Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Ne zaman duysam bu ifadeyi aklıma hep şu geliyor: kimi asi ruhlular, kişisel ve toplumsal manada bazı arbedelerin içinde yaşamaya çalışıyor; öyle bir uğraş ki, kendi varoluşu açısından kimi zaman boyunlarındaki kement, ayaklarındaki pranga yetmiyormuş gibi bir de omuzlarına ahlak ve din yükleri bindirildikçe çöküyor ya da kamburlaşıyorlar; biçimsiz hale geliyorlar.
Belli bir yüksek statüde kişilikleri saygı, cepleri de para gören insanlar olamadıklarında bu sefer sırtlarına ekstra yük bindiren, yaşamalarını daha da çetrefilli hale getiren ahlak ve din yasalarının şiddetli savunucularına bakıyorlar; onlardaki rahatlıktan rahatsız oluyorlar.
Dahası belli statülerde onların kişiliklerine getirilen övgüler (ahlaklı, dindar, namuslu, hak yemez, merhametli vs.) ve bu övgülere dayalı çoğunluğu etkileyen huzur ortamı, buna mukabil kendilerine nispeten daha rahat koşullar içinde yaşıyor olmaları (böyle bir şey söylenmişti, alman filozoflarının koyu dindarları huzur ve sefahat; dinsiz ve asi olanları ise sefalet içinde ölmüştür) rahatsızlığı besledikçe besliyor.
En nihayetinde dünyanın her yerinde her zaman muhafazakarların çoğunlukta olduğunu da düşünürsek, din ve ahlak savunucularının, kendi söylemleriyle çelişen hal ve tutumları onların içindne çıkamadıkları itikadların doğrudan sonucu olarak görülüyor. Kültürü kültür yapan bunalımdır diyor Nermi Uygur hocamız (http://jimithekewl.blogspot.com/…e-yine-bildik.html), az veya çok bunalım yaşamayan toplum olamaz; ahlak ve din düzleminde çoğunluğun iradesi ve idaresi kapsamına giren her türlü abukluk en nihayetinde içinde bulunduğu itikadları “zehirli pınar” durumuna getiriyor.
…
Yazımın devamını okumak için tıklayınız:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=14003963