>Ekşi Sözlük’ün Son Durumuna İlişkin Dört Yazı (II)
>üç
convenientia
Veni, vidi, vici’den hatırlayabileceğiniz, ilk fiil yani venire, “gelmek” anlamında olup ondan türeyen veniens “gelen” anlamındaki sıfat-fiil (participium) olur. Latincenin kültür mirasından beslenen batı dillerinde con– öneki “bir araya gelme” manasını, eklendiği söz konusu fiile verdiğine göre, con–venientia da kaçınılmaz olarak “bir araya gelme” durumunu göstermek durumundadır. Fr. convenance, İng. convenience, İsp. conveniencia, İt. convenienza, Por. conveniência.
Zaten Cicero,
De Finibus 3.21’de Yunancadaki
homologia‘nın Latincesi olarak başlıktaki ifadeyi belirlerken faklılıkların bir araya gelebiliyor oluşundan kaynaklanan “uyum”a dikkat çekiyordu. Burada bir düzeni görme telâşı var aslında. Düzen, düzülenin belası anlamında değil; İngilizcedeki
order, bizdeki sistemlilikten beslenen işleyiş. Bir ortamda, belli ölçütlere göre, belli bir işleyiş söz konusuysa; o ortamda iştirakçiler
convenientia durumuna geçmiş olurlar, yani bir araya gelmiş, belirlenmiş ölçütleri işlevsel kılmış olurlar. Bu da ölçütlerin nasıl ve neye göre belirlendiğine bağlı olarak anlam kazanır. Örneğin birbirini öldürmek için savaş meydanında toplanmış iki ordu da
convenienta‘nın iştirakçileri, tek tek
veniens‘leri olarak görülebilir. Çünkü ölçütün kendisi, savaşmaya ilişkindir.
Böyle olmasaydı, durumun adı savaş, iştirakçilerin adı ordu olmazdı (başka bir şey olurdu, ama mutlaka olurdu; o hâlde “olan”, mutlaka olandır. Olana direnmek, başka bir olan yaratma amacını taşır.). O hâlde convenientia, ölçütsüz, kendi başına olumlu ya da olumsuz mana içeremez. Çünkü onun gösterdiği durumun kendisi, ölçütler olmadan bir anlam ifade etmiyor.
“Düzensizliğin düzeni“, “dinsizliğin dini“, “kalabalıkların yalnızlığı“, “okumuşların cahilliği” vb. paradoksal durumlar aslında hep başlıktaki bir araya geliş anlamının kaçınılmaz neticesi olmak durumundadır. Bu, ekşi sözlük’te de geçerlidir. İştirakçiler sanki “kendinde iyi/olumlu” bir ortama ayak basmışçasına, “iyi son”la bitecek bir filmin oyuncusu olma garantisini almışçasına durumdaki çürüme görüntüsünün bizzat yapının bozulmuş olmasından kaynaklandığını düşünebiliyor.
Oysa burada bir araya gelenler, bizzat bir araya gelişin doğasından ötürü ortaya olumlu bir ürün vermeye yazgılı değildiler. İnsan kere uygunsuzluğun baş gösterdiği bir ortamda, tutup “ekşi sözlük’teki uygunsuz başlıklar” tespitine hazine muamelesi yapmak söz konusu yapının “kendinde iyi” bir amaca dönük olduğunu düşünmeyi gerektiriyor. Şaşmamak gerek ortaya çıkan sonuca, çünkü insan bulunduğu ortamı karıştırmaya yatkındır. Ondan, Amazondaki bir gergedan uyumunu beklemeniz burayı orman kılmasa da sizi hayvanlaştıracaktır. ekşi sözlük bir orman değildir.
“Mutabakat” diye de çevirebiliriz convenientia‘yı. Tamam da, neyin üzerinde mutabakat? Ya mutabakatsızlığın üzerinde mutabakatsa? Ya mutabakatsızlığa övgü mahiyetinde, kendimizi daha mutabık hissediyorsak? Ya bunca mutabık olunamayan her başlık, kendi başına değilse de, bir bütün olarak anlamlı bir mutabakatı oluşturuyorsa? “Orman gibiyim bugün bana elleşme” diyen partnerin iştirak ruhunu anımsadım. Kimisi de orman gibiliği sever, hairy‘liğe anlam yükler. O da, orada mutabık olmuş, kılınmış. Bir şeyler, birtakım içsel kompleksler (küçükken annesini çıplak görmüş olabilir, hatırlamıyor oluşu, olayın yokluğunu göstermez), takıntılar onu orman gibiye çekmiş. Partneri için bu durum bir itiş anlamını taşıyorken, o orman gibiyi aksine çekiş gücü olarak görmüş. Baltası elinde, ormana girip sıhhat bulmak istemiş. Doğanın pınarına, kaynağına ilişip, onun koynunda ısınmak, belki muson yağmuru altında ıslanmak istemiş. Herkes kendi mutabıklığından asılıyorsa, uyumu ancak kendi içimizde arasak iyi ederiz.
Saramago, Todos os Nomes‘te “Âlim onu süsleyen itidâlle âlimdir” deyişini anımsatıyor, Don Jose’nin durumundan bahsederken; sözlük yazarı da öyle olmalı.
Bu yazımın ilk kaynağı:
******
dört
deformasyon – sonuç
2010 senesi daha şimdiden, benim açımdan iyi ekşi sözlük entirileri yaptı. Bozulmaya ilişkin şu üç entirinin yeterli olduğunu düşünüyordum:
#17756615 –
#17818362 –
#17833743 . Ama bir dördüncü entiriye ihtiyaç olduğunu gördüm. Bu entiriyle birlikte
quadrilogy tamamlanmış olacak, sonra ormana döneceğim.
Kavramları birer yansıtıcı gibi algılamadan, yansıtılanın doğasını çözemeyiz. yansıtılanı, yansıtıcıya yamama hatasına çoğu kere düşülüyor. Bundan sıyrılmış, kendi içinde tutarlı bir ekşi sözlük analizi olsun.
Con-venientia‘da olduğu gibi de-formasyon‘da da bir önek ve esas ifade bileşimi var. De– öneki, eklemlendiği esas yapının çöktüğünü, çürüdüğünü, bozulduğunu gösterir. Constructio yani yapı, başına de– önekini aldığına yapının çökertilmesi anlamını verir: Yapısöküm. Burası tam yeri değil ama excursus olsun, ben buradaki soyut anlamlılıktan ötürü deconstruction‘ın yapısöküm şeklinde çevrilmesine karşıyım; zira “söküm” kendi içinde bir sökücüye ihtiyaç duyar. Elinde buz sökücüyle buzu söken adama duyulan ihtiyaç, söz konusu sökme eylemini özneye içkin kılar. Oysa deconstruction kendi içinde, kendi başına çökme anlamını taşır. Latinceden beslenen batı dillerinde de– öneki “aşağı”lığı verir. “De monte” dediğiniz zaman, “tepeden aşağı” indiğinizi dile getirmiş olursunuz. Bu yüzden de–esse fiili esse, esse fiilinden kaynaklanan “olma” durumunun aşağıya doğru değer yitimi yani “yoksun”luk anlamını taşır. Olma’yı yok eden bir özneye ihtiyaç yoktur, o kendi içinde yoksundur. O hâlde deconstruction‘da da yapı-çökmesi söz konusudur, çökerteni ikinci plana alabiliriz.
Her ne kadar “burası tam yeri değil” desem de, yukarıdaki açıklamam
deformasyon kavramına ve ekşi sözlük’teki bozulmaya ilişkin -benim açımdan- ufuk açıcı bir giriş oldu. Zira ekşi sözlük’te bir deformasyon olduğunu düşünsek bile (“bile” diyorum çünkü ben buna inanmıyorum, birazdan gerekçemi açıklayacağım) bu deformasyonun öznelerinin olduğunu kabul etmemize gerek yoktur. “Şu şu kişiler ekşi sözlük’ü deforme etti” çıkarımından ziyade, “ekşi sözlük deforme oldu” çıkarımı daha tutarlı olur. Çünkü ekşi sözlük’ün bozulmasına ilişkin homojen bir yazarlar grubundan bahsedemiyoruz; bunun yanında ekşi sözlük’ü bu
de-forme sürecinden evvel forme eden bir yazarlar grubu da belirleyemiyoruz. “Şu şu yazarlar ekşi sözlük’ü var etti” çıkarımına başından beri karşıyım, seneler evvel bu konuda klavye oynattım ama takdiriniz, bulmam mümkün değil. Ekşi sözlük kendi kendine form kazanmış olmalıdır; tabiî illa ki bir formu varsa. Ama dediğim gibi, ben böyle bir form olduğuna inanmadığım için,
de-forme sürecinin de tıpkı ekşi sözlük’ün kendisi gibi sanal bir fikir olduğunu düşünüyorum. Şimdi buna geleyim.
ekşi sözlük bir uni-form (tek-biçimli) olmadığı gibi, multi-form da (çok-biçimli) değildir. Aslına bakarsak, ekşi sözlük herhangi bir formülü bulunan bir formülasyonun ürünü değildir. 6 sene boyunca bir kere bile herhangi bir konuda, bir sözlük yöneticisinin müdahalesiyle karşılaşmadığıma göre ve bu durum, tüm sözlük yazarları için geçerli olduğuna göre, herkes sözlüğün varlığına zarar getirmeyecek ölçüde özgürce yazmaya bırakılmış olmalıdır. O hâlde böyle kaotik bir yapıda tek veya çok biçimli (ki bu “çok”un da bir sınırı olabilir) bir yapıdan söz edemeyiz. Bu quadrilogy’nin ilk entirisinde bahsettiğim gibi, özellikle de “kayıtlı okur” alımı ekşi sözlük’teki nicelik ve nitelik belirsizliğini had safhaya çıkardı. Böylece her an, kaç aynı veya farklı kişinin kaç ekşi sözlük kimliği edindiği bilinemez oldu. Bir nicki kaç farklı kişinin kullandığı veyahut bir kişinin kaç farklı nick kullandığı bilinemediğinden ve kayıtlı okurların önce çaylak, sonra yazar olabilirliği tümüyle yönetimin insafına bırakıldığından, sözlüğe yapılan katkıların niceliği ve niteliği tam olarak belirlenemez. Bu durumda, zaten başından beri tek bir formülle boy göstermemiş olan sözlük, daha da ucu belirsiz bir sürece girmiş olur. Ben bu kaçınılmaz sona varan süreci, tekli veya çoklu bir form olmadığından ötürü, de-formasyon olarak göremiyorum.
Formasyonu kayık bir düzende, ki quadrilogy’nin üçüncü entirisine bakınız, sözlük kendine has bir işleyişi convenientia olarak kabullenmiş olabilir. Burada illa bir de-formasyon aranacaksa, söz konusu kaotik ortama indirilen darbelerin (varsa böyle bir şey) doğasına bakılması taraftarıyım. Peki, sözlüğün anı anına tutmayan kaotik yapısına bir halel geldi mi? Bir yerde bu durumu, söz konusu kaotik yapının bozulmamış olmasına da yorabiliriz. Yani tam aksi yönde bir karar verebiliriz. De-kaotik bir süreç olsa dahi, bu, ekşi sözlük için kaotikliğin devamı veyahut daha da güçlenmesi olarak değerlendirilebilir.
Bu yersiz hengamede bir şeyin es geçildiğini düşünüyorum. Henüz bunu başka bir entiride okuyamadım, tespit benimmiş gibi duruyor; ama benden önce başkası da söylemişse, bana bildirsin buraya not düşeyim. Bir bozulma olsa dahi, bu, sadece sol frame’le alâkalıdır. Bir an düşünün: sol frame kapatıldı. ne olacak? Ekşi sözlük düzelmiş mi olacak? Zaten herkesin her yazıyı yazabildiği ve her yazıyı okuyabildiği bir ortamda, hem de yazı yazma yetkisi olan yazarların, sözlüğü bırakıp onu protesto etmesi en iyimser yorumla, sol frame’in bok yemesidir. Sol frame’i görmezden gelene, ekşi sözlük diye bir şey yoktur, o hâlde. Sol frame’in sözlüğe kattığı dinamizmi yadsımamakla birlikte, ana frame’in içerdiği anlama da dikkat çekmek isterim. Zira
de–
formasyon olsa dahi; bu, asıl metnin bulunduğu ana frame’i etkilemez. Çünkü her okur gibi, her yazarın da ana frame’i istediği gibi belirleme, doldurma hakkı sadece kendisinde saklıdır.
ekşi sözlük kendi kaotikliğine yaraşır bir biçimde, belli kalıpların dikte ettiği formasyon çeşitlemelerini geri püskürterek kendini sağlamlaştırıyor. Şu durumda sözlüğe reklam vermeyi reddeden firmalar olursa, bu da, onların bok yemesi olur ancak. Tuttuğunuzda kontrol edemeyeceğiniz halatı bırakıp, kontrol edebileceğiniz halata sarılın. Yoksa herkesten ve her şeyden önce, kendinizin maskarası olursunuz. iİsan kendi de-formasyonunu göremediği için, önlemini alamaz. Siz sanal kişiliğiniz için alın.
Bu yazımın ilk kaynağı:
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...