Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Merhaba değerli dostlar bugün size klasik filolojinin yönteminden bahsedeceğim.
Filoloji, φιλολογία (philologia) teriminin Türkçesidir.
Φιλολογία (philologia) terimi “Öğrenme sevgisi”, “harflere duyulan sevgi”, “edebiyat sevgisi”, “edebiyat uğraşısı”, “güzel edebiyat çalışması”, “başkalarının metinlerinin açıklanması, yorumlanması» vb. anlamlara sahiptir. [Cic. Att. 2, 17, 1; Sen. Ep. 108, 24]
Üniversitede bir bilim dalı olarak filoloji, edebi metinleri metinsel, tarihsel, kültürel, felsefî, politik gibi farklı açılardan inceler. Klasik filoloji tarihsel olarak antik dünyadaki Eski Yunanca ve Latince yazılmış metinleri inceler. Bir bilim dalı olarak klasik filolojinin kökeni bilhassa Cicero’nun Latincesine dönmeye çalışan Rönesans hümanistlerine kadar uzanır, hümanistler ve bilim adamları eski metinlerin daha doğru baskılarını üretmeye çalışmış. Bugün kullanılan bazı filolojik ilkeler Rönesans döneminde benimsenmiştir. Klasik filoloji modern bir disiplin olarak 19. Yüzyılın başında Almanya’da başladı. Bu dönemde bilhassa Alman bilim adamları hangi el yazmasının en doğru olduğunu belirleyebilecekleri bir dizi kural edinmek için, filolojinin bilimsel ilkelerini tutarlı bir bütün halinde bir araya getirmeye başladı. Dolayısıyla klasik filolojinin öncelikli hedefi, antik yazarın elinden çıkan metni içeren tüm el yazmalarını kontrol ederek, bir el yazmaları şeceresi kurmaktır. Bu el yazması şeceresiyle amaçlanan, temelde yazarın elinden çıkan metni en doğru şekilde “kurmak”tır. Bu çerçevede farklı el yazmaları arasındaki farklılıklar ve benzerlikler göz önünde bulundurularak bir “ana” metin oluşturulur ve ana metnin altında kabul edilmemiş olan farklı el yazmalarındaki ilgili bölümlere dair notlar düşülür ve böylece metinle ilgili bilimsel spekülasyonlar üretebilmek için uygun bir materyal elde edilmiş olur. Bu filolojinin tek çalışması değildir.
Ayrıca yine klasik filolojide bu şekilde üretilen antik metne ilişkin metinsel, tarihsel, kültürel, felsefî, politik gibi farklı açılardan bilimsel değerlendirmeler yapılır. Dolayısıyla klasik filoloji sadece antik metni kurmaz, aynı zamanda kurulan antik metin üzerine yine metinden hareketle, adını andığımız açılardan analizler yapar.
Metnin yeniden kuruluşuyla ilgili yapılan çalışmaya geçersek:
Antik metnin iletilmesi ve özgün metne mümkün olduğu kadar sadık kalarak eleştirel baskı yoluyla yeniden kurulması:
Öncelikle bilinmeli ki Yunanca veya Latince hiçbir antik eser yazarın kendi eliyle yazılmış yazmasıyla veya onun antik kopyasıyla günümüze ulaşmamıştır.
Elimizdeki metinler, özgün metinden, doğruluğu kuşkulu olan sayısız ara kopyalar yoluyla elde edilmiştir.
Bir metnin kaybolan orijinaline, yani yazarının kendi yazısına en yakın olan metnin inşası veya kuruluşuna constitutio textus yani «metnin düzenlenmesi / belirlenmesi» denir. Constitutio sözcüğünün “yapı, eğilim, doğa, tartışmada ana nokta, tanım” gibi anlamları da vardır, esasında bu tamlamayla textus’un doğası ve yapısı da ortaya konmaktadır. Metnin düzenlenişi veya belirlenişi, elbette onun doğasının ve yapısının düzenlenişi veya belirlenişidir. Başka deyişle, filolog antik yazarın elinden çıkan metnin özgün haline bilimsel yöntemle “karar vermiş olur.”
Metnin yeniden kurulması için yararlanılan malzemelerin tümü traditio olarak adlandırılır, yani «gelenek». Traditio ikiye ayrılır:
Traditio’nun bölümlerini örneklersek:
Cicero’nun De Re Publica adlı eserini içeren el yazması, codex veya basılı yayınlar «doğrudan traditio»yu oluşturur.
Augustinus’un De Civitate Dei adlı eserindeki Cicero’nun De Re Publica’sından yapılan alıntı veya antik dönemde yazılmış başka bir eserdeki De Re Publica’nın kayıp bir bölümüyle ilgili bir ima «dolaylı traditio»nun parçalarından biridir.
Öncelikle tüm yazılı külliyat taranarak traditio’nun tüm materyalleri bulunmalı ve toplanmalıdır. Ne yazık ki uygulamadaki farklı nedenlerden ötürü, örneğin kitaplıkların eksik taranması, özel koleksiyonlara erişilememesi, eserlerin başka bir ada sahip olması gibi nedenlerden ötürü tüm materyale erişmek mümkün olmayabilir. Dolayısıyla mümkün olan tüm materyale erişmek için elimizden geleni yapmalıyız. Eğer tüm filolojik süreç sonunda yani constitutio textus süreci tamamlandıktan sonra yeni traditio materyallerine ulaşılırsa, “karar verilen metin” güncellenir.
Eğer bir antik eserle ilgili tek bir codex varsa bu işimizin kolay olduğunu düşündürmemeli. Zira tek bir codex olması demek, elimizdeki metni, başka hiçbir doğrudan veya dolaylı traditio materyaliyle karşılaştıramayacağımız anlamına gelir. Dolayısıyla elimizdeki metnin, gerçekten yazara ait olup olmadığını, tam mı yoksa eksik mi olduğunu kanıtlamamız mümkün olmayacaktır. Bir metnin özgünlüğünün kanıtı, tek bir codex olamaz. Ancak yine de ortaya çıkarılan, “karar verilen” son metinle ilgili bilimsel spekülasyonlar üretilebilir ve mümkünse yazarla ilgili fragman derlemelerinde ve çalışmalarında ortaya çıkan metin de değerlendirmeye tabi tutulabilir.
Buna karşılık doğrudan ve dolaylı traditio’daki materyal sayısı çoksa yani metnin inşasına yarayacak kaynak sayısı çoksa, bu durumda toplanan tüm doğrudan ve dolaylı traditio malzemesi eleştirel bir elemeye tabi tutulur.
Bu sürece collatio denir. Collatio’nun “toplama, bir araya getirme, karşılaştırma” anlamları vardır ama filolojik süreçteki bu evrede tam karşılığı “karşılaştırma”dır. Önce metnin en muteber görünen yayınlanmış bir hali veya yazma kopyası karşılaştırma öğesi olarak kabul edilir, sonra traditio materyallerinden toplanan örnekler karşılaştırılır ve her birinde görülen farklı okumalar işaretlenir.
Bu noktada önemli olan hususlardan biri şudur: Eğer materyal çokluğu içinde bir el yazmasının, başka bir el yazmasının bire bir kopyası olduğu anlaşılırsa ikinci el yazma dikkate alınmamalıdır. Sadece bu ikinci el yazmasıyla ilgili girişte bilgi verilebilir. Peki, bir el yazmasının başka bir el yazmasının kopyası olduğunu nasıl anlarız? Elbette, birincisindeki tüm yazım yanlışlarının ikincisinde de bulunması önemli bir kanıttır, bununla birlikte birinci el yazmasındaki fiziksel zararlar da kanıt olabilir, örneğin birinci el yazmasında yırtılmış veya okunmaz olarak görünen yerlerin ikinci el yazmasında da karşılıklarında harf ve sözcük hataları varsa veya eksik kısımlar fiziksel hataların etkisiyle farklı şekillerde yorumlanmışsa ikinci el yazması muhtemelen birinci el yazmasının bir kopyasıdır. Bir el yazmasında atlanan, yazılmayan cümle veya cümlecikler, başka bir el yazmasında da atlanmış ve yazılmamışsa, bu da ikinci el yazmanın kopya olduğunu kanıtlayabilir.
Bu şekilde yapılan elemeye “düzenlenmiş codex’lerin elenmesi” anlamında “eliminatio codicum descriptorum denir.
Bir sonraki aşama, kopya olmadığı anlaşılan el yazmalarının kendi aralarındaki ilişkilerin belirlenmesidir. Yazmaların yaşı önemli değildir. “Daha yeni olanlar daha kötü durumda değildir.” Traditio daha eski materyallere dayanırsa, daha güvenilir olur gibi bir yargı doğru değildir. Bununla birlikte el yazmalarının gruplandırılması, farklılıkların veya yanlışların uyuşması göz önünde tutularak yapılır.
Burada adeta bir soy ağacı oluşturulur, buna stemma denir. Soyağacındaki kısaltmalar yani siglae, genelde el yazmalarının korunduğu kitaplık ya da kent adlarının baş harfleridir. Pascucci’nin Klasik Filolojinin Temelleri adlı eserinden aldığım bu soyağacında büyük harflerle A, B ve C belirli bazı ortak yanlışlara sahiptir, D ve E’de bu yanlışlar yoktur, dolayısıyla A, B ve C D ve E’ye göre bir aile oluşturur. Bu yanlışların dışında sadece A ve B’de başka ortak yanlışlar varsa ve bu yanlışlar sadece D ve E’de değil, aynı zamanda C’de de bulunuyorsa, A ve B, C’ye göre bir alt aile ya da sınıf oluşturur. E, doğrudan D’ye bağlıdır, bu yüzden D’nin bir kopyası olarak elenir.
Ancak bazı filologlar bu tür stemma çıkarmaya baştan karşı çıkmıştır, el yazmaları arasında bu türden bir grup veya alt grup ilişkisi kurmanın bilimsel açıdan bir karşılığının olmadığını düşünmüşlerdir. Bu elbette bir görüş, günümüzde çoğu filolog bu şekilde stemma veya şecere, soyağacı çıkarmaktadır.
Recensio “yeniden gözden geçirme, analiz, düzeltme” anlamındadır. Filolojide ise eleştirel analize dayalı olarak bir metni düzenleme veya gözden geçirme uygulamasıdır. Traditio materyallerinden tek bir metin oluşturma evresidir. Bu evrede filoloğun yorumunu belirleyen önemli etmenler vardır. Bunun en önemlilerinden biri el yazmasındaki metnin herhangi bir bölümünün yazara mı yoksa el yazmasını çoğaltan katibe mi ait olduğunun tespit edilmesidir. Zira katiplerin metnin bir kopyasını çıkarırken onu güzelleştirmeye çalıştıkları bilinmektedir. Dolayısıyla metnin herhangi bir bölümü aslen yazara ait olmayabilir. Bir diğer etmen, metnin fiziksel yapısından veya içeriğinden kaynaklanan nedenlerle codex’lere sonradan yapılan müdahalelerdir, daha yeni codex’lerde görülen bu durum o codex’leri tümüyle göz ardı etmeyi gerektirmez.
Recensio ikiye ayrılır:
Açık recensio ve Kapalı recensio.
Traditio kapsamındaki codex’lerin interpolatio’ya yani “herhangi bir yerinde değişikliğe” uğramış olmasına “Açık recensio” denir. Bu durumda metin içi etmenlere başvurulur, örneğin yazarın gramer, üslup, ritm, söyleyiş ve vezin alışkanlıkları göz önünde tutularak aslına en yakın ve en uygun olduğu düşünülen okuma kabul edilir.
Kapalı recensio ise şudur: Doğrudan traditio parçalanmış veya aynı yanlışları içeren dolaylı traditio’dan daha kötü okunuşlar sunduğu zaman onun orijinal metinden recta via yani dosdoğru değil de bir arkhetypon yani bir arketip aracılığıyla türediği varsayılır. ἀρχέτυπον (arkhetypon, arketip) «model, örnek, şablon» anlamındadır ve orijinal metne uygun olarak ulaşılabilecek en temel örnek niteliğindeki codex budur.
Eğer traditio’daki materyallerin recensio’su yani düzenlenmesi sırasında metinde çok büyük boşluklar varsa, örneğin doğrudan ve dolaylı traditio materyallerinden hiçbiri, beş kitaptan oluşan bir eserin bir kitabını içermiyorsa, o kayıp kitapla ilgili kaybolmamış diğer kitaplardan hareketle metinsel spekülasyon üretmek mümkündür. Ancak filoloğun metne bu büyüklükte bir ekleme yapması mümkün değildir. Buna karşılık eserin kaybolan küçük bölümleri, örneğin bir sözcüğün kayıp bir ya da birkaç hecesi, bir cümlenin kayıp öğeleri filolog tarafından hem yazarın kendi külliyatı, hem bağlı bulunduğu edebiyat döneminin dili, hem de genel olarak o antik dildeki diğer kullanımlar göz önünde tutularak ekleme yoluyla düzeltilebilir. Yani filolog o küçük kayıp kısımlar için kendi önerilerini sunar, o “bozuk” kısmı emendatio yapar, yani düzeltme işlemine tabi tutar. Filologun bu hakkı var mı? Yani Filolog antik metindeki küçük kayıp kısımları doldurabilir mi? Evet, doldurabilir. Bunun tek koşulu şudur: Filolog metindeki ilgili kayıp kısımları, boşlukları oluşturduğu son metinde belli işaretlerle gösterecek ve kendi yaptığı eklemeleri de yine farklı işaretlerle belirtecektir; kimi filologlar yaptıkları bu türden eklemelerin bilimsel açıklamalarını metnin Girişi bölümünde veya diğer bilimsel çalışmalarında detaylı bir şekilde açıklarlar. Bu noktada şu bilinmeli ki, bir filoloğun yaptığı her ekleme kabul edilecek diye bir kaide yok, başka bir filolog aynı metni burada anlattığımız sürece uygun olarak oluştururken, o filoloğun eklemelerini kabul etmeyebilir, bilimsel açıdan eleştirebilir. Emendatio, bu açıdan filolojinin bitimsizliğini de gözler önüne serer. Pascucci emendatio aşamasını şöyle anlatır: “Emendatio sezgisel niteliklere dayalıdır… kural ve yasaya bağlı olmayan bir sanattır, onda özellikle de sanatçı ruhlu bir yayıncının derin nüfuz yeteneği ve zekası söz konusudur ve en şanslı hallerde şiirsel yaratıcılıkta düşsel bir çalışmanın mucizesini yeniler.”
