Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Savaş sonsuz bir gerçektir

Kendime bakmadan genele yayamam, kendimden taşmadan genele uzanamam. “Barış sonsuz bir hayaldir” önermesinin içine serpiştirdiğim bir tohum vardı, “savaş tohumu” – “paraçalanma sürecine alışma, dahası artık bunu hakikatin kendisi olarak kabul etme zorunluluğunun tohumu”.

Başka çıkar yolu yoksa insan için en güzel uyuşma tutumu “kabullenme”dir haliyle; uyuşan zihin daha sonra kendisini doğanın uyuşuk gerçeklerine yedirmeye başlar. Savaş olayı da bunlardan biri. Doğada çatışkılar, parçalanmalar, birbirinin içine geçmeler, birbirinden yeni üretimler çıkarmalar, yok oluyor gibi görünüp aslında irili ufaklı başka bir maddenin altından göstermeler vs. görülür. Bunların hepsi hem savaş hem de barış sayesinde olur. Barış bir cinayet sonrası şaşkınlığı gibi çöker insanların üstüne, savaş ise alışkanlığın verdiği pislik bir duyguyla kabullenilir.

Bu yüzden doğadaki ve doğasındaki parçalanışların dünyanın sonu/sonları olmadığı aksine yaşıyor olma sürecinin kanıtı olduğu insanın kafasına çivi gibi çakılır. Öyle bir çakılma hali ki bu, farkına varmadığınız sürece yoktur. Ben şu an bilmem ne coğrafyasında, bilmem ne ormanında bir aslanın sansarla mücadelesine yok gözüyle bakarım. Çünkü doğuşum doğaya değil, kültürel doğamadır. Ölümüm de öyle olacak, kültürel kabullerimin beni taşıdığı yerde öleceğim. Bilmem ne coğrafyasında bilmem ne ormanında ne aslan ne de sansar için bir ibretlik vaka olacağım; ama bu yaşanıyor oluşun kanıtı olacaktır, savaşa meyleden çatışkılar ve kesişmeler sansarı, aslanı ve beni aynı düzlemde tutmayacak ama bir bütün olarak hepimizi anlamlı kılacaktır.

Manfred Franz Boemeke, Roger Chickering, Stig Förster bir kitap yazmış, adı da “Anticipating Total War: the German and American Experiences, 1871-1914” (Cambridge, 1999). orada şöyle bir alıntı yapılıyor:

“The call ‘lay down your weapons!’ is drowned up by the trumpet of war and the far-reaching thunder of cannon; eternal peace is a lovely fairy tale from a strange and remote world; among the peoples of this earth, war is reality.” (p.205)

“‘Silahlarınızı indirin!’ çağrısı, savaş trompeti ve uzaklara kadar ulaşan top sesleriyle bastırılır; ebedi barış, bize yabancı ve uzak olan bir dünyadan hoş bir peri masalıdır; bu yeryüzünün halkları arasında savaş bir gerçekliktir.”

İnsanlar arasında bunun böyle olmasını tek başına, şahıs olarak isteyecek olan yoktur, varsa da yoktur, yoksa da yoktur. Demek istediğim şu, velev ki bir insan evladı salt öldürmek veya salt savaşmak için yaşıyor olsun, onun için de huzur arayışının sonucu ve çözümü budur. Şahıs olarak istediği şey -dışarıdan göründüğü gibi değil- savaşın kendisi değildir, savaşımdan elde edeceği huzurdur. En başta söylediğim gibi “başka çıkar yolu yoksa insan için en güzel uyuşma tutumu ‘kabullenme’dir haliyle”; hatta pembeyi veya açık renkleri değil de siyahı, karanlığı hatta hiç olmamayı, yokluğu tercih edebilecek kadar uyuşabiliyor insan. Ondaki uyuşma haliyle kendisi için en büyük kabullenme oluyor. dışarıdan bakıldığında bir cani, bir ölüm makinesi, bir toplum anarşisti, bir persona non grata, bir pislik, bir hödük olarak görülebilir. Simone Weil kötülüğü sınırsızlık olarak görüyor ama sonsuzluk olmadığını da ekliyordu. Buradaki diğerlerine göre pislik olan savaşçı adamın da sınırsızlığında derdine deva olacak huzuru arama çabası vardır. Aslına bakarsanız bunu her düşünceye yedirebilirsiniz; hoşunuza giden/gitmeyen her kabulün huzur arayışı çerçevesinde bir uyuşma olduğunu kabullenebilirsiniz. Hoşumuza gitmeyenlerle hep bir arada yaşadığımıza hatta bazen irili ufaklı savaşlara girişmek durumunda kaldığımıza göre o halde her birini de makul karşılayabiliriz.

S. Weil dedik, devam edelim: “Kötülüğün bozduğu şey iyilik değildir, çünkü iyilik bozulamaz; ancak alçalmış bir iyilik bozulabilir.” (la pesanteur et la grâce) Bana kalırsa sonsuz barış arayanlarda da “iyilik” bir summum bonum yani “en üst iyi” değildir. Eski felsefe okullarında, örneğin Stoa’da veya Epikuros’ta summum bonum olarak ahlak’ın, erdem’in, şan’ın veya sadakat’ın ön plana çıkarılması gerektiğine dair tartışmaları okumuşuzdur; bu “en üst iyi nedir?” arayışının doğal sonucudur. Aynı arayış arzusunu şu savaş-barış temeline yedirelim; insan için en üst iyinin barış olduğunu düşünürsek ona ulaşabilmek için “en üst iyisi” barış olmayan birilerinin bize ayak diremelerinden rahatsız olup en azından onlara acımasızlık yapmak durumunda kalırız. Sonsuz iyilik için (ki sonsuz iyilik bizim için, bizden çıkandır; bir başkası için geçerli olmayabilir) tek bir kötülük yapmak bile bana kalırsa S. Weil’in dediği gibi onun “alçalmış bir iyilik”ten bozulduğunu gösterir. Sonsuz barış hali tanrısaldır, cennete yakışır, cennetin alçalmamış aksine sonsuza dek yüceltilmiş bir iyilik mekanı olduğunu anımsayın; bu ütopik kabulü yeryüzünde oluşturabilmek mümkün müdür? insanlar bunu yeryüzünde kurabilecek kadar yetkin olabilseydi, defectus defector‘luktan yani eksikliğine bakmadan başkaldırır niteliğinden mustarip olmasaydı cennet ve tanrı figürlerini tasarlamak durumunda kalmazdı.

En temelde düşünebildiği, sorgulayabildiği için insan sonsuz barıştan da sıkılabilecek yapıdadır. Barış uğruna birilerini öldürmek zorunda kalması da onun çözülemeyenidir, çözümsüzlüğün olduğu yerde barış olmaz.

Reklam

One comment on “Savaş sonsuz bir gerçektir

  1. Geri bildirim: Barış sonsuz bir hayaldir « jimi the kewl resmi blog! (C. Cengiz Çevik)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bilgi

This entry was posted on 13/10/2008 by in Felsefe - bilim and tagged , , , , , , , , , , .
%d blogcu bunu beğendi: