Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

(7) Thales Üzerine Dersler (D10-D11) “Her şey tanrılarla doludur”

Merhaba değerli dostlar,

Thales Üzerine Dersler’in yedincisine başlıyoruz. Doktrin fragmanlarını bitiriyoruz.

Böylece «Thales üzerine dersler» başlıklı bu seride Thales’in biyografi ve doktrin fragmanlarını tamamlamış olacağız. Başka deyişle derslerimiz bitmiş olacak, artık Thales, Fragmanlar çevirimin çıkmasını bekleyeceğiz.

Thales’in salt fizik doktrinini içeren fragmanlardan sonra bugün her şey tanrılarla doludur diye özet diyebileceğimiz önemli bir fragmanı gündeme getireceğiz.

Temel kaynağımız yine Aristoteles!

Aristoteles’in De anima yani Ruh üzerine adlı eserinin 411a7-8 bölümünde şöyle deniyor:

«Thales ôêthê panta plêrê thôn einai.»

«Thales her şeyin tanrılarla dolu olduğunu düşündü/inandı.»

Bu ne demek? Bugüne dek Yunan felsefe tarihini thales’le başlatanlar yaygınlıkla onun mitolojik bir anlatıya son verdiğini ve olayları tanrısal unsurlarla ve tanrılarla değil doğa unsurlarıyla ve doğayla açıkladığı, felsefeyi bu şekilde başlattığı ve bu yüzden ona doğa filozofu dendiği türünden açıklamalar yapmışlardır. Ama burada Thales’in her şeyin tavırlarla dolu olduğunu düşündüğü bilgisi var.

Bu bir çelişki midir?

Bu fragmanı yorumlayabilmek için Aristoteles’in burada ne dediğine bakmamız lazım.

Daha önce de defalarca tanesin doktrini ile ilgili temel kaynağımızın Aristoteles olduğunu ve ondan sonraki aktarımların büyük ölçüde ona dayandığını söylemiştim, Thales fragmanlar çevirimde yer alan açıklamalarda bunu açıkça ortaya koymaya çalıştım, yeri gelince okuyacaksınız, ne yazık ki Thales’in fikirlerini onun kendi eserlerinden öğrenmiyoruz, çok sonra yaşamış olan Aristoteles’in ve diğer yazarların eserlerindeki gündemlere ait aktarımlardan öğreniyoruz. Bu yüzden buradaki görüşü de Aristoteles’in bağlamına gitmeden anlamamız mümkün değildir, bu yüzden Guthrie de Sokrates öncesi Yunan felsefe tarihini anlatırken Thales’le ilgili olarak Aristoteles’in otoritesinden bağımsız konuşamayacağımızı söyler.

Peki, Aristoteles burada ne diyor?

Aslında bu fragman bu haliyle yetersiz.

Laks-Most koleksiyonunda Alımlanma fragmanları bölümünde R34a’da bu aktarım öncesiyle birlikte paylaşılmıştır. Dolayısıyla R34a’dan hareketle bir değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.

Bir ara söz olarak acaba Laks ve Most bunu neden yaptı?

R34a onların koleksiyonunda «Aristoteles’in Thales’in Argümanlarını yeniden düzenlemesi ve eleştirmesi» alt başlığı altında yer alıyor ama zaten D10 da bu minvalde değerlendirilebilir, zira onun kaynağı da Aristoteles’ten başkası değil. Her neyse. Bu konuyu burada bırakıyorum.

R34a’da Aristoteles, bazı insanların görüşünü aktarır. Onlara göre Ruh «Bütün»e karışmış haldedir, Laks-Most’unR34a’yı bir rekonstrüksiyon fragmanı olarak değerlendirmesinin nedeni olarak, «belki de bu yüzden» diyor Aristoteles, «Thales her şeyin tanrılarla dolu olduğunu düşündü».

Başka deyişle R34a’dan öğrendiğimize göre Thales’in her şeyin tanrılarla dolu olduğunu düşünmesinin nedeni ruhun bütüne yani evrene karışmış olması olabilir.

Her şeyin tanrılarla dolu olup olmadığını düşünürken yeni bir kavramla karşılaştık, o da ruhtur. D11a ve b fragmanlarında Thales’in ruh anlayışını yansıtan aktarımlar var. Onlardan bahsedeceğiz ama önce «her şey tanrılarla doludur» sözünün başka fragmanlarda geçip geçmediğine bakalım.

R34b’de Diogenes Laertios 1.27’den bir cümlenin bir bölümü alınmış.

Burada Thales’in «evrenin canlı ve daimonlarla dolu olduğuna» inandığı söylenir.

Bu fragmanda sadece «evrenin canlı ve daimonlarla dolu olduğuna» yazıyor, eksik bir cümle.

ἔμψυχος  (empsykhos): canlı, nefes alıp veren, yaşamsal enerjiyle dolu olan

δαίμων (daimôn): tanrı, tanrıça, tanrısal varlık, bireylerin kaderlerini yöneten irade, tanrıların aşağısında olan ruhsal veya yarı tanrısal varlık, iyi cin

Bu kavramlar önemli, özellikle de D11a ve b fragmanlarında daha da önem kazanacaklar.

Laks-Most koleksiyonunda «her şeyin tanrılarla dolu olduğu» bilgisini içeren başka bir fragman yok.

Ancak Wöhrle-McKirahan koleksiyonunda Th 302’de Aristoteles’in De anima’sındaki bilgi tekrar eder: Özetle söylersek Ruh her şeye karışmıştır, yani tüm evrene nüfuz etmiştir, evrenin her bir parçası canlıdır. Belki de bu yüzden Thales her şeyin tanrılarla dolu olduğuna inanmıştır. Bu fragmanın kaynağı MS 4. yüzyılda yaşamış olan Themistius’tur, Paphlagonia doğumludur yani Çankırı ve Konstantinopolis’te yani İstanbul’da ölmüştür. Kendisi bizim hemşerimiz.

Bu fragman Aristoteles’in aktarımını bire bir tekrar ediyor, bu yüzden Aristotelesçi geleneğe ait bir bilgi olarak görülebilir.

Wöhrle-McKirahan koleksiyonundaki Th 340 fragmanında, ki bu Stobaeus, Anthologia 1.1.29b kaynaklı bir fragman. Burada Thales’in iki önemli görüşüne yer veriliyor: 

1) Tanrı evrenin zihnidir, yani noos’udur. (Sarı)

2) Her şey yani evren canlıdır ve daimonlarla doludur. (Kırmızı)

Fragmanın geri kalanında ise harekete neden olan «tanrısal gücün» temel unsur olarak neme nüfuz ettiği söylenir. Nemin kendisinde tanrısal bir «dynamis» vardır.

δύναμις «etkin güç», yani Latincedeki vis.

Anaksimandros ve onun ardından gidenler için dynamis, aslında ayrı olarak var olan bir doğal unsurdur, Platon’la birlikte etkin bir niteliğe dönüşür, Aristoteles sonrası felsefede ise dynamis, aither gezegenlerinde ya da hava içerisinde oturan ve daimonlarla birleştirilen çok sayıdaki ara hareket ettirici ve akıl sahibi varlık olarak düşünülmüştür. Hatta Philon, daimonları melekler olarak düşünmüş ve dynamis’le eşlemiştir.

Thales’in «her şey tanrılarla doludur» varsayımını içeren diğer iki fragman da yine Aristoteles’in De anima yani Ruh üzerine adlı eserine yapılan iki ayrı yorumdan alınmıştır.

Birincisi WM Th 424 yani Simplikios’un yorumu.

İkincisi WM Th 443 yani Iohannes Philoponos yorumu.

Birincisinde Simplikios, hiç şüphe yok ki, diyor, her şey tanrıya doludur, o tanrı ki, her şeyi yaratmış, tamamlamış ve sürdürmüştür. Ancak yazar Thales’in bunu kastetmediğini söylüyor, belki bile demediğini aktarıyor. Thales’in «her şey tanrılarla doludur» demesinin nedeni, Tanrı’nın her şeye karışmış olmasıdır. Oysa bu saçmadır Simplikios’a göre.

