>Kadın filozof, tamam da mevzu başka sanırım!
>
“Neden erkek hemşire yok” ya da “neden erkek ebe yok” soruları kadar cevaplanabilirliği bulunan bir sorudur Greko-romen (cümle içinde kullanalım: “Greko-romende üç altın, iki gümüş madalya koparmak hedefimizdir“) dünyada. Zira nasıl ki Yunan’daki philos-sophia teriminin (antik veya çağdaş fark etmez) hiçbir dilde karşılığı yoksa, yine aynı dildeki philosophos [*] ve Latincedeki (doğrudan transliterasyonu) philosophus [**] eril ünvanlar olup ancak eril bünyeleri tanımlayabilir.

Latincede her ne kadar Cicero’nun da kullandığı gibi [***] philosopha yani “kadın filozof” ünvanı varsa da bu ziyadesiyle, söz konusu kadının belirli bir sahadaki ihtisasına işaret eder. Örneğin Euphrosyne Pia vardır, bu kadından bahsederken gelenek “docta novem musis philosopha” der yani “dokuz musa/ilham perisi konusunda bilgili/filozof kadın” [****] Mesela en son Agora filminde de irdelenen Hypatia’ya da sonrakiler philosopha demiştir ama onun filozof kadınlığı philos/a + sophia bileşimindeki “bilgiyi bilgi için sevme” niteliği değil, “matematik alanında ihtisas sahibi/öğretmen olma” niteliğinden gelir. filozof metotlu ve sistemli öğreti bireşimcisidir, ihtisas sahibi olduğu alan bizzat (benim “bilgi candanlığı” dediğim) philos-sophia‘nın kendisidir. Filozof denilen adam, (diyelim ki) matematikte uzman diye, filozof olmaz ama antikçağ’da kadın uzmanlara philosopha deme eğilimi vardır, istisnası olabilir (her şeyin istisnası olabilir, bazı akşamüstleri Beyoğlu’ndaki istisnaî burkulmalar gibi). Şimdilik bunu bir kenara bırakıyorum ve aklıma gelen bir şeyi paylaşmak istiyorum, belki sonra sıkılmazsam henüz gaz lambasının, trenin ve cep telefonunun keşfedilmediği günlere götürebilirim sizi.
Kadın filozof olmaz, çünkü filozofun adet günü olmaması gerekiyor. Olmaması gerekiyor işte, sebebini sormayın olmaması gerekiyor. Kadın filozof olmaz, çünkü her daim (bir an için bir ekolün başı olduğunu düşünelim) öğretisini izleyen erkeklerin aklını bir anlığına da olsa başından alacak memelerinin olmaması gerekiyor. Onu, o öğretisine ilişkin bir dizi sine qua non‘u sıralarken bir an için gözü dekoltesine ya da dizlerinin üstüne düşen eteğinin alt tarafındaki bacaklarına kayan erkek öğrencilerinin olmaması gerekir. An gelir ekolün öğrencisi, ekolün başı olan filosofa‘yı (philosopha) arzulamaya başlayabilir, yanlış zaman yanlış insan tutunmak imkansız bıktım yamalı sevdalardan deyiverir, yoruldum her bulduğumda kaybetmekten seni diye de ekler al başına belayı! Bu noktada diyebilirsiniz ki “aynı şey kadın öğretmenlerin öğrencilerinde ya da kadın doktorların hastalarında, kadın uzmanların takipçilerinde olmaz mı?” Hayır, olmaz. Çünkü filozofun uzmanlık alanı bilhassa akıl çeliciliğinde olmak durumunda, çünkü tutkunu olduğu şey bilginin kendisi, oysa hasta doktorun karşısında aklı çelinecek bir gariban değil, bir an önce tedavi edilmesi gereken çürük elmadır (çürük olanın iticiliği! İnsan maalesef bu kadar acımasızdır). Kadın uzman öğretir, kadın filozof (olması durumunda tabi ki) akıl çeler, yönlendirir, yıkar ve takipçilerinin yaşamını keşiş vazgeçmişliğine indirger. Yeri gelir takipçi liderinden dinlediği öğretilerin gereğini yerine getirmek için damarlarını maket bıçağıyla açar sessizce küvette, yeri gelir Etna’ya atlar tabi ki pabuçlarını dışarıda bırakarak.
Türkçemizde “ekol olmak” diye bir deyim vardır. Bunun antikçesi “filozofun öğretisini ekolleştirmesi neticesinde şakirtlerinin gözünde kusursuz fakat yine de yerin dibine sokulası olmasıdır” (bir philosophus Cengizus Çakmakus aforizmasıdır: “Felsefede de dogma vardır ama yerin dibine sokulur“) Bu denli etkindir filozof, kadının bir yığın abaza şakirdin önünde bu denli etkin olmasını tahayyül edemiyorum, memelerinin olmaması lazım ya da margırıt detçır gibi demir leydi/leblebi olması lazım ya da kondolize rayz gibi şimşek bakışlı, ya da kraliçe elizabet gibi beyaz tenli, pudra suratlı, bakire savaşçı!

Olamaz, mümkün değil! kadın kadınsılığından vazgeçmedikçe erkeklerin dünyasında, onlar gibi filozoflaşamaz. o halde çirkin giyinmek zorunda. Bakın işte o zaman olabilir
philosopha! Angela merkel bir kere dekolte giyindi, kadına yapmadıklarını bırakmadılar (
angela merkel’in göğüs dekoltesi/@jimi the kewl). Şaşkınlar tekkesi meclisin yarıdan fazlası kadın olursa kadınların kadın olmalarından kaynaklanan sorunlarının sona ereceğini düşünüyor! Şaşkınlar, sene 2010 oldu diye bütün erkeklerin erkeksi özlemlerinin tükendiğini sanıyorlar. Ahlâk diyorlar, etik diyorlar deniz baykal’ı indiriyorlar aşağı, öyle ya chp’nin başına kazık çaktın, kötü bir siyasetçi oldun diye en masum şekilde sevişmek istedin diye. Kaldı ki gizli kameralar önünde seviştiği de, öyle toplum içinde kadınlığını bağıra çağıra yaşayan, kadınsılığını özgürce dile getiren bir kadın bile değil. Bir de clinton’ın monica’sını düşünün! O ne dudaklardı öyle, değil mi? Kadını sigortalatıp neticede blow-job’dan emekli yapmak gerekiyordu. Çünkü hakikaten kadınsıydı ve olabilecek en aşırı kadınsı eyleme imza atmıştı, bay başkanın masa altında çalışıyordu. Zorunlu emekliliğe ayrıldı..
Kadına toplum içinde (hatta mecliste bile) kadın olduğunu belli edecek, tıpkı erkeğin pantolonu ve cekedi gibi, ona da kendi kadınsı kıyafetlerini giyme özgürlüğünü tanıyacak bir sistem mümkün olduğu andan itibaren her köşe başında kucak kucağa binmiş çiftler görmeye başlarız (gerçi kadının kıyafeti konusunda evrensel bir konsensüs nasıl oluşturulacak? Ne tuhaf değil mi, evrensel bir kadın kıyafeti yok ama pantolon, ceket, gömlek ve kravat her eyrde ortak), bu aynı zamanda tarihin en eski ideal devlet tasarılarından bu yana korkulan şeydir. Şu gerizekalı burka tartışmasını bir kenara koyun, toplum yaşantısı kendi belleğini, kadınları kendi kurallarına yontacak şekilde korur. Aksi halde kamu düzeni sarsılır, onu da mazur görüyorum, korkuyorsa sbebei vardır. Ama bunca kadının Baytok’tan bahsetmeyip hâlâ Baykal’ın boxerından tutup çekiştirmesini anlayamıyorum. İzninizle yine monica’yı anacağım. İşte biz, baytok’tan bir monica çıkaramadık. Bunun temel nedeni baytok’un kadınsı ve azdırıcı olmamasıdır. Açık söylüyorum, olay sonrası tv tv dolaşan, röportaj üstüne röportaj veren, özgüveni yerinde “yaptımsa yaptım” veya “yapmadım ulan” diyen bir baytok’u, böylesine zihinsel lince uğramış baytok’a tercih ederdim. Chp’li kadınlar (yönetim kademesindekiler) ahmak olmasaydı, “Kılıçdaroğlu değil Baytok lider olsun lan!” der, en azından ötelenmiş kadına belki özgüven aşısı yapardı. Böylece kılıçdaroğlu değil kılıçdarkızı dinamizmine şahilik ederdik. Bu olmadı, çünkü kadın yalnız, kadını yalnız bırakan erkek değil, diğer kadınlar.

Sıkıntı büyük, baytok olsan ya da monica olsan fark etmiyor, toplum seni içinde her iki türlü de harcıyor. Bakmayın yukarıda “monica gibi olsun” dedim baytok için ama, öyle olsa bu sefer de başka türlü rezilliklerin ortasına düşecekti. Kaynar kazana düşen sinek gibi kavrulacaktı. Çünkü bu kazanın altında bulunan odunlardaki erkeksi yakıcılık doğuştan siviç on geliyor. Mtv kliplerinde ya da ırklararası pornolarda oynatılan zenciler gibi, af buyurun, tapteze beyaz tenlileri beceriyorlar ama yine oyun, yine kalleşlik hakîm. Buna bakıp masturbasyon yapanlar ya da klibi izleyip albümü satanların çoğu beyaz. Kullanılmışlık hissini sıradanlaştırmışlar, olağan hale getirmişler, sonra da çıkıp utanmadan “biz siyah gençleri zengin ediyoruz, bak altlarına beyaz cıvırları da atıyoruz, hem eğleniyorlar hem para kazanıyorlar” diyorlar. Olacak şey değil ama oluyor, aynı şey kadınlar için de geçerli. İstersen billboardlara koyar, podyumda yürütür legal legal becerirsin, istersen peçe altına sokup bonservisini almış olmanın verdiği özgüvenle ve sadece sana ait olmasının kattığı heyecanla her gece önden arkadan girişirsin, ona hiç bilmediği, ona hiç öğretilmemiş olan yeni seks oyunları öğretirsin, sıkılırsan üstüne başka bir tane daha alırsın. İstersen köşeye fırlatır toplumun orospusu kılarsın, bu sefer de fantezi olsun diye para verip becerirsin, canın sıkılırsa cep telefonunla yiyişme görüntülerini çeker xhamster’a atarsın, güzel olur.

Bütün bunlar olup biterken, bir kadının çıkıp “Neden hiç kadın filozof yok ya? Tüh gerizekalı erkekler Hypatia var!!!!” demesi bana ahmakça görünür kardeşlerim. Çünkü matematikçi Hypatia’ya gitmeye gerek yok, filozof kadını aramaya ise hiç gerek yok. Salt bu entiride adı geçen kadınlardan margeret detçır, kondolize rayz, kraliçe elizabet, monica ve baytok gibi üzerlerine yapıştırılan etiketi bir ömür boyu taşımaya mahkum kılınmış kadınların İsa gibi çarmıh taşıyıcılığı varken filozofa hiç gerek yok. “Yok, ben tatmin olmadım” diyenler varsa, buyursunlar o zaman, şu kitap onlar için yazıldı:
Yıldızların altında
* http://www.perseus.tufts.edu/…ofos&la=greek#lexicon
** http://artfl.uchicago.edu/…ect.pl?c.7:2787.lewshort
*** Cicero Q. Fr. 3, 1, 2, § 5: “ea villa tamquam philosopha videtur esse”
**** Beryl Rawson, Children and Childhood in Roman Italy, Oxford University Press, 2006, s.206.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Geri bildirim: “Danıştay’a kadın başkan” Seksizme bir örnek daha… | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)
Geri bildirim: Kadına karşı şiddet vs insanlığa karşı cinayet | jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)