Eleştirel baskı veya edisyon nedir? Bu konuya gelelim.
Daha sonra değineceğim, bilimsel camiada ve popüler olarak kullanılan ünlü eleştirel baskı serilerinin kendine has özellikleri vardır. Ancak hepsinde ortak olan bazı özellikler de vardır. Hepsinin en önemli ortak özelliği, elbette, yapılan tüm filolojik çalışmanın sonunda ulaşılan, yazarın elinden çıkan özgün antik metni içermeleridir. Zaten bu çalışmanın kalbidir, her şey neredeyse bu metni ortaya çıkarmak içindir. Ancak eleştirel baskıların hepsinde bir Giriş yazısı bulunur. Bu yazı farklı eleştirel baskı serilerinde farklı dillerde kaleme alınır, Oxford Classical Texts ve Teubner’de Latince, Loeb Classical Library’de İngilizce, Les Belles Lettres (Le Bel Letir)’de Fransızcadır. Peki, bu Giriş yazısında ne anlatılır?
Bu Giriş yazısında Traditio’nun kolları arasındaki bağlara, bunları oluşturan codex’lerin tarihine ve bulunduğu yere ilişkin bilgi, izlenen yönteme dair bilgi mutlaka yer alır. Bunun dışında farklı eleştirel baskı serilerinde , örneğin en meşhurlardan olan Loeb Classical Library’de yazara, onun edebiyat tarihindeki yerine ve o ciltte sunulan eserin içeriğine dair, tümüyle filoloğun tercihine dayalı bilimsel bilgiler yer alır. Elbette, üzerinde çalışılan eserin metinsel yapısı ve kendi traditio’sundaki materyallerin yapısına bağlı olarak Giriş’in kapsamı bu mecburi bilgilere yapılacak eklemelerle genişletilebilir.
Ortaya çıkan son metne bakarsak, ana metni içeren sayfaların altında “apparatus criticus” bulunur, bu “eleştirel araç, malzeme” gibi Türkçeleştirilebilir, buna “eleştirel bölüm” diyenler de vardır. Sayfanın altında bulunan bu bölüm, ana metinde tercih edilen okunuşun bütün traditio’dan ya da onun bir bölümünden farklı olduğu yerlerin ve farklılık biçiminin belirtildiği bölümdür. Burası filoloğun ana metindeki bazen bir hecenin, bir sözcüğün, bir tamlamanın, bir cümlenin veya bir paragrafın farklı traditio malzemelerinde nasıl bulunduğuna dair bilgi verdiği bölüm olarak açıklanabilir.
Ortaya çıkan son metin sayfanın merkezinde yer alır. Filolog, eserden apparatus criticus bölümüne gönderme yapabilmek için, metni her sayfada 5’er satır aralıklarına böler. Böylece örneğin 70. Sayfanın 17. Satırındaki bir bölümle ilgili farklı bir traditio malzemesine gönderme yapılacaksa, yine 70. Sayfanın altındaki apparatus criticus bölümüne 17 yazılarak ilgili bilgi verilir. Bunu metnin saf haliyle ilgili bir dipnot olarak da düşünebiliriz. Apparatus Criticus’ta günümüze ulaşanlar büyük, korunmayanlar ve bu yüzden yeniden kurulan el yazması grupları küçük olmak üzere her codex bir sigla yani harfle temsil edilir. Harflerin üstünde bulunan rakamlar ise aynı codex’in değişik ellerden çıkan kopyalarını gösterir.
Metin üzerinde kullanılan bazı işaretlerin anlamları:
[ ] Köşeli parantez: Metinden çıkarma – Filolog metne ait olmadığını düşündüğü yeri bu işaretle gösterir.
< > Kanca parantez: Metne ekleme – Filolog metne eklenmesi gerektiğini düşündüğü kısmı bu işaretle gösterir.
† Haç: Bozulmuş yer – Metindeki bozukluğa işaret eder.
★ İçi dolu yıldız: Düzeltilemez boşluk