Başka deyişle Simplikios’a göre her şey tek Tanrı’yla doludur ama Tanrı onları yarattığı için bu böyledir. Thales ise tanrıların her şeye maddî bir unsur gibi nüfuz ettiğini düşünmektedir.

Th 443’e bakarsak, Aristoteles’in aktardığı bir görüş olarak, bazıları ruhun her bir cisme nüfuz ettiğini, bu yüzden her şeyin canlı bir cisim olduğunu düşünmüştür. Thales de böyle bir düşünceye dayanarak her şeyin tanrılarla dolu olduğuna inanmıştır. Boyutsal bir unsur olarak ruhun kendisi bir tanrıdır veya tanrısal unsurun bir parçasıdır, bu yüzden tanrısal olan şey her yerdedir. Bu Philoponos’un Aristoteles’in aktarımına ilişkin yorumudur.

Peki ne görmüş olduk?

1) Aristoteles’in De anima’daki aktarımı.

2) Aristoteles’in De anima’daki aktarımının yorumunu içeren Themistios, Simplikios ve Philoponos aktarımları

3) Diogenes Laertios ve Stobaeus, Anthologia’daki iki küçük aktarım.

Tüm malzememiz bu.

Tekrar başa dönelim, yani D10 ve R34a fragmanlarına.

Burada önemli bir noktaya temas etmek gerekir.

Platon da Yasalar 899b’de herhangi bir otoriteye atıfta bulunmadan her şeyin tanrılarla dolu olduğu fikrini paylaşmıştı. Her şeyin tanrılarla dolu olduğu sözü, bilgeliğiyle meşhur olan herhangi bir kişiye atfedilebilecek vecizelerden biridir. Örneğin Diogenes Laertios Herakleitos’un da «her şey ruhlarla ve canlılarla doludur» dediğini aktarır. Herakleitos’un öyküsünde bir gün kendisini ziyarete gelmişler ve onu ocağın yanında ısınırken görmüşler, Herakleitos konuklarına çekinmeyin demiş, «burada da tanrılar var». Bununla neyi kastettiği belli değildir.Ancak Guthrie’ye (78) göre Thales’in «her şey tanrılarla doludur» demesi, Yunanlardaki köklü canlıcılığın ya da doğaüstücülüğün bir kalıntısı olabilir.

Guthrie’ye göre Miletos’lu düşünürleri incelerken onlardaki kimi inançlar ile yaşadıkları dönemin genel düşünce iklimi arasında yakın bir benzerlik ortaya çıkar. Fark, ki bu önemli bir farkdır, Miletos’luların bu inançlara yaklaşımlarında, eleştirelliklerinde ve onları akla dayalı bütüncül bir tasarım içinde yerleştirmedeki kararlılıklarında yatar. Thales hakkındaki bu zayıf rivayet bile bize bu doğrultuda bir fikir veriyor.

 Guthrie şöyle devam ediyor: Thales öncelikle dünyanın tek tözden meydana geldiğini ileri sürdü. Dünyanın arkhe’si olmak için bu Tözün devinim ve değişim nedenini içermesi gerekir ve dolayısıyla bir Yunanın gözünde bu Tözün doğasında psykhe yani ruh olmalıdır: yaşam maddesi ya da ruh maddesidir bu.

Thales bu koşulu en iyi yerine getiren şeyin su ya da genelde nem olduğunu düşündü. Dolayısıyla su arkheydive bu sıfatla hem canlıydı hem de ölümsüzdü.

 Bu noktada Yunan zihni bir adım daha ileri gidiyor. Herhangi bir Yunana kendi deneyimine göre neyin ölümsüz olduğunu sorun, tek bir yanıt verecektir: Tanrı ya da tanrısal olan ölümsüzdür. Ebedi yaşam yalnızca tanrısal olanın özelliğidir. Bu yüzden Thales halk dininin insan biçimli tanrıların reddettiyse de, o dinin dilini muhafaza ederek özel bir anlamda bütün dünyanın tanrılarla dolu olduğunu söyledi. Guthrie haklı olabilir.

Başka deyişle altta yatan neden olarak su değişmeden kalıyorsa, ölümsüz demektir, tanrısal olandır ve her şey ondan geldiğine göre, onu halkın anlayabileceği dili kullanıp «tanrı» olarak adlandırmak yanlış olmaz.

Werner Jaeger, İlk Yunan Filozoflarında Tanrı Düşüncesi kitabında Thales’in bu sözünü onun manyetizma anlayışı çerçevesinde yorumlar, bu Laks-Most koleksiyonunda D11a-b fragmanlarına bakmamızı gerektiren bir yorum, çünkü o fragmanlarda manyetizma fikrini görüyoruz.

Jaeger’in güzel bir tespiti var, onu paylaşmak isterim:

Thales, her şeyin su’dan geldiği yönündeki sezgisini herhangi bir alegorik veya mitsel ifadeye başvurmaksızın dile getirir.

Bahsettiği su, deneyim dünyasının gözle görülür bir parçasıdır. Ne var ki, şeylerin kökenine ilişkin görüşü, onu teolojik yaradılış mitlerine çok yaklaştırır ya da bu mitlerle rekabete sevk eder.

Zira diyor Jaeger, teorisi tamamen fiziksel gibi görünmekle birlikte, Thales, besbelli ki onu aynı zamanda bizim metafizik diyebileceğimiz bir karaktere sahip bir şey olarak düşünmüştür. Bu olgu, Thales’in bize şifahen ulaşmış olan tek bir ifadesiyle kendini açığa vurur: Her şey tanrılarla doludur.

Jaeger, Thales’in mıknatıslarla ilgilenmiş olduğunu söyler.

Bu konuda temel kaynağımız D11a ve b fragmanlarıdır.

Jaeger’in yorumunu aktarmadan önce bu fragmanlarda ne söyleniyor, ona bakalım.

D11a’da Aristoteles’in De Anima 405a19-21’de bazı aktarımlardan söz ettiğini okuruz.

Buna göre Thales’in ruhu «hareket ettiren» bir şey olarak tanımladığı söylenir, zira taş yani mıknatısın bir ruhu varmış, demiri hareket ettirmesinin nedeni buymuş.

Başka deyişle, mıknatısın ruhu olduğunun kanıtı, demiri hareket ettirmesidir.

D11b ise Diogenes Laertios 1.24’ten alınmıştır. Burada Aristoteles ile Hippias’ın söylediğine göre, Thales cansız varlıklara da bir ruh atfetmiş, mıknatıs ve amberi de kanıt olarak göstermiş.

Laks-Most koleksiyonundaki bu iki fragman, Werner Jaeger’e şu yorumu yaptırır:

«Şayet böyleyse, yani Aristoteles’in anlattığı gibiyse, Thales manyetik çekimi cansız dünya denilen şeyin doğası hakkında bir genellemenin temellerinden biri olarak kullanmış olmalıdır. Buna bağlı olarak Thales’in her şey tanrılarla doludur demesi şu anlama gelir: Her şey, yaşayan gizemli güçlerle doludur; canlı ve cansız doğa arasındaki ayrımın gerçekte hiçbir dayanağı yoktur, zira her şeyin bir ruhu vardır. Dolayısıyla Thales manyetizmayla ilgili gözlemini, canlı bir şey olarak bütün gerçekliğin Birliği sonucuna varmasına yarayan bir öncül haline getirmiş olmalıdır…. Ancak Thales tanrılardan bahsetmesine rağmen, besbelli ki, tanrı sözcüğünü çoğunluğun kullandığı anlamdan farklı bir anlamda kullanmaktadır. Tanrıların doğası hakkındaki alışılmış anlayışın aksine, her şeyin tanrılarla dolu olduğunu ilan eder.

Thales bu ifadeyle, Homeros’ta okuduğumuz gökyüzünün veya Olympos’un sakinlerine işaret ediyor olamayacağı gibi, Yunanların yaratıcı inancının dağlarda ve nehirlerde, ağaçlarda ve pınarlar da tasavvur ettiği tanrılara da işaret ediyor olamaz. Thales’in tanrıları, dünyadan ellerini eteklerini çekmiş şekilde tenha ve ulaşılmaz bölgelerde oturmazlar, aksine her şey (yani aklımızın böylesine ciddiye aldığı aşina olduğumuz bütün bir dünya) tanrılarla ve onların gücünün etkisi ile doludur. Bu anlayış kendi paradoksundan da yoksun değildir, zira açıkça, bu etkilerin deneyimlenebileceğini, hatta yeni bir tarzda deneyimlenebileceğini varsayar. Bu anlayışa göre söz konusu etkiler, gözle görülebilen, elle tutulabilen şeyler olmalıdır. Deneyimlediğimiz haliyle dünyanın başlı başına yüce güçlerin hükmettiği bir sahne olduğunu anlamak için bu gerçekliğin içinde veya ötesinde içsel kişilikler aramamıza gerek yoktur artık. Dolayısıyla idrakimizi doğrudan önümüzde bulduğumuz şeylerle sınırladığımızda, tanrısal olanı terk etmek zorunda olmayız. Elbette, tek başına kendi kavrayışımız, halk inancının tanrıları konusunda bize yeterince kanıt sunmak da pek yeterli değildir; buna karşılık doğanın gerçekliğinin tecrübe edilmesi, tanrısal olan hakkında bize yeni bir bilgi kaynağı sağlar: tanrısal olan, dünyanın her yerinde, adeta kendi ellerimizle onu kavramamızı beklemektedir.» Werner Jaeger, İlk Yunan Filozoflarında Tanrı Düşüncesi kitabının 39-40. sayfalarında böyle diyor.

Yeni bir tanrı anlayışıyla karşı karşıyayız, ancak bu anlayış, eski halk inanışlarındaki tanrı ile bir uzlaşmayı gerektirmiyor, ama böyle bir uzlaşı aynı zamanda mümkündür. Zira geleneksel inanışlardaki tanrının aslında her şeye nüfuz eden ve her şeyin kendisinden geldiği doğal bir unsur olarak su olduğu söylenebilir, bu bir adlandırma meselesidir. İster tanrı de, ister su. Neticede theistik birtakım yaradılış öykülerine bağlı kalmaksızın, salt deist yani tanrıcı bir perspektifle Thales’in suyunu tanrı olarak kabul etmek mümkündür. 

Eskiden Tanrı’ya inanmıyorum ama bir güç var» diye bir laf vardı, o lafı konumuza uyarlarsak, «Tanrıya inanmıyorum ama Thales’in suyu var» denebilir.

Laks-Most Alımlanma fragmanları içinde R35-R39 farklı yorumlar içerir.

R35’i WM Th 340 olarak görmüştük. Burada Tanrı «evrenin zihni» olarak görülüyor, evren ise canlı ve tanrılarla doludur. Tanrısal güç neme nüfuz eder ve onu hareket ettirir.

R36’da ise Thales ruhun her zaman hareket halinde olan ya da kendi kendine hareket eden bir şey olduğunu ilk söyleyen filozof olarak karşımıza çıkar.

R37’de ise Thales’in ruhların ölümsüz olduğunu öne süren ilk kişi olduğu bilgisi vardır.

R38 ise «Miletoslu Thales»i nesnelerin başının su olduğunu, tanrının ise her şeye sudan şekil veren zihin olduğunu söyleyen ilk kişi olarak anlatır.

R39’da ise başı ve sonu olmayan şeyin tanrının kendisi olduğu söylenir.

Bu fragmanların bir kısmını daha önce görmüş ve değerlendirmiştik, Alımlanma fragmanları için bilhassa ders yapmamaya karar vermemin nedenlerinden biri budur. Zira Alımlanma fragmanları Doktrin fragmanlarını açıklamak için kullanılabiliyor, bizim de yaptığımız bu oldu.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: