>Ekşi Sözlük’ün Son Durumuna İlişkin Dört Yazı (I)
>
bir
“Kabullenme”
Ekşi Sözlük’ü, yönelimi ve idealleri belli bir kitle hareketiymiş gibi düşünme yanılgısına sözlük yazarı bir kere de olsa düşer. Buna bağlı olarak bu kitle hareketinin, şaşmadan izlendiğinde bir yere varacak olan raydan saptığını düşünebiliyorsunuz. Gerçekte bunun böyle olmadığını, sistemin nasıl işlediğini inceleyerek anlayabilirsiniz. Bir kere burada yazar olarak görünüp, ekşi’nin bozulduğunu düşünen kişilerin hiçbiri ekşi sözlük oluşumundan ve gelişiminden sorumlu değil; dahası hiçbirinin sözlükle ilgili fikri önemsenmiyor. İçinizden hiçbiri, ekşi sözlük’ün yarın kapanıp kapanmayacağına ilişkin bilgi sahibi değil. yarından bile daha erken bir vakitte, belki ben bu entiriyi “yolla”madan ekşi sözlük’ün başındakiler, ondan para kazananlar siteyi kapatabilirler. sSzler bu oyunun bir parçası gibi görünmekle birlikte, aslında oyunun kendisi için hiçbir anlam ifade etmiyorsunuz.
ssg‘nin para oyuncağı hareket ederken gelip, patron edasıyla bile gelecek planlarını size açmıyor. Sizin fikrinizi sormuyor. Sizi ciddiye almıyor. Bunun ekşi sözlük’ün işlerliği bakımından gerekli olduğunu da düşünüyorum; zira ekşi sözlük’ün seyredeceği yolu sizler belirleseydeniz, onu bir düzenden ziyade kaos ortamına sürüklerdiniz. Çünkü “siz” homojen bir yığını temsil etmiyorsunuz, normalde birbirinizi boğazlayacakmış gibi entiri girerken de bu düşüncemin sağlamasını yapmış oluyorsunuz. Nitekim ekşi sözlük’ün bozulduğunu düşünen kişiler olarak, kendi kapasitenize göre aykırı fikirlerin mevcutluğundan güç alıyorsunuz. Sanki sözlüğü yönlendirebilecek yetkiye sahipmişsiniz, sanki geçmişte herhangi bir zaman diliminde ekşi sözlük’ün geleceği üzerinde etkili olabilmişsiniz gibi, şimdi de onun çürüdüğünü düşünerek kurtarmaya girişemezsiniz. Daha doğrusu, girişebilirsiniz ama girişiminizin hiçbir anlamı olmaz; görmüş geçirmiş biri olarak söylüyorum bunu, bu sayfalar sözlük kardeşliğinin en görkemli otisabi‘sinin bile sözlük müdahilliğini (örn. ekşi sözlük kolektif ignore list uygulaması ; müteselsil sözlük account’u ; ekşi sözlük amdan götten başlık itlaf ekibi/@otisabi vb.) yedi yine doymadı. sizlerin “çürüme”, “bozulma”, “troller yüzünden okunamaz hale gelme” gibi tespitleri de sözlüğün tozlu raflarındaki klasörlerin içinde yer alarak database’i şişirmekten öteye gidemeyecek. Ben ciddiye alınmamanın ya da söz sahibi olamamanın bir sıkıntı oluşturduğunu düşünebilirim ama bana göre asıl sıkıntı, böyle bir yetkinsizliğin farkına varamamaktan kaynaklanan had bilmez arzularla ekşi sözlük’ün mevcut durumunu değerlendirmeye kalkışmakta. O hâlde durumun farkına varıp, onu kabullenmek, onu nafile yere değiştirmeye çalışarak önemsemekten daha makûldur.
Bugüne kadar burada yazan kişilerin ekşi sözlük’ün ekşi sözlük olmasında tek tek katkıları, burada hiç yazmamış olanların yazmaları durumunda sağlayacakları katkılara eştir. Ben en azından böyle olduğunu düşünmek istiyorum. Açımlayayım. Bir kere ekşi sözlük “say” dense, tek tek sayılamayacak kadar çok yazarı bünyesinde barındırıyor. Kimin ne kadar katkı yaptığının ölçülmesi, söz konusu kişilerin zihninin kontrol edilmesi kadar güçtür. Zira yöneticiler sürekli birilerini kayıtlı okurluktan çaylaklığa ya da çaylaklıktan yazarlığa dönüştürerek, söz konusu kişilerin sözlüğe sağlayacakları katkıları doğrudan yönlendirebilirler (bana kalırsa kayıtlı okurluk nanesi çıktığı andan itibaren ekşi sözlük bu belirsizliğin esiri olmuştur; eskiden daha köşeli ve belirgin bir kitleyle yoluna devam edebiliyordu. Şimdi bir ünlü sözlükte hesap edinir, asıl kimliğine laf atar; sonra medya önünde ekşi sözlük’ü bu yazılandan ötürü kınar. Bu, çok mu na-mümkün?). Bu benim veya başka bir sözlük yazarının sözlükten atılması kadar önemli bir netice doğurur; zira eskiden yazmayıp yeni durumda yazma imkânına kavuşan her bireyin sözlüğe ne katkı vereceğini bilmiyoruz. Bunu hesap edemediğimiz gibi, değişkenliğini hem nicelik hem de nitelik olarak koruyan mevcut yazar kadrosunun toptan değiştirilmesi sonunda bile yeni gelenlerin ekşi sözlük’ü nereye götüreceğine ilişkin bir bilgi sahibi değiliz. Ben buradan şöyle bir sonuca varıyorum:
ekşi sözlük bir netice, bir ürün, bir meyve, bir varılan şehir, bir koparılan çiçek, bir ölümdür. ekşi sözlük buraya kolektif bir bilincin sürüklemesiyle gelmiş gibi duruyorsa da, bu gelmişlik aslında başından itibaren tesadüfîdir. ssg ne kadar başarılı bir yönetici ya da spekülatör olursa olsun, onun bile kontrol edemeyeceği bir sanal realiteden bahsediyoruz. ekşi sözlük bir gazete, dergi ya da televizyon kanalı olsaydı kolektiflikteki gizil gücün bir anlamı olurdu; ancak para ödemeden, neredeyse sıfır emekle, sadece tuşlara tıklayarak (kimi kere gazetenin sayfalarını çevirmek bile zordur değil mi?) ulaştığınız ve size bazı özel durumlar dışında, ne kadar katkı sağladığı bile belli olmayan getirileriyle bu ortam sanal okyanustaki ıssız bir adadan ötesi değil.
Burası sanki kadim bir şehirmiş de, siz de onun -başka memleketlerde yaşayanlardan sizi ayıran- vatandaşlık haklarıyla donatılmış bireyleriymiş gibi düşünüyorsunuz. Oysa bu ıssız adanın sakinleri, bedene sıkışmış ruh gibi, -gerçekten de- nicklerinin ardına gizlenmiş gerçek karakterlerden oluşuyor. Ve bu gerçek karakterler bir gün bu oyunu oynamaktan sıkıldığında, içinde sıkışık kaldığı bedenden kurtulan ruh gibi, nicklerinden sıyrılarak gerek moderasyonun izniyle gerekse yönlendirmesiyle başka başka nicklerle gelip burada başka bir oyunun parçası olabilir. Benim neredeyse 6 senede oluşturduğum
jimi the kewl kimliğimden sıyrılıp, başka bir kimlikle sizleri kandırmam 2 dakikamı alır. Spekülatif bir başlık açarak hakkımda bir günde onlarca yazı yazılmasını sağlayabilirim; çok basit:yeni spekülatif nickimle
2 yaşındaki kızların başını örtmesi gerekliliği şeklinde bir başlık açmam demek, bunun en azından o gün boyunca beni ekşi sözlük’te meşhur kılması, sözlüğe giriş çıkışlarda da -istatistiği tutanların rahatlıkla görebileceği gibi- artışın gözlemlenmesi demektir. Bu durumda bu şer yuvasından para kazanan
ssg, benim yeni spekülatif kimliğimi, 6 senede oluşturduğum eski, köhnemiş kimliğime tercih edecektir. Çünkü ben onun cebine dolaylı yoldan da olsa para kazandırmış oluyorum. Böyle bir durumda, -şimdi olduğu gibi- “sözlük çok bozuldu” diyenler çıkar; ama onlar için sözlük tıklanıp birkaç dakika belki birkaç saat, belki gün boyu, belki bir hafta boyunca, belki aylarca… Hiç fark etmez, kısıtlı zamanda eğlenmek, zaman geçirmek anlamını taşırken; sözlüğün sahibi olan
ssg için sözlük bir yatırım olarak kalacaktır. Siz uykunuz gelince, sözlüğü kapatıp yatıyorsunuz; oysa girişler çıkışlar, reklamlar, şunlar bunlar bu mekanizmanın 24 saat, haftanın 7 günü işlediğini gösteriyor. Yani sözlük dinamik şekilde işlerken, ondan gelecek gelire bel bağlayanlar için “uykum geldi, yatıp uyuyorum” deme imkânı yoktur. ekşi sözlük benzinlik gibi, 24 saat açık. “ekşi sözlük çok bozuldu!” nidanız da “petrol ofisi çok bozuldu!” nidasını andırıyor. Bu benzinliği kurarlarken size sormadılar, yıkarken de sormayacaklar. Hiç düşünüyor musunuz, bu kadar bozulduğuna kanaat getirdiğiniz sözlüğün senelerden beri “sürekli” açık olduğunu? Bunu göz-ardı etmemek lâzım, zira sözlük kime ne kadar katkı sağlayacağı belli olmadığı kadar, ne zaman sonlanacağı da belli olmayan bir markadır.
Bu “süreklilik” kendi içinde bir “son” yaratacaktır ama o “son”un ne şekilde geleceğini önceden kestirmek güç, zira dediğim gibi ssg‘nin bile kontrol edemeyeceği kaypaklıkta bir zeminde “sürekli” açık kaldığı için, konjonktürden bağımsız olamaz. Gün gelir talep olmaz ya da talepler karşılanmaz; gün gelir sözlük başka bir vecheye bürünür; gün gelir pat diye kesilir; işte biz bunu öngöremeyiz, patron bile öngöremez. Etiyle, kemiğiyle, kanıyla yaşayan insanların bile yarını belirsizken, ne kadar çürüdüğü anlaşılamazken tutup böylesine kaypak bir zeminde seyreden bir sanal ortama don biçmeniz tümüyle sizin kendi işgüzarlığınızdan kaynaklanıyor. Sanki bugün şikayet ettiğiniz, trol diyerek aşağıladığınız kişilerin, yere göğe sığdıramadığınız nazmiye demirel, ibrahim tatliseks ya da delikan17 gibi nickleri kullanan kişiler olma ihtimali yokmuş gibi davranıyorsunuz. Dediğim gibi ben de 6 senede oluşturduğum bir sanal karakteri, 2 dakikada başka bir spekülatif karakterle örtebilirim. Önce şövalye ruhunu andıran bir veda yazısı yazarım, hesabımı kapatırım (sözlükte bu şekilde yazılmış veda yazılarına bakın; bunlardan bir kısmı nick değiştirdiklerini itiraf etmiş olabilir, ayrıntıya gerek yok, olayın kabası önemli) ve 3 sene önce bir şekilde edindiğim diğer hesapla ortamı canlandırırım ve ssg‘nin cebine birkaç banknot da ben koymuş olurum. Belki şimdi şikayet edenlerden küfür yerim ama unutmayın ki, hiçbir küfür hedefine ulaşmaz, ulaşsa küfür olmaz (Özdemir Asaf böyle diyebilirmiş, ama dememiş, ben diyorum).
Kontrol edemediğiniz ve edemeyeceğiniz bir halatı tutmaya kalkışmayın. Sanal ortamın izin verdiği kaypaklığa uygun olarak, ekşi sözlük önünüze ne koyarsa ondan yemeye devam edin. Ve kimin hangi nickle ve karakterle neyi yazmış olduğuna, bana güveniyorsanız eğer, çocuk gibi kanmayın. Eskiden 24 saatini sözlük başında geçiren insanların, 5 dakikalık bir veda yazısıyla daha reel bir yaşama adım attığını düşünebilecek kadar saf olmayın. Çok dansöz var mı bilmiyorum ama çok bukalemun olduğu kesin; böyle hyper bir ortamda da bukalemunluk geçer akçedir. Yukarıda bir yerde dediğim gibi, bu oyunun bir parçasıymış gibi görünseniz de, aslında sizin ekşi sözlük’te hiçbir değeriniz yok. Bunu daha da pesimist olun diye demiyorum, aksine optimist bir tevekkülün, bir içe dönüşün komplike takıntılarınıza çare olacağını sanıyorum. İşe kabullenmekle başlayın.
Bu yazımın ilk kaynağı:
*****
iki
Ekpyrosis Teorisinden Hareketle Ekşi!
Bozulmanın hangi aşamasındayız? Sürekli bir bozulma düşüncesi hâkim. En içrek örgütlenmelerden, en göz önündeki, apaçık ekşi sözlük’e kadar, her şeyde bozulma olduğuna duyulan derin inanç kasıp kavuruyor. Kibrit olsa bu kadar süre dayanmaz: bir yerde patlak verir. Ekpyrosis teorisi de bu tarz bir bozulma düşüncesinden türemiş, kaçınılmaz bir son gibi.
Spectator‘de aktardığım güdüklüğe bağlı olarak, konumunuza (kameraların konumuna) göre, bu, olumlu ya da olumsuz bir neticedir. Ama tek bilinen, bu düşüncenin zamanın bir noktasında akıllarda döllendiğidir.
Bu döllenişi Heraclitus’un ateşine yoranlar olduğu gibi, onunla ilgisiz görenler de vardır. Bu “ilgisiz”lerden biri C. Çakmak üstadım olmuş. Diels’in derlediği fragmanlara bakarsak Heraclitus’ta ateşin evren nezdindeki öneminin büyük olduğunu görürüz. Örneğin fr. 66’da ateşin geleceği ve her şeyi yargılayıp mahkûm edeceği söylenir. C. Çakmak’a göre bu fragman, Stoacılar tarafından ekpyrosis öğretisini desteklemek için kullanılmışsa da, fr.30’daki tutumundan ötürü Heraclitus’un dünyanın yok oluşu anlamına gelen “evrensel yangın” düşüncesinde olmadığını bilmek gerekir. Hem adaşım hem de Galatasaray’dan ötürü, takımdaşım olan bay Çakmak, Heraclitus’un “
Bütünün kendisi olan bu kosmos’u ne bir tanrı ne de bir insan meydana getirmiştir. O, daima belli ölçülere göre yanan, belli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi ateştir.”
[1] fragmanının Stoacıların ekpyrosis teorisine neden zıtlık teşkil ettiğini şöyle açıklıyor:
“Kozmik düzen veya yapı ezeli ve ebedi olarak mevcuttur. Kozmik düzen her zaman mevcut olan ateşin belli ölçülere göre yanması ve sönmesinden başka bir şey değildir. Bu kozmik düzen içinde yer alan nesneler sürekli değişir, ama kozmik düzenin kendisi değişmeden kalır. Bu fragman, Stoacı ‘büyük tutuşma’ öğretisini, yani ‘her şeyin toptan yok olup ateşe dönüşeceği düşüncesini’ hiçbir şekilde desteklemez.” [2] Fr. 66’daki “ateşin gelip her şeyi yargılaması ve mahkûm etmesi” durumunun Stoacı ekpyrosis teorisiyle ilişkili olmadığını düşünenler çoktur. Örneğin bay Çakmak’tan farklı olarak G. S. Kirk de bu fragmanın ekpyrosis duyuşu içerdiğini söylemiş ancak fragmandaki pros tropai‘ın yani ateşin dönüşümünün fragman 31’deki fizikî dönüşümle ilişkilendirilebileceğine de dikkat çekmiştir [3]. Bu fragman ise -bay Çakmak’ın çevirisiyle- şöyle:
“Ateş önce denize dönüşür; denizin yarısı toprağa, yarısı yakıcı buhara. Deniz toprak olmasından önceki orana göre çeşitli şekillerde boşalarak aynı ölçüsünü bulur.” [4]
Heraclitus’tan kaynaklansın, kaynaklanmasın, sonuçta böyle bir fikrin döllendiğini görüyoruz. Peki neden ateş? Ateşi “üstün ilke” ya da “her şeyde bulunan element” olarak gören Stoacılar, belirli tarihlerde tüm evrenin ateşe dönüştürüleceğini daha sonradan yeni bir evrenin yaratılacağını; ilk ateşin, şeylerin özünü içeren bir tür tohum olduğunu düşünmekle, aslında devir-daimi kabullenmiş olur. J. Douglas’ın bildirdiği gibi, Stoa felsefesinde etken ve edilgen olmak üzere iki ilke olduğu söylenmiştir: Edilgen olan, maddeye; etken olan ise, evrensel ateş olarak da görebileceğimiz, Tanrı’ya denk gelir [5]. O hâlde ebedî dönüşün yönelimi tanrı’ya doğru olmalıdır. Etken tek ilke tanrı’ysa, edilgen olan onun karşısında eğilmek, ona teslim olmak durumundadır. Böyle olmadığı vakit, edilgenin hareket ettirilmesi mümkün olmaz. Bu durumda edilgen etkene muhtaçtır, ona dönmeden edemez. İşte bu yüzden Yunancasıyla ekpyrosis, Latincesiyle conflagratio, Türkçesiyle “büyük yangın” bir tanrısal cezalandırmadan öte, kurtuluş anlamını taşır.
Bozulmanın had safhaya ulaştığı anda gelecektir ateş, inanılan bu. Ancak bu bir kere olmayacak. Nietzsche’nin “sonrasız dönüş”ünü anımsatan bir dönüşle, tekrar tekrar gerçekleşecek. Zaten tam da bu nokta, yani insanlığın olabilecek en kötü noktaya vardığı anda meydana gelecek olan bu büyük yangının yeni bir başlangıcı doğurması ve doğurulan bu yeni başlangıcın da bir an geldiğinde büyük yangınla son bulması; en nihayetinde bu durumun sonsuz kere tekrar etmesi düşüncesi, Heidegger’in Heraclitus’un ilgili fragmanlarında ekpyrosis teorisini ötelemesine neden olmuştur:
“Burada, kozmik yangın (ekpurosis) -doktrinini ele alan bir kişinin yerdeğişim ilişkisini şu şekilde belirlemesi gerekir: her şeyin (panta) yerine ateş geçer ve -düzene sokma (diakosmesis) çerçevesinde- ateşin yerine de her şey (ta panta) gelir. Bu durumda ateş ve her şey (ta panta) ilişkisini dar bir kıyasla altın ve mallar arasındaki ilişkiye göre anlarız. Kozmik yangın (ekpyrosis) – doktrini anlamında katı Stoa stili içerisinde kişi, her şeyin (panta) ateşin kozmik yangın içerisinde yok olduğunu ve düzene sokma içerisinde de ateşin her şeye dönüştüğünü söyleyebilir. Fakat bu durumda sonsuz bir oluşun aslî yapısının zamansal bir süreçten ibaret olduğunu öne süreriz.” [6]
O hâlde problem, zaman problemi. ne zaman ve ne surette gerçekleşecek bu yangın? Meselenin sadece bu teoriyi Heraclitus’la ilişkilendirmek olduğunu sanmıyorum, ötesine geçip, insanın hangi dönemde aklına hangisinin yatmış olabileceğini de düşünmesi gerekir. Misal olur ki, bugün şu satırları okuyan ekşi sözlük yazarları ve okurlarının, gelinen noktada sözlükten şikayetlerinin bir sanal yangınla son bulacağını, ancak bu yangının sözlüğü 99’a geri götüreceğini düşünelim. Herbirimiz başlangıca döndüğümüz, hiç bıkmadan, “sonrasız dönüş”ün karakterine uygun olarak bize biçilen 10 senelik rolü oynadığımız; bir 10 sene sonra yine aynı noktada ekşi sözlük’ü bir büyük sanal yangına teslim ettiğimiz fikri bize hangi teselliyi sunabilir?
Filozof seneca, doğa araştırması üzerine kaleme aldığı eserinde kendi ekpyrosis’ini “ziyadesiyle sel felâketi”ne dönüştürdüğünde, yine sonsuz kere sonsuz dönüşün bir teselli olduğunu düşünmüştü. Bunun gibi, 2012’ye iki kala, bir ekşi sözlük kehanetini bir nevi ekpyrosis olarak düşünebiliriz. Ama niçin illa ki her şeyi yakma düşüncesi, her şeyi başa alma, her şeyi var olduğu biçimden çıkarıp, başka bir şeye dönüştürme düşüncesi olsun? Bana kalırsa bütün bunların nedeni, yeryüzündekine benzer şekilde sanal âlemde de adaletin güdük olduğuna duyulan inançtır. Bence buradan hareketle de, Heraclitus’un ekpyrosis teorisini öngörmemiş olduğunu düşünebiliriz. Çünkü o, 52. fragmanda yaşamı, taşları ileri geri sürerek oynayan çocuk olarak görmüştü. Ona göre, krallık çocuğundu
[7]. Bay çakmak da kaçınılmaz olarak en “çocukça”, en fragile yorumu yapmak durumunda kalmıştır:
“Ateş, oyunu bir çocuk gibi özgürce ve hiçbir insani beklentiye yanıt vermeyecek biçimde oynar.” [8]
Bu, yeryüzünde olduğu gibi, sözlükte de geçerli değil mi? Ben şu vakitten sonra, hiçbir tesellinin “gerçekten” bir teselli olmayacağını, hiçbir müdahalenin işe yaramayacağını, hiçbir önlemin geleceğe dönük herhangi bir korkuya çare olmayacağını düşünüyorum. #17756615 no’lu entiridekine benzer şekilde, mutlak kabullenişin, kontrol edilmesi mümkün olmayan halata karşı mutlak direnişten daha manalı olduğunu söylemek durumundayım. Yeryüzündeki “kötüye gidiş” gibi, ekşi sözlük’teki “bozulma” düşüncesi de, kafalardaki adalet gereksiniminin ve diğer beklentilerin tartışmaya açılabileceğini göstermeli. Ne umuyordun ki, ne buldun ve bulduğun seni yanılttı? Şikayet etmektense ekpyrosis düşüncesinin neden zihinde döllendiğini anlamaya çalışalım. Beden bile çürüyorken, ekşi çürümüş, çok mu? Hiçbir şey tazeliğini koruyamaz. Yeni statüye, yeni bir değer atfetmek gerekebilir. O hâlde bozma ve bozulma için belirlediğimiz örtülü krıterlerin statik/durağan olmadığını anlayalım. Bozulmadan kaçandaki bozulmayı kim tespit edecek? Bozulmayan da en azından bozulma krıteri önünde bozuk değil midir? Her bozulmayanı, bu yüzden başka bir Heraclitus fragmanıyla duyumsayarak (“inen ve çıkan yol bir ve aynıdır“) bozulan kabul etmek gerekir.
“ekşi sözlük, zaten bozuktu.”
Bu da, benim 43. fragmanım.
Notlar:
1. Fr.30: Clemens Alexandrinus, Stromateis, v. 105 (ll.396.10).
2. Herakleitos, Fragmanlar, sf.89, Kabalcı Yay., 2005.
3. G. S. Kirk, Heraclitus: The Cosmic Fragments, p.322, Cup Archive, 1962.
4. a.g.e., sf.91; Clemens Alexandrinus, Stromateis, v.105 (ll 396.13).
5. J. Douglas, On the Philosophy of the Mind, p.67, Adam and Charles Black Press, Edinburgh 1839.
6. Heidegger & Eugen Fink, Heraclitus Üzerine Dersler, sf.169, çev. İ. Görener, Kesit Yayınları, 2006.
7. Hippolytos, Refutatio ix.9.4.
8. a.g.e., sf.135.
Bu yazımın ilk kaynağı:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=17818362
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...