Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
ABD’de siyaset tarihinin en çalkantılı dönemlerinden biri yaşanıyor. Tartışmalı başkan Trump seçimi kaybetti ama kaybettiğini anladığı andan itibaren yani oy verme işlemlerinin tamamlandığı 4 Kasım gününden itibaren seçimin çalındığını iddia ediyor. Demokratların adayı Biden’ın seçimi kazanması, Trump’la birlikte tartışma konusu olan “post-truth” yani “hakikat-sonrası” dönemin de bittiği anlamına mı geliyor?
Dünyada bu soruya olumlu cevap veren veya en azından vermek isteyen milyonlar olduğundan eminim, neticede sadece ABD’de değil, tüm dünyada şahsî ikbali için günlük siyaseti hamaset edebiyatına ve farklı kesimler arasındaki düşmanlığı körükleme anlayışına teslim eden siyasî liderler var ve Trump onlara iyi bir örnek. Bu yüzden Trump’ın kaybetmesi aslında bir siyaset yapma biçiminin kaybetmesi anlamına da geliyor.
Ancak Trump yenilgiyi kabul etmedi. Her gün seçimin çalındığını iddia edip kendisine oy veren taraftarlarını konsolide ederek başkanlığı devretmeyebileceğine dair bir ipucu verdi. Başka deyişle post-truth döneminin bir gereği olarak hakikati bir kez daha eğip bükmek istedi. Bunun bir sonucu olarak 6 Ocak 2020’de ABD tarihinin en ilginç siyasî olaylarından biri yaşandı ve Trump taraftarları ABD kongresini bastı. İnsan ister istemez, dehşete kapılıyor. Umarım bir gün bizim meclisimiz de böyle bir saldırıyla karşılaşmaz, çünkü TBMM Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbidir, en yüksek kurumudur, adından da anlaşılabileceği gibi milletin meclisidir. Ona saldırı ülkeye saldırı olur ve rejimi yaralar. Böyle vahim bir olayla karşılaşmamamız dileğiyle!
Kongre baskını bir süredir ABD’de tartışılagelen ABD ile Roma Res Publica’sı ve İmparatorluğu arasındaki tarihsel benzerlik konusunu yeniden gündeme getirdi. Malumunuz, Roma siyaset tarihi benzer çalkantılarla doludur. Sulla’nın askerleriyle Senatus’u basması ve yönetime el koyması, Catilina’nın popülist bir söylem ve halk desteğiyle aristokratik Senatus düzenine darbe girişimi, Cicero’nun bu girişimi bastırması, Caesar ile Pompeius arasındaki iç savaş, Caesar’ın tek adamlığı, onun öldürülmesi ve Antonius ile Octavianus arasındaki iç savaşın ardından Octavianus’un tek adam olaran “Reislik” olarak çevirebileceğimiz Principatus rejimini tesis etmesi bu çalkantıların bir bölümüdür.
ABD’nin siyaset tarihi ile Roma’nın siyaset tarihi arasında ilişki kurmak bugüne özgü bir husus değildir. ABD’nin kurucu babaları antik dünyaya olan ilgileriyle bilinir. Bu ilgi son dönemde birçok yazar ve klasikçi tarafından defalarca gündeme getirildi. Aslında bu Trump’la birlikte ABD’nin “kurucu” değerlerinin, rejimi ayakta tutan sütunlarının yıkıldığını düşünen insanların “ne olacak bu memleketin hali” deme biçimidir.
Farklı tarihlerde sosyal medyada ama özellikle de Twitter’da bu konuyla ilgili olarak paylaşımlar yaptım.
Örneğin seçim öncesinde başkan adayları arasında düzenlenen ve tvden canlı yayınlanan “Biden-Trump Debate” tartışma programından sonra Romalı tarihçi Tacitus’tan hareketle ABD’ye sunulan bir özgürlük vizyonundan bahsetmiş ve M. N. S. Sellers’ın American Republicanism: Roman Ideology in the United States Constitution kitabını tavsiye etmiştim.
Ardından da şöyle demiştim: “İngiliz ve Amerikan karma politik rejim modellerinin Roma kökeninin ülkemizde yeterince incelenmiyor ve tartışılmıyor olması büyük bir eksikliktir, oysa bu bizim rejim tartışmalarımıza farklı bakış açıları katar.” [Link] Neticede cumhuriyet rejimini korumak isteyen her ülke ve vatandaşlarının Roma’daki cumhuriyet’in yıkılış evresinden alabileceği dersler vardır. Roma’nın çöküşü tarihsel bir derstir.
Daha önce de [Link] ABD’nin kurucu babalarının Cicero’dan ne öğrendiğine ilişkin bir yazı paylaşmıştım, ancak linkten yazıya ulaşılamaz hale gelmiş. 2020’nin Aralık ayında aynı konuda yazı çıkması şaşırtıcı değil, çünkü ABD’li düşünürlerin büyük bir bölümü kendi geçmişlerini Roma’nın geçmişiyle birlikte değerlendirme anlayışına sahip ve Roma’nın yıkılmasına neden olan olayların benzerleri yaşandığında ABD’nin de aynı akıbetle karşılaşabileceğini düşünüyorlar. Bu yüzden Roma’yı örnek olarak kabul etmek, ABD’nin geleceğine dair öngörüde bulunabilmenin de bir yoludur, nitekim kurucu babalar da, onlara göre, antik dünyadan fazlasıyla esinlenmiştir. Örneğin şurada “What the Founders Learned From the Greeks and Romans” başlıklı bir podcast yayını bulunmaktadır.
Aynı konuyu işleyen ve ABD’de en çok konuşulan yayınlardan biri de daha önce Twitter’da bahsettiğim Thomas E. Ricks’in “First Principles: What America’s Founders Learned from the Greeks and Romans and How That Shaped Our Country” kitabı. Adından da anlaşılabileceği gibi yine okuyucuları kurucu babaların Yunanlardan ve Romalılardan ne öğrendiğine ve bu öğrenme faaliyetinin ülkeyi nasıl şekillendirdiğini anlamaya davet ediyor. Kasım ayında çıkan kitabın “ekitap” versiyonunu Amazon’dan 3.99 dolara satın aldım ve okumaya başladım.
Yazar kitabın başında kitabı yazmaya nasıl karar verdiğini anlatıyor ve özetle diyor ki “Trump’ın 2016’da seçildiği gece birçok ABD’li gibi ben de afalladım ve bu olayı, yani Trump gibi bir adamın nasıl başkan seçilebildiğini anlamaya çalıştım, bunun için okulda zor problemlerle karşılaştığımızda uyguladığımız yöntemi uygulamaya karar verdim ve ilk ilkelere döndüm. Kitaplığımdan Aristoteles’in Politika‘sını aldım ve okumaya başladım.” Kitabın Aristoteles’in politik teorilerine değinmediğini, sadece ilk ilkelere dönmek açısından bu kitabı okumaya başladığını hatırlatalım.
Kitap oldukça ilgi çekici ve kurucu babaların antik dünyadan ama özellikle de Roma’dan nasıl etkilendiğini hem kişisel yaşamlarını hem de devlet yaşamındaki kariyerlerini göz önünde tutarak anlatıyor. İlgililere öneririm.
“Trump gitse de Trumpizm kalacak” diyenler var, haklı olabilirler, bilmiyorum. Ancak şundan eminim ki, Biden döneminde tıpkı Augustus döneminde olduğu gibi ve ona referanslar yapılan bir restorasyon fikri ağırlık kazanacak, en azından Biden’ın kongre baskınından sonra söylediği “bu baskın kim olduğumuzu yansıtmamaktadır” sözünün de düşündürdüğü gibi, ABD’liler kim olduklarına dair bir kimlik tartışmasından kaçamayacak. ABD 3. dünya ülkelerinde olduğu gibi kongreleri rahatlıkla basılabilen ve Ruhani’nin dalga geçerken söylediği gibi “demokrasisi zayıf” bir ülke olmadığını kanıtlamak durumunda kalacak. Çünkü önünde ilk ilkelere veya kurucu babalara dönmelerini gerektiren büyük bir problem var, o problem antik Yunandan beri tartışma konusu olan demokrasinin özüyle ilgili. ABD’nin neredeyse yarısı Trump’a oy verdi, üzerinde Yahudilerin katledildiği Auschwitz kampına gönderme içeren tişörtüyle kongre baskınına katılan adam da dahil. [Link]
Elbette bu konuyla ilgili birçok kitap ve yayın var. Elimden geldiğince, vakit buldukça takip etmeye çalışıyorum. Sadece bir kısmını paylaşabildim, sizin de bu konuyla ilgili yayın tavsiyeniz veya yorumunuz olursa, yorum kısmından paylaşabilirsiniz.
Hocam iyi akşamlar Incolae vici nuntios ad fluvium dücunt. bu cümledeki gramer incelemesinde “vici” kelimesini bir türlü oturtamadım tercümesini de yaparken zorlanıyorum. yardımcı olabilir misiniz?