Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Dün twitter’da Seneca’nın Epistulae Morales 33.4’ünden bir cümle paylaşıp vindicare fiilinin anlamlarını yazdım:
Non sumus sub rege; sibi quisque se vindicat. “Bir krala tabi değliz, herbirimiz kendisi hakkında hüküm veriyor.” Seneca, Epistulae 33.4.
— C. Cengiz Çevik (@jimithekewl) 15 Aralık 2014
Buradaki #vindicare fiili çok anlama sahip: hüküm vermek iddia etmek özgürleştirmek cezalandırmak intikam almak
— C. Cengiz Çevik (@jimithekewl) 15 Aralık 2014
Bu fiil nasıl böyle bir ölçüde birbirine ters anlamlar içerebiliyor? Fiilin oluşumuna baktığımızda bir ipucu edinmiş oluyoruz. “Güç, kuvvet” anlamındaki vis ile “adamak, kutsamak, kutsal kılmak” anlamındaki dicare fiilinin bir birleşimi olan bu fiil yukarıda verdiğim anlamların hepsinde güç sahipliğini ifade etmektedir. “Hüküm vermek” dediğimizde, hüküm verme gücü, “iddia etmek” dediğimizde iddia etmenin gücü, “özgürleştirmek” dediğimizde özgürleştirmenin gücü, “cezalandırmak” dediğimizde cezalandırma gücü, “intikam almak” dediğimizde intikam almanın gücünden bahsetmiş oluyoruz. Bu noktada denebilir ki, herhangi bir fiil eylemi yapan kişinin gücünü göstermiş olmaz mı? Örneğin “gitmek” dediğimizde, -aynı mantıkla- gitme gücü kastedilmiş olmuyor mu? Burada gücün potansiyel olarak değerlendirildiğini söyleyebiliriz, ancak vindicare‘de özel olarak hakkın sahipliği yasa gibi bir gerekçeye dayanıyor -ya da en azından öyle olduğu varsayılıyor-, başka deyişle fiilin ifadesini duyan karşı taraf bunun sağlam bir gerekçesinin olduğunu biliyor.
Fiilin semantiğini baştan sona, dar anlamdan geniş anlama doğru bir düşünce zinciri olarak düşünürsek:
“Hak sahibi olduğunu kesin bir şekilde varsaymak”, “hakkı kendisine uygun görmek”, -en nihayetinde- “hak iddiasında bulunmak”, “hak iddiasının karşılığını talep etmek” anlamlarıyla karşılaşırız. Bkz. Livius 3.45.11; 3.48.5. Ayrıca pro suo vindicare (kendisine hak görmek), sibi vindicare (kendisine hak görmek) ve suum vindicare (hakkını dile getirmek) şeklindeki kullanımlar doğru olur.
Daha sonra bu hak sahipliğinin gereğinin yapılmadığı yani hak sahibinin hakka kavuşamadığı durumu olması gerektiği yere yerleştirilmek istenirse “özgürleştirmek” anlamını ediniriz. “Özgürleştirmek” bir şeye sahip olduğu hakkı teslim etmek, onu olması gereken statüye taşımak anlamında okunursa vindicare‘nin özgürleştirmek anlamı kolayca anlaşılır. Örneğin Cicero De Re Publica 1.32.48’de “in libertatem rem populi vindicare” diyor, yani “kamu malını özgürlüğüne/olması gereken statüye kavuşturmak”. Aynı şekilde Caesar’da “Galliam in libertatem” (Bellum Gallicum 7.1) ve “et populum Romanum in libertatem” (Bellum Civile 1.22) şeklinde geçiyor, ilkinde Gallia’nın, ikincisinde Roma halkının özgürleştirildiği söyleniyor. Bu bağlamda özgürleştirmenin bir restorasyon, yani onarma olduğu da düşünülmelidir, nitekim Cicero Ad Familiares 2.5.2’de “hırpalanmış ve baskı altına alınmış devletin eski onur ve özgürlüğüne” (rem publicam afflictam et oppressam in veterem dignitatem ac libertatem) kavuşturulmasından bahseder. “Eski haline getirmek”, “restorasyon” en nihayetinde eski haline getirmek değil midir? Eski hal ile kastettiğimiz orjinal yani olması gerekendir, dolaysıyla yukarıda bahsettiğimiz esas gerekçe budur. Özgürlük esas ve orjinal olarak sahip olunan hakka yeniden kavuşmakla mümkündür o halde.
“Korumak” anlamı da “özgürleştirmek” anlamıyla paralel yürür. Cicero bir mektubunda (ad Quintum Fratrem 3.1.3) “te ab eo vindico et libero” diyor yani “seni ondan koruyorum ve özgürleştiriyorum”. Liberare fiilinin “kurtarmak” anlamı da var ama bu anlam asıl anlamı olan “özgürleştirmek”in üzerini örtmüyor, zira fiilin gövdesindeki liber “özgür” anlamındadır. Hak sahipliğinin kabulü ve hakkın esas yerine konması, hakkın korunması değil midir? Mantık budur. “Ol<un>ması gereken statü”ye yerleş<tiril>me kaçınılmaz olarak koru<n>mayı gerektirir. Yine Cicero’dan bir örnek verelim. Zihninizin baskı ve korkudan korunması ve özgürleştirilmesi için vindicare fiilini kullanırsanız, sizin için zihninizin olması gereken statüsü baskı ve korkunun müdahil olamayacağı dinginlik hali değil midir? Şöyle diyor Cicero: “sapientia sola nos a libidinum impetu et formidinum terrore vindicat”, yani “sadece bilgelik bizi hazların saldırısından ve korkuların dehşetinden korur” (De Finibus 1.14.46) Stoacı bir tavırla karşı karşıyayız burada, zira bağlamda konuşan da bir Stoacıdır. Malumunuz, Stoacılar ruh / zihin dinginliğini yüceltir, onlara göre ruhun / zihnin olması gereken statüsü dinginliktir, dolayısıyla hazların saldırısı ve korkuların dehşeti altındaki ruh / zihin vindicare edilmelidir.
“İntikam almak” ise yine yukarıdaki Stoacı yaklaşımla açıklanabilir. Bir suç ve ceza ilişkisi görüyoruz, ruh / zihin hazların saldırısını ve korkuların dehşetini hak etmiyordu, onların itlaf edilmesi gerekiyordu. Kaldı ki, intikam için öncelikli olarak bir hak ihlaline gerek vardır, intikam bir reaksiyondur, aksiyonluğu buradan gelir. Birisinden ya da bir şeyden (ex ya da ab + abl.) intikam almak eylemi için vindicare kullanılabilir: Seneca kullanmış (De Beneficiis 6.5.3), Genç Plinius da (Epistulae 4.11.14) Stillingfleet’in (Six Sermons: With a Discourse Annexed, Concerning the True Reason…) kullanımına bakın. Örneğin kötülüklerin intikamını almak (maleficia vindicare), kötülüklerin doğasını reddetmek demektir. Bu da iyiliğin hakkını teslim etmeyi gerektirir, fiilin “intikam almak” anlamının açıklaması da böyle.