Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine (yeni bir çeviri)

Montesquieu. Kanunların Ruhu Üzerine. Çev. Berna Günen. Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, Nisan 2017.

Montesq

Kubbealtı Lugatı’na göre kânun ilkin “tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez düzen”, sonra “devletçe konan ve her vatandaşın uyması gereken yazılı hukuk kuralı, yasa” ve “bir toplumda uyulması gereken kural, usûl, nizam” anlamlarındadır. (“Kânun” maddesi, http://www.kubbealtilugati.com, [20.4.2017]) Platon ve Aristoteles’ten günümüze kadar politik felsefe tarihi, kânunun bütün bu anlamlarını kapsayacak şekilde farklı görüş ve tartışmalara sahne olmuştur. Bu görüş ve tartışmaların büyük bir bölümü ortaya çıktıkları dönemlerin toplumsal, politik, hukukî ve dinî karakterini yansıtmakla birlikte çoğunlukla Platon ve Aristoteles’in felsefî yaklaşımlarından hareketlenerek gelişmiştir. Nitekim yüzlerce yıl boyunca, Roma’da bilhassa Polybius ve Cicero, Ortaçağ’ın eşiğinde Augustinus, sonra Thomas Aquinas, Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde Hugo Grotius, Jean Bodin, Hobbes gibi büyük düşünürler tarafından sergilenen görüş ve tartışmalar temelde kânunun nasıl tanımlanması gerektiği, doğal ya da insanî ve toplumsal bir kökten kaynaklanıp kaynaklanmadığı, kanun yapma yetkisinin farklı politik rejimlerde hangi birey ya da kesimlere, hangi gerekçelerle tevdi edildiği gibi sorunları ideal, ütopik ya da örnek toplumsal yapılar üzerinden ele almıştır. Aydınlanma dönemindeki politik felsefenin en büyük isimlerinden biri olan Montesquieu’nün (1689-1755) De L’Esprit Des Lois adlı eseri de aynı bağlamda değerlendirilebilir. Türkçeye yapılmış, “Kanunların Ruhu Üzerine (Kanunların Ruhu’nun Savunması ile birlikte). Çev. Berna Günen. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2017” künyeli yeni çevirisini ilgililere öneririm.

Montesquieu politik rejimlerin farklı türleri, onları yaratan nedenler ve gelişim süreçleri üzerine önemli bir teori geliştirmiştir. Bu teori politik rejimlerin ya da hükümetlerin bozularak yıkılmaktan nasıl kurtulacağını açıklar, bu bağlamda Montesquieu’nün, en istikrarlı ve en uzun süreli politik rejimi ideal rejim olarak gören Aristoteles’in izinden gittiği açıktır. Ona göre despotizm, despot olmayan bir politik rejim için kalıcı bir tehlikedir ve despotizme kaymayacak hiçbir rejim yoktur. Bu tehlikeyi bertaraf etmenin yolu yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin farklı organlar tarafından kullanılması ve tüm bu organların birbirine kanunlarla bağlı olmasıdır. O halde öncelikli iş “insan” işi olan kanunların ve toplumsal/devlet kurumlarının iyi anlaşılmasıdır. Bu yüzden Montesquieu bu eserinde insan kanunlarını ve toplumsal/devlet kurumlarını farklı sosyopolitik unsurlar, nedenler ve gerekçeler üzerinden yeniden açıklamaya girişir. Elbette, bu zor bir girişimdir. Ona göre Tanrı tarafından belirlenen ve korunan doğa kanunlarından farklı olarak pozitif hukuk / kanunlar ve toplumsal kurumlar cehaletin ve hatanın etkisinden kurtulamayan, binlerce dizginsiz tutkunun yönlendirdiği, yanılabilen insanlar tarafından oluşturulur. İnsana ilişkin kusurlardan sıyrılmanın yolu tüm insanlığı kapsayan, indirgemeci ve dayatmacı, mutlak kanunlardan ziyade, farklı unsurlara bağlı farklı uyarlamalarla yerel kanunlar yapılmasıdır.

Öncelikle kanunlar kendileri için yapılmış olan insanlara uyarlanmalıdır, keza her bir hükümet tarzının doğasına ve ilkesine, her bir ülkenin iklimine, toprağının kalitesine, durumuna, kapsamına, yerlilerin temel uğraş alanlarına, işçi, avcı ya da çoban olmalarına bağlı olarak düzenlenmeliler. Bununla birlikte kanunlar hükümetin sağlayabileceği özgürlük derecesiyle, yerlilerin diniyle, eğilimleriyle, malvarlıklarıyla, sayılarıyla, ticarî girişimleriyle ve gelenekleriyle uyumlu olmalıdır.

Kanunlar birbiryleriyle, kökenleriyle, yasakoyucunun kendisiyle ve belirlendikleri konularla uyumlu olmalıdır. Hukukî ve toplumsal sistemleri, kanunların yukarıdaki uyumluluk esaslarına bağlı olarak düşündüğümüzde bize karmaşık görünebilir, ancak doğru bir kategorizasyonla ve her bir unsur ve koşulu kendi bağlamında değerlendirdiğimizde, birçok kanunun ve kurumun niteliği üzerinden hukukî ve toplumsal sistemleri anlaşılabilir hale getirebiliriz. Bunun için kanunları bilmek kendi başına önemli bir politik kazanımdır, zira bu bilgi politik bağlamda Montesquieu’nün sarsılmayan, istikrarlı bir rejimde yaşama idealine katkı sağlar. Şöyle ki, kanunlar ya da eserin başlığında geçtiği üzere “kanunların ruhu” iyi bilindiğinde, yasal reform girişimlerinden hangilerinin hatalı ya da gereksiz olduğunu, hangilerinin doğru ve gerekli olduğunu da biliriz.

Yukarıda “despotizm, despot olmayan bir politik rejim için kalıcı bir tehlikedir” demiştik, Montesquieu bu temel varsayımı aklından hiç çıkarmıyor görünür, yasal ya da politik bir reform girişiminin, bir anayasa değişikliğinin mevcut hukukî ve politik düzeni yerle bir edebileceğini düşünür. Yine yukarıda belirttiğimiz gibi, Montesquieu “politik rejimlerin ya da hükümetlerin bozularak yıkılmaktan nasıl kurtulacağı” üzerinde dururken despot olmayan her politik rejimin hakları kanunlarla korunan vatandaşlara özgürlük sunduğunu varsayar, dolayısıyla vatandaşların bu özgürlük olanağını yitirmemeleri için yönetim sistemlerini ve ülkenin koşullarını bilmeleri gerekir. Bu yüzden Montesquieu farklı politik rejimlerin, ülkelerin ve toplumların tespit edebildiği tüm koşul ve niteliklerini ince ayrıntılarıyla ortaya koymak ister, bize kaçınmamız gereken politik, hukukî ve ahlakî kusurlara ilişkin kapsamlı bir rehber sunar. Örneğin monarşik düzende soylu sınıfının etkisini azaltmanın hatalı bir şekilde politik iktidarı yani kralı daha da güçlendireceğinin düşünüldüğünden bahseder, oysa kral üzerinde nispî kontrol imkanı sağlayan bir sınıfın yok edilmesinin, monarşik düzeni despot bir düzene dönüştüreceğini hatırlatır. Monarşik düzenin yapısını ve ona özgü kanunları bilmek böyle bir hataya düşmemek, monarşik düzende nispeten özgür olarak yaşayanları despot düzenin esiri kılmamak anlamına geldiğini hatırlatır.

Daha önce, kitabı twitter’da tanıtırken “Politik-felsefe, hukuk, tarih, hatta Latin dili okuyanlara tavsiye ettiğimi” belirtmiştim. Kitabın Eskiçağın ama özellikle de Roma’nın politik, hukukî, kurumsal devlet yapısına ilişkin önemli tespit ve yorumlar içerdiğini hatırlatmıştım. Bu açıdan kitabı kısmen Machiavelli’nin Söylevler’ine benzetiyorum, Roma’nın politik, kurumsal ve hukukî tarihiyle ilgili olarak arka plan bilgisine sahip olmak isteyenler de kitaptan faydalanabilir ve Aydınlanma dönemine uzanan bir süreçte Eskiçağ’ın kuramsal ve kurumsal etkisine dair önemli izlenimler edinebilir.

Kitapta yazarı ve konusu itibariyle geniş bir kapsamı olan böyle bir metnin içeriğini tanıtan bir Giriş yazısının, ana metnin çevirisinde ve dipnotlarda yararlanılmış kaynakları içeren bir Kaynakça’nın bulunmamasını bir eksiklik olarak görüyorum. Ayrıca kitapta metnin çevirisinde temel alınan Fransızca baskının künyesi de bulunmuyor (bu yüzden farklı bir Fransızca baskıyla kıyaslayan birinin, bu çeviride olan ya da olmayan bir bölümden ötürü kafası karışabilir), dahası özellikle de Eskiçağ özel isimlerinin Türkçe tercihinde tutarlı bir ölçüt ve ilke belirlenmemiş (örneğin Plutarkhos’un eseri bazen “Vitae Parallellae”, bazen “Paralel Hayatlar” olmuş, bunun gibi birçok örnek var). Bu eksikliklere rağmen çeviriyi beğendim, akıcı ve anlaşılır bir metin ortaya çıkmış, kısa sürede sayfalarca okudum. Çevirmen Berna Günen’i ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ailesini kutlarım.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: