığından bahsederek, ister istemez, İslam’ın anlaşılmasına, en azından “İslam” diye bellenen inanç bütününün arındırılmasına hizmet eden ateist yazarlar gibi, Popper da pozitivizmin tümevarım anlayışına dayalı bir problemini çözmüş olmakla kalmıyor ayrıca kökü David Hume’a dayanan bir bilim açmazını da ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Neydi o açmaz?
Efendim, o açmaz, keskin zekâlı Hume’un tespitiyle söylersek “olgucu/pozitivist bilimin daha başlangıçta, psikolojik dayanaktan başka bir dayanağı olmayan bir kabule dayanmasıdır.” Örneklersek, pozitivist bilim-adamının gözlemlediği iki olay arasında, onun gözlemleyebildiği tek şey a olayının b olayını izlemiş olmasıdır; bu gözlem, a ile b arasında ampirik ve mantıksal bir ilişkinin olduğunu kanıtlamaz; yani bir sonraki gözlemde aradaki ilişkinin değişmesi veya ortadan kalkması hem ampirik hem de mantıksal olarak mümkündür (bakın henüz Popper piyasada yok, bu yüzden “eee yani Popper dedi ya yanlışlama yapalım diye” demeyin hemen). Bu nedenle, olaylar arasındaki ilişki zorunlu / mantıksal değil, rastgeledir. Oysa bilim dünyanın düzenli olduğu varsayımına dayanır, başka deyişle, bilim kanıtlanması gerekeni varsayım / ön-kabul olarak görür, işte bu, Hume’a göre, bilimi bir inanç meselesi kılar.[****]
Popper, bilimin pozitivistlerce “üstü örtük bir biçimde” inanç işiymiş gibi algılanmasına karşı çıkarak yiğitliğe savunmuştur ve yanlışlamayı önererek, ön-kabül ve varsayım olarak olayların “düzenliliği”ni ve olaylar arasındaki mantıksal uyumu dışlamış, böylece bütün zincirlerinden sıyrılarak “hakikî bilim”i arayışa çıkmıştır. Ancak Paul Feyerabend’ın ve Imre Lakatos’un da tespit ettiği gibi,[*****] bu yanlışlama kırbacıyla pozitivizmi yola getirme yolunun Popper’ın “bilimin nasıl uygulandığı ve geliştiği” konusunda tatmin edici cevaplar verememesine neden olduğunu da unutmamak gerekir. Yine Popper’ın verdiği incitici cevapların ve sergilediği keskin eleştirelliğin pozitivistlerde açtığı yaralar, dindarların evren okumasına getirilen “pozitivist eleştirilerin ve kinayelerin” onlarda açtığı yaralara benzer.
By ha!photography
Nitekim Iphigeneia’yı sunaktan kurtaramayan (kız kaçırılmış olup kurban edilmekten kurtulmuştur ama o sahne yeteri kadar yaralıyıcıdır annesi için) annesi Klytaimnestra, bir hiç uğruna (Troya zaferi yüklü bir ganimet ve iyi bir şöhret demek gerçi, bak hâlâ bahsediyoruz) bütün bu acılara sebep olan kocasından nasıl intikam almışsa, Popper da iflah olmaz inatçılığıyla öyle intikam almıştır pozitivistlerden. Ama unutmamalı ki, Klytaimnestra’nın da kellesini alan oldu, hem de katili oğlu Orestes’ti; onun da gerekçesi “babasının öcü“ydü, sonra o da anasını öldürdü diye yargılandı, acı çekti. Bilim tarihi tragedyalara layık bir anlatı gibi geldi bir an, biraz fazla zorladığımın farkındayım, hemen kötü kötü bakmayın.
Yıldızlar
* Criticism and the Growth of Knowledge, Ed. by Imre Lakatos – Alan Musgrave, Cambridge University Press, 1970, s.3.
** Bryan Magee, Popper, Fontana Pub., London 1973, s.29; İlkay Sunar, Düşün ve Toplum, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1979, s.106-107.
*** D. Wade Hands, Reflection Without Rules: Economic Methodology and Contemporary Science Theory, Cambridge University Press, 2001, s.89.
**** İ. Sunar, a.g.e., s.108. Ayrıca detaylı inceleme için bkz. John P. Wright, The Sceptical Realism of David Hume, Manchester University Press ND, 1983, s.13 vd.
***** P. Feyerabend, Against Method, c.15, New Left Books, 1975; Imre Lakatos, “Falsification and the Methodology of Scientific Research Programmes”, Criticism and the

2 comments on “Pozitivizme Karşı Popper’ın Klytaimnestra’sı

  1. chiti
    01/02/2011

    >Popper efendi çok kendini beğenmiş zaten, hep bi artizlik var yazılarında. Aristoteles'i de yerden yere vururken aynı yanlışı yapıyordu. Yanlışlanabilirlik teoerisi kendi psikanalizi ile daha iyi anlaşılacaktır. çünkü sürekli yanlışlanıyor hasbam:)

  2. Geri bildirim: Klytaimnestra’nın üç suçundan hareketle… | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: