Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Tarihçi Sallustius’un erdemi ve çetin uğraşı üzerine

Latin edebiyatının önemli tarihçilerinden olan Sallustius (Gaius Sallustius Crispus, MÖ 86- MÖ 35) tarih eserlerinin giriş kısmını ahlak anlayışını yansıtan düşüncelere ayırır, bir nevi okuyucularını ahlakî açıdan eğitmek isterdi. Birçok Romalı yazar gibi o da aktif politik yaşamın içinden gelen biriydi, uzun süre Julius Caesar’ın destekçisi olmuştu. Bu yüzden edebî ve politik sorumluluğun iç içe geçtiği bu tür bir ahlak eğitimini tarih metinlerine yedirmesi şaşırtıcı değildir. Romalı pratik düşünür, pratiğe dökmediği teorinin işe yaramayacağını varsayardı. Sallustius’un da böyle bir varsayıma sahip olduğu açıktır. Bugün ve geçmişte tarih metinlerini niçin okuduğumuzun tek bir cevabı olduğunu sanmıyorum, ancak en azından Sallustius’un tarihçiliği tarih metni okumayı geçmişten ahlakî ve politik dersler çıkarma amacına bağlar.

Catilina Savaşı (Bellum Catilinae) olarak bilinen eseri de aynı minvalde değerlendirilmelidir. Bu eser aslında Roma’nın aristokratik düzenine, modern tabirle, darbe girişiminde bulunan Catilina’nın tarihsel öyküsünü anlatır. Ancak giriş kısmı tüm çağları aşan ahlakî ve politik bir değerlendirme, başka deyişle ahlakla örülü bir siyaset felsefesi içerir.

Sallustius öncelikle “diğer canlılardan üstün olmaya istekli olan” (student praestare ceteris animalibus) insana, doğanın başı eğik ve midesine bağımlı olarak (ventri oboedientia) yarattığı hayvanlardan farklı olarak “sessizliğe gömülü bir yaşam sürmemek için olanca gücüyle çaba göstermenin” (summa ope niti decet ne vitam silentio transeant) yaraştığını söyler. Demek ki, Sallustius’a göre insanı hayvandan ayıran şey bir köşede başını kaldırmadan, sessizce yiyip içerek yaşam sürmek değildir. Yazar insanlar olarak “bizim tüm gücümüzün ruhta ve bedende bulunduğunu” (nostra omnis vis in animo et corpore sita est) söyler, başka deyişle sadece bedeniyle var olan bir canlı değiliz, dahası bedenimiz hüküm verme ve bizi yönetme gücüne sahip değildir. Buyruk veren ruhumuz, iş gören ise bedenimizdir, Sallustius’a göre, ilki tanrılarla, ikincisi hayvanlarla ortak noktamızdır.

O halde daha yüce olana yani tanrılarla ortak noktamıza odaklanmamız, onu kullanmamız gerekir. Ün kazanmada kol gücünden değil, kafa gücünden yararlanmalıyız. Yaşam süremiz kısadır, kafa gücümüzle elde edeceğimiz ün, zenginlikten ve güzellikten kaynaklanan geçici ünden farklı olarak kalıcıdır, bu yüzden Sallustius “erdemin şanlı olmakla birlikte sonsuza kadar sürdüğüne” (virtus clara aeternaque) dikkat çeker.

Felsefe tarihinde yukarıdaki gibi ruh ve beden düalizmine, tanrı (ölümsüz) ve hayvan (ölümlü), geçici ün ve kalıcı ün gibi kıyaslara sık rastlanır. Bu tür düalist yaklaşımlar insana değerli ile değersiz olanı öğretmeyi amaçlar. Yol ayrımında bir tarafa giden iyiye, diğer tarafa giden kötüye gitmiş olur. Horatius ve Seneca gibi daha sonra yaşamış olan ve felsefî açıdan eklektik düşünen yazarlarda da bu yaklaşımı görürüz. Sallustius’un da döneminde öne çıkan Stoacılıktan etkilenmiş olduğu düşünülebilir, nitekim yukarıdaki girişten sonra niçin tarih metni kaleme aldığını anlatırken, bedene dayanan haz yaşamını yadsıyarak yaptığı işi iyi bir ün kazanmasını sağlayacak olan şanlı bir iş olarak görür. Şüphesiz, bu iş ona göre kendisinde “erdemin şanlı olmakla birlikte sonsuza kadar sürdüğünün” kanıtıdır. [Karş. Marcia L. Colish, The Stoic Tradition from Antiquity to the Early Middle Ages: 1 Stoicism in Classical Latin Literature, 295 vd.]

Şüphesiz bir Romalı için en iyi övgü ölçütü erdemdir (virtus), bir Romalıya erdemli olduğunu söylemek, ona birçok açıdan iltifat etmiş olmaktır. Erdem sahibi olan ideal erkek, bugün ülkemizde özellikle de futbolcular ve ünlü kişiler tarafından sık kullanılan deyişle, “adam gibi adam”, cesur, ahlaklı, dindar, sadık, vatansever gibi birçok sıfata sahip olmuş olur. Dolayısıyla erdemli olmak sadece felsefî değil, Roma’nın toplumsal kodları ve geleneği açısından da olması gerekendir.

Sallustius daha sonra midesine ve uykusuna düşkün yaşam sürenleri eleştirerek onların bilgisiz ve görgüsüz olduğunu, göçebeler gibi yaşayıp gittiğini söyler. Yazara göre böyle yaşayanlar ile ölü olanlar arasında bir fark yoktur, gerçekten yaşıyor olmak veya sayılmak için şanlı bir eylemle yaşama katılmış olmak gerekir. Sallustius tarih yazma işini işte böyle bir eylem olarak görür. Bu düşüncesinin arkasında tarih yazanların tarih yapanlar kadar değilse bile, şanlı bir işi başarmış olduğu fikri yatar. Çünkü tarih yazmak başlı başına çetin bir iştir. Her şeyden önce anlatım eylemlerle uyuşmalıdır, sonra kimi hataları eleştirilecek olsa, çoğu kimse bunun kötü niyetle ve kıskançlıkla söylendiğini sanır; iyilerin erdeminden, şanından söz edince de, herkes bunları kolaylıkla yapabileceğini sanır, serikanlılıkla karşılar, daha ilerisini de düzmece ve uydurma olarak kabul eder. Başka deyişle tarihçinin okuyucularını tatmin etmesi zor olduğu için çetin bir işle meşguldür.

Bugün tarihçilik çok daha çetin bir uğraş alanı, akademik ve bilimsel hassasiyet olayları ele alırken daha dikkatli olunmasını gerektiriyor. Buna mukabil topluma karşı politik sorumluluk üstlenmeyen ve bireylerin kişisel gelişimine dair kaygısı olmayan tarihçilerin sayısı artıyor. Makam, şöhret ve para kazanmanın yolu, bugünün tarihçileri için suya sabuna dokunmadan sadece akademik bireyler olarak kalmaktan geçiyor. Buna tarih yazıcılığının sefaleti de diyebiliriz.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Bilgi

This entry was posted on 20/01/2021 by in Genel and tagged , , , , .
%d blogcu bunu beğendi: