Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
ÜÇ BEŞ DOST ZEKÂDAN BİRİ
Aziz ilhan,
Her kitap, meçhule yollanan bir mektup, meçhule yani adresi olmayana. Bazan bir S.O.S., bazan bir aşk mektubu, bazan yıldızlara atılan kement, fakat daima bir çoğalmak, bir yalnızlıktan kurtulmak arzusu. Sanat, bu manada, yeni bir dünya yaratmak cehdidir, daha doğrusu Tanrı’nın murdar, rezil, pespaye dünyasını dostlarla doldurmak cehdi. Önce “Hangi Sol’unuzu okudum. İbareler bıçak gibi saplandı şuuruma. İntihalarımı mektuplaştırdım. Mektup yıllarca çekmecemde çile doldurduktan sonra idam edildi. Sonra, “Hangi Batı” ile tanıştım. Çok sevdim kitabınızı. Kendi acılarım, kendi inkisarlarım, kendi ümitlerim dile gelmişti. Bu defa daha az çekingen davrandım: ihtisaslarımı makaleleştirdim. Yazım bir sohbete davetti, bir sohbete davet, daha doğrusu bir nevi sevgi taarruzu. Aylarca cevap bekledim. Sonra, “Bıçağın Ucu”nu okudum. Sonra “Kurtlar Sofrası”nı. Yaşadığımdan haberdar değil miydiniz acaba? Oysa, düşüncelerimiz arasında büyük yakınlıklar vardı. Ve bütün uçarılığınıza, dil konusundaki aşırı tutumunuza rağmen yazılarını beğenerek okuduğum birkaç Türk yazarından biriydiniz. “Hangi Batı”, Türk Edebiyatı’nda yayınlanmıştı, değiştirmeden kitabıma aldım. Hisar, Türk Edebiyatı, Hareket, yazılarıma sayfalarım açmak nezaketini gösteren üç dergi. Her üçünde de Fildişi Kulemdeyim. Aramızdaki ortak bağ, tahammül ve tesamuh. 64’de Hint Edebiyatı’nı yayınladım (Dönem yayınları). Okuyucusunu bulamayan bedbaht bir kitap. Irreel bir Hint ve rüyada görülen bir edebiyat. Bir kelimeyle, kendi vecdimi, kendi rüyalarımı armağan ettim Hind’e. Sonra, Saint-Simon’u yazdım (Çan yayınları). Nihayet, Bu Ülke ve Ümrandan Uygarlığa (Ötüken yayınları). Bu mustarip, bu bedbaht, bu kasvetli yazıları ganglarından sıyıracak ve ihtiyar Rabelais’nin dediği gibi kemiği kırıp iliği bulacak üç-beş dost zekadan birisisiniz. Daha yakından tanışmak arzusuyla ve gözlerinizden öperek.
19 Temmuz 1974
MÜNZEVÎ BİR FİKİR ADAMININ TRAJEDİSİ
Sevgili İlhan
Mektubuna çok sevindim. En basit muaşeret adabının küremizden göç ettiği bir devirde, sahici bir insana raslamak, senin tabirinle “yüreklendirici”. Nezaketini kötüye kullanma pahasına da olsa, uzattığın eli avuçlarımda biraz daha tutacak, sohbeti birkaç satır daha uzatacağım.
1) “Bizim kuşağın toplumcuları arasında Cemil Meriç adının özel bir yeri vardır ki, ben ya İslah kabul etmez bir santimantal, ya da içi dışı bir adam olduğumdan, yıllar geçse de seni hep o yerde muhafaza ettim…” diyorsun. Teşekkür ederim. Yalnız bu iltifatına ne kadar layık olduğumu bilemiyorum. Yıllar, içimdeki büyük sevgiyi -büyük coşkunluğu diyecektim- küllendiremedi. Ama biraz daha reybî, biraz daha karamsar oldum. İhtiyarladım mı acaba? Dialoga daima açık, dostluğa ebediyen susuzum. Bir kelimeyle “ıslah kabul etmez bir santimantal” veya “içi dışı bir adam” olarak vasıflandırdığın Attila İlhan’ın bir nüshay-ı saniyesi de benim. Toplumcu muyum, elbette. Fakat itiraf ederim ki kelime benim için eski şiiriyetini kaybetti. Daha doğrusu hudutları meçhul, muhtevası kaypak bir mefhum olarak görüyorum toplumculuğu. Belki gençliğimin dünyası ile temasımı kaybettiğim için. Karanlıktayım ve tedirginim.
2) Yazılarını daima büyük bir muhabbetle okudum. Onlarda egzotik meyvelerin tadı var. Bizim iklimin meyveleri değil desem, haksızlık etmiş olurum, ama yine de lezzetleri başka: daha baş döndürücü, daha üsareli. Âdem’i cennetten kovduran mahiyeti meçhul meyveye daha yakın. Şimdilik aramızdaki tek ihtilaf kelimeler konusunda. Kurum Türkçesine senden başka hiç kimsede tahammül edemiyorum. Bu bahisde ve yalnız bu bahisde mutaassıbım. Hemen kaydedeyim ki “Kurtlar Sofrası” nın dili tam gönlüme göre. Üsluptan söz etmiyorum. Üslup daima sensin. Deli-dolu, candan ve ısırıcı. Derbederliği içinde mükemmel.
3) Kitaplarımı okumanı mutlaka isterim. Samimiyet ve zekâsına saygı duyduğum birkaç insandan birisin. Kendimi senin aynanda görmek, yani senin ölçülerinle değerlendirilmek beni çok memnun eder.
4) Sağcı dergi ve yayınevleriyle çalışmama gelince: bu yolu ben seçmedim. Solun kadirnaşinas davranışı beni ister istemez “gerici”lerin kucağına değil, yanına itti. Bu yakınlığın fikrî iffetim için bir tehlike teşkil etmediğini kitaplarımı okuyunca görürsün. Yalnızım ve yazdıklarım hiçbir yankı uyandırmıyor dostlar arasında. Aldanıp aldanmadığımı nasıl anlayabilirim?
Sana bir Hint ile bir Saint-Simon yolluyorum. Yani soyunuyorum önünde. Ben bu merhalelerden geçtim. Münzevî bir fikir adamının trajedisi bu. Nasıl bitecek bilinmez.
“Hangi Batı”da en imrendiğim parçalardan biri Tanrıkut’la konuşmaların. Tanışsak, o günleri yeniden yaşayamaz mıyız? İnsan öylesine azalıyor ki dünyada…
Sevgilerle.
Cemil Meriç
Göztepe, Tütüncü Mehmed Efendi Cad. 2/4 İstanbul