>Kuşkucu, ama ne için?
>
Stoacılar nasıl ki tutkuları perturbatio animi‘den (zihin rahatsızlığı/kargaşası) sayıyorsa, kuşkucular da ‘kuşkucu yeti’yi a(sceptica facults) bir tür zihin rahatsızlığından kurtulma olarak görür. Bunu Sextus Empiricus’un Pyrrhoneioi Hypotyposeis‘inde (Lat. Pyrrhoniaris Institutio) açıkça görürüz. bu yüzden kuşkuculuk senin bakış açına göre bir arıtma tesisi ya da çöp ev olabilirliği bulunan bir şeydir. Şöyle diyor Empiricus:
“Kuşkucu yeti, duyularla kavranmış şeylerle zihinle ve usavurmayla edinilmiş görüşler arasındaki karşıtlıkları bir şekilde ortaya koyar; bu yetkinlikle ilkin yargı ertelemesine (ad assensus retentionem), daha sonra -zihnî- kargaşadan muafiyete (ad vacuitatem a perturbatione) varırız.” (a.g.e., 1.iv.)

Peki, nasıl oluyor da kuşkuculuk hem kuşkularla zihni bulandırırken, hem de zihni arıtabiliyor? Buna cevabım, zihni neyle arıtıp, neyden arıttığınızın önemli olduğudur. Empiricus’un tanımındaki kuşkucu yeti zihnin olur olmadık her fikirle ve yaklaşımla bulanıklaşmasının önüne geçer. Kişi kuşkulanır, çünkü zihnine adeta bir taaruz vardır, belleği işgal altındadır, kuşkusu, kuşandığı silahı gibidir, düşman ise her yandadır, çünkü formasyonun olduğu yerde nasıl ki deformasyon kaçınılmazsa, enformasyonun olduğu yerde de dezenformasyon kaçınılmazdır. Kuşkucu zihin bunu bilir, bu yüzden her enformatik tutumun, bir an gelip de denformasyona güdümlü olabileceği düşüncesini benimser, müteyakkız durumunda kalır. Kime karşı? Herkese ve her şeye karşı. O halde kuşkuculuk bir tür arıtma tesisidir, çünkü dezenformasyon yani bilgi kirliliği her yerdedir, yine kuşkuculuk bir tür çöp evdir, çünkü zihin çoğu kere kuşkuların tahakkümünden kurtulamaz hale gelir sonunda, çünkü kuşku soğuk yenen bir yemektir, kıskanç olan nasıl akrep gibi kendini sokarsa, kuşkulu olan da aynı şekilde zihnini zehir içinde bırakır, onda sadece bir “izlenim” bırakmanız yeterlidir. uşkucu, ondan hareketle nereye varacağını iyi bilir. Çünkü o kazançtan değil, kayıptan beslenir. Ne kadar kayıp varsa, o o kadar başarılı ve mesuttur.
Peki, ne için bütün bunlar? Bütün bunlar “ad vacuitatem a perturbatione” yani kargaşadan muafiyete varmak içindir. Çarmıhtakine karşı Dionysius gibi, kargaşadakine karşı muafın çöp evi. Benim gördüğüm bu, en azından Pyrhhoncu septisizm’de.
Bu eski kuşkuculuğa örnek vermek istiyorum. İ.Ö. 530’da, yani günümüzden tam 2540 küsür sene önce Xenophanes şöyle diyordu
Tam doğru bilgiye bakalım o halde, kimse bunu bilememiştir ki,
Hiç kimse de bilemeyecek tanrılar hakkında bir şeyi!
Ne de burada bahsettiğim bütün bu şeyleri, tam şimdi!
Zaten insanoğlu söyleyebilseydi şans-eseri, nihaî gerçeği,
Ah, bunun ne olduğunu kendi de bilebilir miydi?
Bütün bunlar, her şey, ibaret örülü bir tahmin ağından!
Bir de günümüzde <özellikle de siyaset alanında> kuşkuculuğunu bir tür kuşkusuz kabullenişlerine yem eden zihinlere özgü “tanımların sonsuz geri gidişleri” hamlesi vardır (“Kılıçdaroğlu çapsızdır”, “Tayyip vatan hainidir”, “Ahmet Türk yumruğu yemeyi çoktan hak etmişti” vb.). “Özellikle de siyaset” dememe bakmayın, en büyük kabullenişlere dinlerle birlikte orada rastladığımız için ilk aklıma o geldi, ancak siyasetten taşarak bir tür modus vivendi yani yaşama tarzı biçimlendirme telâşı da kuşkucu zihni, daha büyük katmanda üstü örtük bir kuşkucusuzluğun esiri kılar. Sadece belli ölçekte, belli şeylere sorguyla yaklaşır, çünkü neticede kuşkulanmadığı bir hareket başlangıç noktası olmak zorundaymış gibi hisseder. Böylece gizli bir zincirle zincirler kendini, bundan kendi de haberi olmaz, tıpkı Xenophanes’in nihaî gerçeği söyleyebilmiş olmasına rağmen, onun farkında olmayan insan tasarımında olduğu gibi. Ancak bu da tümüyle yadsınabilecek bir şey değildir, çünkü insan zihninden ve muhakemelerden çıkma ilk ve son önermelerin bir şekilde kendisinden kuşku duyulamayacak bir hareket noktasına ihtiyacı vardır. Nihilistlerin ‘hiçbir şey yoktur’ önermesinin, en nihayetinde kendisinin var olması gibi. Önerme var ama önermenin içeriği onun olmadığını söylüyor, böyle bir şey olabilir mi? Olmak zorunda. başkalarının özgürlüğü için kendini zincirleyen özgürlükçü ya da tutsak altındakilerin kurtulması için kendini benzinle yakan genç gibi, örnekleri çoğaltabiliriz. Buna ben tasmalı erk diyorum.

Bu tasmalı erklik durumundan kurtulabilmek için önermenin kendisiyle, öğreti içinde içerdiği anlam arasında bir çelişiklik olmaması gerekiyor. Alan Musgrave’in Common Sense, Science and Scepticism’de örneklediği gibi, siyasetçi Richard Crossman bütün siyasetçilerin, kavram karmaşası yarattığını ve bu karmaşanın da siyasî tartışmaları anlamsız yere uzattığını düşünüyordu. Ona göre herbirinin, yasal hükümlerle ‘kullandıkları her kavramın ayrıntılı sözlük açıklamasını yapmaya’ zorlanması gerekiyordu, ancak Popper’ın da bildirdiği gibi, bunun olması durumunda siyasetçiler sonsuz kere sonsuz bir şekilde konuştukları dilin ve kullandıkları kelimelerin anlamlarını tartışmak durumunda kalacak, böylece siyasetçiyi o kılan temel nitelik yani siyaset yapma niteliği ortadan kalkacaktı. Yani zihni kargaşadan temizlemek için merkezine patlayıcı yerleştirmek gibi bir şey bu.
Oysa kuşkucu adı konmamış arı bilgiye ulaşmayı gizli bir hedef gibi beller, ona ulaşamasa da beller. Bellenmiş olması illa ki ona ulaşılması gerektiğini doğurmaz, o uğurda başka hedeflere varabilirsiniz. Daha ironik olan ise, vardığınız o diğer hedeflere de vardığınızı bilemeyecek olmanızdır, bu kuşkucu mantığa göre. Gelin de çıkın işin içinden.
Eski-çağ kuşkucularını gösteren şu tabloyu sizin için yaptım, boş vaktinizde bakar bakar beni anarsınız:
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...