Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Burada Heidegger‘in Nazilere verdiği desteğin muğlak olduğunu düşünenlere aksi yönde, hasbelkader birkaç bilgi ve kaynak sunmak istiyorum.
Husserl
Heidegger Hitler’in aryan ırkından olmayanların üniversitelerden ve sosyal hayattan uzaklaştırılması yönündeki politik girişimine üniversite rektörü olarak doğrudan katkı sunmuştur. Şöyle ki, “Baden kararnamesi” olarak bilinen ünlü bir bildiriyle aryan ırkından olmayan üniversite profesörlerinin ve kıdemli üyelerin üniversiteden uzaklaştırılmasını sağlamıştır. İmza Heidegger‘e aittir. Üniversiteden uzaklaştırılan kişilerden biri de, bir dönem Heidegger‘in de hocası olan Edmund Husserl‘di. Nisan 1933’te emekli öğretim görevlisi konumundan zorunlu olarak izne çıkarıldığına dair bir mektup aldı. Sherratt’ın da bildirdiği gibi (148) Heidegger kararı geri alma yetkisine sahip olduğu halde kılını kıpırdatmadı. Her ne kadar üniversitelerin Alman halkının yararına bilim üretmesi konusunda aynı görüşe sahip olsalar da, Husserl Nazilere karşıydı, bilim gibi felsefenin kaynaklarının da Nazilerin yenilmesi için kullanılması gerektiğini düşünüyordu. (Rockmore 61-62)
Staudinger
Nazi polisine bazı meslektaşları aleyhinde mektuplar da yazmıştır. Daha sonra Nobel Barış Ödülü kazanan, dünyanın en ünlü kimyagerlerinden biri olan Friedberg Hermann Staudinger de Heidegger‘in ispiyonladığı kişilerdendi. Heidegger’e göre Staudinger’in suçu “barış yanlısı” olmasıydı (Sherratt 149). Heidegger‘e göre yaz boyunca hakkında bilgi topladığı (Safranski 274) Staudinger “ajan” olabilirdi, bu yüzden Hitler’e şöyle yazdı: “Staudinger ulusal kurtuluş konusunda isteksiz olduğu için onu emekli etmek yerine işten çıkarmayı düşünebiliriz. Yaşasın Hitler!” (Farias 119-120) Sherratt’ın anlatımıyla (149) “Heidegger yüzünden dehşete kapılmış olan adam (Staudinger) sorguya alındı. Sürekli takip ediliyordu. Hatta Heidegger kıdemli bir Nazi görevlisinden bu konuyla ilgili bir toplantı da talep etti. Sonunda duruma dayanamayan Staudinger görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Rektör Heidegger Nazi davasına sadık bulmadığı meslektaşlarının kariyerlerini mahvetmeye çalışıyordu.”
Heidegger‘in Nazi partisine ve Hitler’e olan yakınlığını örnekleyen olay ve durumların sayısı çoktur, 1945’e kadar Nazi partisinin düzenli olarak aidatlarını ödeyen bir üyesi olan Heidegger‘in (Farias 84) özellikle de rektörlükten ayrıldıktan sonra hayal kırıklığının bir sonucu olarak Nazilerle olan ilişkisinin azalmış olduğu düşünülebilir. Ancak elimizdeki belgeler gösteriyor ki, 1942 yılında bile Nazileri övüp onun özgün tarihsel konumuna dikkat çekebiliyordu. Keza Hitler’in 1940-1944 arasındaki tüm savaş politikalarını destekliyordu. (Ott 277; 295) Bütün bunlar bir yana, denazifikasyon sürecinde, Heidegger‘in zamanında Nazilere destek vermemiş, Almanya’yı terk etmiş ya da kalarak direnmiş akademik çevrelerce gördüğü muamele ortadadır. Bir dönem ilişki yaşadığı ve belki başka sebepler yanında Yahudi olması sebebiyle de kendisini terk ettiği Hannah Arendt ve Sartre‘ın çabalarıyla kötü şöhretine rağmen yeniden kitapları basılan ve Akademi çevrelerine kazandırılmaya çalışılan Heidegger‘in felsefî eserlerinde Nazizme olan yakınlığının izlerini süren birçok çalışma vardır (ki burada ilgi ve çalışma alanıma girmiyor bu konu, umrumda değil):
Rockmore’un On Heidegger’s Nazism and Philosophy‘si, Young’ın Heidegger, Philosophy, Nazism‘i, Philipse’nin Heidegger’s Philosophy of Being: A Critical Interpretation‘ı, Heidegger: The Introduction of Nazism Into Philosophy in Light of the Unpublished Seminars of 1933-1935 derlemesi, vs. Literatür tarandığında görülecektir ki, bu konuda burada adlarını zikretmenin sağlam bir iradeyi ve motivasyonu gerektirdiği birçok kaynak vardır. Bu gerçeği anlamak için “otorite” olmak gerekmiyor, internet sayesinde herhangi biri herhangi bir konuda ahkam kesebilir. Zaten felsefe-bilim geleneğinde dünyanın saygın üniversitelerinde, kongrelerinde, kitaplarda ve makalelerde binlerce defa üzerinden geçilmiş konuları Türkçeleştirmek de “otorite” sayılmaya yetmiyor, nitekim felsefe-bilimde coğrafyalara tıkıştırılabilir olan otoritelik yoktur. Felsefeci Cengiz Çakmak hocamın bir lafı vardı (bir “magister dixit” de ben yapayım madem), “felsefede de dogma vardır ama yerin dibine sokulur”, ben şöyle bir ekleme yapıyorum buna: “felsefede de otorite vardır ama yerin dibine sokulur”, mütevaziliğinizden ve kendinizi geliştirerek kibrinizi yenmenizden başka dayanacak duvarınız yok, tek otoriter ilke budur felsefe-bilimde. Bana biri otorite dese, utanırım, sıkılırım, çünkü bu bir iş becerirken beklediğimiz mükafatın ta kendisi olsa bile, duygusal yönden etkilenmemek için ziyadesiyle doymuş olmayı gerektiren bir durumdur. Lütfen, bir zahmet doyalım.
Son olarak, üzgünüm ama Heidegger bir dönem Naziydi!
Kaynaklar
Konuyla ilgili üstadın Der Spiegel’e verdiği bir röportaj var. Hatta bu yayımlandı da. Eğer Şirince’de isen Nişanyan kütüphanesinde bir tane mevcut.
karışık işler
Bana göre 20.yy en özgün ve heyecan verici filozofu olan Heidegger’in, felsefi tavrını ve kendinden sonraki bir çok filozofu etkilemiş olan eserlerini gölgede bırakan bir yazı olmuş. Heidegger’in nasyonal sosyalist partiye üyeliği ve akabindeki süreç için gerçekleştirilecek yorumların, onun filozof kimliğinin önüne geçecek düzeyde olmamasına dikkat etmek gerekir. Ayrıca Arent ve Sartre’ın çabalarının yanı sıra, tekrar kazanılan ünvanda Heidegger düşüncesinin derinliği oldukça önemli rol oynuyor. Teşekkürler…
Geri bildirim: 12 Şubat 2019 Salı (510. Hafta) | _Kainatın Tüm Seslerine, Renklerine ve Titreşimlerine_ AÇIK RADYO