Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Assange, Prometheus falan…

 

Yatmadan önce kendisi için dua etmeyeceğim insan (karş. #21130029), neticede kahraman duaya ihtiyacı olmayan hayvandır, yok ihtiyacı varsa, kahraman değildir.

Belki bu minvalde, belki değil, yine de deşelim.

Marx’a göre geleceğin toplumunda yaşayan asi Prometheus, an gelip, teori ile pratik arasındaki farkı ortadan kaldıracak, hatta ateizm bile varlık problemi yaşayacak, insanlar kendi varlıklarının delili için “Tanrı yoktur” diyecektir. Fichte’ci “kendi varlığı için egemen Tanrı’nın yokluğu fikrine sığınan insan” ateizmi bile ortadan kaldıracak ölçüde anti-Tanrı ihtiyacından sıyrılıyorsa, Zerdüşt’te “devletin bittiği yer”i işaret ederek “pazar yerindeki sinekler“den kurtuluşu muştulayan Nietzsche’nin anti-devlet ihtiyacı da (en azından işaret veyahut imgelem düzeyinde) ortadan kalkıyor mu?
Assange bir platin kafa!

Evvelce bir yerde Kadir Mısıroğlu’nun çoğu belagat sosundan geçirilmiş zırvalıklarını yorumlarken, youtube‘u (elbette ki sadece videolarıyla değil, yorumlarıyla da) bir tragedya korosu ya da yeni nesil bir küfürlü vicdan kaynağı olarak görmüş ve ilgili zırvalıkların tarihe görsel bir şekilde kaydedilmesinin öneminden bahsetmiştim. Benzer şekilde Assange ve Wikileaks de, evrimsel sürecin kapalı kapılar ardına sıkışmış görüşmelerin ifşasının gerçekleştiği, yani tarihe not düşüldüğü bir durağı olarak görülebilir. Bu durak artık anti-devlet organlarına olan ihtiyacın bile ortadan kalktığı bir sonraki durağın muştulayıcısı mı yoksa? Bu açıdan bakarsak, Assange da ateş ile insana seksüel bir ilgi duyduğunu düşündüğüm (ciddiyim) Prometheus olur, ki bu eşleşme, bu entirinin ruhuna yakışmayan bir sonuç olur. Neticede ateşi Tanrı’dan alıp (bilgiyi devletten alıp) insana (halka) vermek, “[her gece] yatmadan önce kendisi için dua etmediğiniz” insanların işi olmalı. Ancak Assange’ı Prometheus gibi bir asi ya da bir kahraman olarak görmüyorum. Dikkat çektiğim nokta kahramanlaştırılanlara bile acınabiliyor olması. Oysa sürecin ve sosyal/kültürel/siyasî evrimin bir neticesi olarak Assange’ın Assange olduğunu düşünüp, kahramanlaştırılmadığı bir düzlemde gönül rahatlığıyla acınabilir biri olarak düşünülebilirdi. Böylesi, sıkıntı da yaratmazdı.

Üzerinde ciddiyetle durduğum ve burada heder ettiğim şey ise başka. Assange’ın Türkiye ile ilgili dosyalarının açıklanmasından sonra ülkemizde ortaya çıkmayan anti-Wikileaks gruplarıdır. Buna gerek duyulmadı, çünkü onca belge içinde, R. Tayyip Erdoğan’ın bilmemneredeki hesabı dışında, bizdeki farklı siyasî grupların herhangi bir ihtilaf konusu bulabildiğini göremedik. Siyasilerde gözle görülür bir panik bile oluşmadı, “bizim de kapalı kapılar ardındaki konuşmalarımız açığa çıkar” diye. “Devletin belgesi sızar mı, sızmalı mı, sızarsa yeni bir dünya kurulur mu, yerimiz sarsılır mı?” vb. sorular ışık hızıyla bile zihinlerden geçmedi. Geçtiyse bile biz bunu hissedemedik. Ortada panik ya da şenlik yapılacak bir durum var mı, yok mu, Assange bir kahraman mı değil mi, bunu bile sağlıklı bir şekilde değerlendiremedik. Yoksa Wikileaks yine egemen güçlerin bir oyunu mu, layıkıyla göz önünde tutamadık.
Bu duruma tüy diken Bahçeli oldu. Meseleyi millî dava haline getirerek bizdeki ve uluslararası çaptaki gizli belgelerin sızması durumunda hem yerel, hem de uluslararası düzeyde ne gibi değişiklikler olabileceğine ilişkin tartışma ihtimalini daha doğmadan öldürdü. Oysa Wikileaks ve Assange’ın durumu, birçok açıdan değerlendirilebilirdi, örneğin Plekhanovcu diyalektik çözümlemesiyle okunabilirdi. Mesela Plekhanov diyalektiği düşüncede olduğu kadar doğada ve tarihte de sıçramalar olduğunu bilen bir yapı olarak düşünmüştü. Sağlıklı bir diyalektik çözümleme neticesinde her anı her yerde meydana gelebilecek bir sızıntıyla “sosyal düzenin de Wikileaks ve Assange’la birlikte, mevcut olan her şey gibi ölebileceğini” böylece yeni bir dönemin mümkün olabileceğini düşünebilirdik. Maalesef Türkiye’de en büyük tartışmacılar ve gündem belirleyen tipler, düşünürler değil, siyasetçiler. Bu yüzden Süheyl Batum, Bahçeli ve hükümet yetkilileri (sonuncular elbette başbakanın vücudunda vahdete kavuşuyorlar) dışında konuyu etraflıca (ünlem var burada) ele alıp (bkz: wikileaks’in eteğindeki taşlar) büyük bir tartışma yaratabilen çıkmadı.
Plekhanov bir taş kafa!

Daha da ironik tarafı, şu yumurta aktivizminin de bu döneme denk gelmiş olmasıdır. Ne tuhaf, tam da Plekhanov’un dediği gibi, “(bizde de) mevcut düzenin ütopyacı partizanları, bu düzenin (Akp yönetimindeki düzeni kast ediyorum elbette) kendiliğinde [en soi / in se] ve kendisi için [pour soi / pro se] mükemmel bir düzen olduğuna hem kendilerini, hem de başkalarını inandırmaya çalışıyorlar, çünkü, bu durumda yapılacak tek iş, bu düzene nasılsa ârız olan suistimalleri (bizde suistimaller ziyadesiyle bakanların yerinin başbakan tarafından değiştirilmesiyle sonuçlanıyor, dedik ya hükümetin tüm yetkilileri başbakanın vücudunda vahdete kavuşuyor), ortadan kaldırmaktan ibaret olacaktır.” (G. V. Plekhanov, Marksizmin Temel Sorunları, Sosyal Yay., 1994, s.148-149) allahtan Beki, Türköne, Aköz ve Radikal gazetesi / TRT / Samanyolu solcularının bitmek bilmeyen kemalist statüko kozu var da, arada yaptıkları “düzenin kendisi haline gelmiş Tayyip statükosu savunuculuğu” göze batmıyormuş gibi bir hava estiriliyor (inanmayan radikalleşir, eskiden “30’lu yılların Atatürkçüsü” diyerek aşağılıyorlardı, şimdi ise “60’lı yılların solcuları” diyerek, yoksa Tayyibanların geçmişle hesaplaşması böyle bir şey mi? Adım adım, otuzar otuzar bugüne geliyoruz, gelmek sorun değil de, ne söylense inandırılıyor olmak toplumun vicdanını yaralamalı, ancak yaralamıyor), nasılsa sol mecraları yüz yıldır susturan ve ata muhafazakârlığını adım adım dinî muhafazakârlıkla taçlandıran devlet tahakkümünü, hükümet ve muhalefet temsilcisini susturan birkaç üniversitelinin omlete güdümlü tahakkümünden daha önemsiz bir olaymış gibi göstermeye yetkinler.

Hal böyle olunca Hegel’in Socrates için söylediği “Socrates bir kahramandır… Yeni evren bu gibi kahramanların sayesinde doğar… Dahası kanunların çiğneyicisi, düşmanı olarak ortaya çıkarlar” ifadesini yumurta aktivistleri ya da Assange için kullanıp kullanmamamızın bir önemi yoktur. Assange için “kesin Amerika’nın adamıdır!” diyen pijamalı adam ile yumurta aktivistleri için “faşist!” (ve “mülkiye 60’lı yılların solculuğunu yapıyor”) diyen beyaz gömlek üstüne deri ceket giymiş olan Türköne arasında bir fark yok. Bu iki adamı esas alıp bir tartışma zemini yaratmak, ziyadesiyle geçer-akçedir ülkemizde.
Büyük bir tarihî gayeye doğru kararlı adımlarla ilerlemek! İşte idealist felsefenin politik mirası budur.

Pijamalı Plekhanov

Bütün seçenekler sunuldu önüme, en iyisini seçtim
… 
Benim siyasî danışmanım Tartarus,
dipsiz ve karanlık, hani eski Cronos’un saklandığı.
Pijamalı Aiskhylos
[Zincire Vurulmuş Prometheus]

One comment on “Assange, Prometheus falan…

  1. Anonymous
    17/12/2010

    >"Var olmak ya da olmamak, mesele bu.Gözü dönmüş talihin sapına, oklarına,İçin için katlanmak mı daha soylu,Yoksa, bir dertler denizine karşı silaha sarılıpSon vermek mi onlara? ölmek,uyumak…Hepsi bu…ve bir uykuylaYürek sızısına ve bedeni bekleyenBinlerce darbeye son verdik diyebilmek.Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi?Ölmek, uyumak… uyumak, belki rüya görmek.Ha! iş burda. Çünkü o ölüm uykusunda,Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda,Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez.İşte felaketi onca uzun ömürlü kılan da buKim katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine,Zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretine?Hor görülen aşkın acılarına, adaletin gecikmesine,Devlet görevlisinin kendini bilmezliğine;Sabırla bekleyen erdemli kişinin,Değersiz insanlardan gördüğü muameleye,İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken?Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altındaHomurdanıp terlemeye,Ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediğiO bilinmeyen ülkenin korkusu kafamızı karıştırıpBizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektenseBaşımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?İşte bunları düşündükçeÖdlek olup çıkıyoruz hepimiz,Ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,Endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;Bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlarBu yüzden yörüngesinden sapıyorVe bir girişim olmaktan çıkıyor adları.Hey, o da kim? Güzel Ophelia!…Peri kızı, dualarında benim günahlarımı da unutma." yine mi sabah olmuş? :şapkasının altına gizlenen çorabı kaçık yalnız:

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bilgi

This entry was posted on 13/12/2010 by in Eskiçağ üzerine, Felsefe - bilim and tagged , , , , .
%d blogcu bunu beğendi: