Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Hiroşima ve Nagazaki’de gerçekleşenleri de değerlendiren yine, o olayları gören, bilen yani bilincinde olan insanlar. farkındalık antenleri işleyen, bombalar atılmazdan evvel belki de hiç kimsenin hesaplayamayacağı acıları yaşanmışlık sayesinde bilenler onlar. Yani yine kendilerinden “aşkın” ve “taşkın” olayları yorumlayanlar… Bana kalırsa Cicero’nun De Finibus Bonorum et Malorum‘daki gibi iyinin ve kötünün sınırları belli ölçütlerle belirlenemez. Mutlak ölçüler için bazı eleklerimiz var; örneğin din gibi, salt ölümler ve çekilen acılardan hareketle iyi ve kötü tanımı yapamıyoruz yine de. Çünkü dinin denklemine ters bu, önemli olan hayatı manalı kılmaktır. Yoksa aksini düşünen ‘insanlara, sinir ve dolayısıyla “acı çekme” özelliğimiz olmasaydı, tanrı bizim bizim bedensel veyahut ruhsal açıdan çürümeye meylettiğimizi, bozulmaya yöneldiğimizi bize nasıl aktarabilirdi?’ Çıkarımı mantıksız gelirdi. Oysa bu mantıklıdır, tabi her mantıklı çıkarım da doğru demek değildir. Ha o noktada bu sefer “doğru nedir”, problemi kendini gösteriyor. “Her doğru aslında bir eğridir” nietzsche bunu söylerken zerdüşt’te, iyinin ve kötünün ötesi’ne yönlendiriyordu bizi. Her neyse, en nihayetinde zihin kadar “iyi”, zihin kadar “kötü” olduğunu düşünüyorum. Ölçüm yapabilmemiz için eleklerimiz var ancak onlar olmadan doğuştan getirdiğimiz iyi diye bir şey var mı? Mesela acıkınca ağlamak, kötü müdür bir bebek için? Veya altına yapmış bebek bundan rahatsız olur ve hiçbir moral eleği olmadan salt çektiği acıdan ötürü durumu kötü olarak kabullenir, ancak dediğim gibi bu kabullenmede adlandırma tümüyle bize ait. Yoksa trafik kazasında kocunu bacağını yitirmiş olup da, teselliyi dinde, sanatta, ne bileyim başka bir şeyde bulan insanlarda bir an önce ölme arzusunun neden gelişmediğini çözemeyiz.
Bireyin kendisiyle barışabilmesi, toplumun huzurlu olabilmesi için birileri bizim yerimize “iyi” ve “kötü” sınırları çiziyor, bu hep böyle olmuştur. Din ve devlet en güçlü örgütlenmeleri oluşturur, belki ileride başka güçler olur bilmiyorum ama yukarıda da dediğim gibi kendisinden sonra ne olduğunu bilmediğimiz ölümü ve acı çekmeyi bile iyiye yorabilenler var, onlar yaşadığı süre iyi yanı olmayan olay da olmayacaktır. Kuğu/@jimi the kewl entirimde yazdım, Platon’a göre kuğular bile öleceklerini hissettiklerinde, tanrıları Apollon’a varacakları için sevinçle şakırmış, bunu düşünebiliyor olmak bile yeterli aslında. Ama şüpheye devam.