Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Uzun zamandır kısa bir Latince parça çevirisi paylaşmamıştım. Şimdi paylaşacağım.
Parça tam ismi Lucius Caecilius Firmianus Lactantius olup kısaca Lactantius olarak bilinen bir erken dönem Hıristiyan düşünürünün (240-320) Institutiones Divinae (yani “Kutsal Kurumlar” ya da daha yorumlu bir çeviriyle “Kutsal tanzim”) adlı eserinden. (Eserin İngilizcesi) Gündemime gelmesi ise Cicero’nun De Republica’sı üzerinde çalışmam sayesinde oldu. Şöyle ki, Cicero’nun eserinin bazı kısımları -birçok Eskiçağ eserinde olduğu gibi- kayıp ve ne şanslıyız ki, ondan sonra yaşamış olan Lactantius ve Augustinus’un eserlerinde Cicero’nun ilgili eserinin farklı kısımlarıyla ilgili alıntılar ve bilgiler mevcut. (Klasik filoloğun görevi de, -bu noktada- bu alıntı ve bilgilerin elimize ulaşmamış olan kayıp kısımlarını ne ölçüde doldurabileceğini incelemek olduğundan, birden bir puzzle cebelleşmesi durumu hasıl oluyor.) Burada Lactantius’un bu alıntı ya da bilgilerinden birini paylaşacağım.
İhtimal o ki (ne kadar emin olabiliriz?), bu parça Cicero’nun metninin kayıp olan 3.28-41. bölümleri arasındaki bir yere (Loeb’deki Keyes ve Cambridge’deki Zetzel edisyonunda 33. bölüm) denk düşüyor.
İçerik olarak bakarsak parçada Stoacı duyuşa dayanan aslî doğa yasasının -dünyevî yasalar aracılığıyla olsun ya da olmasın- insan üzerindeki belirleyiciği anlatılıyor. Cicero’nun metnindeki bağlam (3.28’e kadarki kısım) düşünülürse, bu parçadan hemen önce -Philus’un konuşmasında- ileri görüşlülüğe eklemlenmiş adaletsizliğin doğru, zarar ziyana eklemlenmiş olan adaletin yanlış olduğu kabul ediliyordu, dolayısıyla bu parça<nın özü> ile birlikte tam ters fikrin savunulmaya başladığı düşünülebilir. Nitekim Keyes edisyonunda bulunan bir sonraki fragman Augustinus’un De Civitate Dei‘inden (22.6) alınmış ve bu fragmana göre ideal devlet savunma amacı dışında ya da haysiyeti söz konusu değilse savaş açmaz, başka deyişle Cicero kayıp kısmın 33. bölümüyle birlikte (belki de bu bölümün hemen öncesinde?) adaleti doğal yasa anlayışına bağlayarak insan için kaçınılmaz bir belirleyici unsur kılıyor, böylece insan için olduğu kadar devlet için de adaletli karar kutsanmış oluyor. Lactantius’un özelinde düşünürsek, doğa yasası Hıristiyanların tek-tanrısında mı kendisine bünye bulmuş oluyor? Sanırım öyle, metnin devamını da inceleyip öyle yorum yapmak lazım.
Önce parçanın Latincesini görelim:
Şimdi de, yaptığım çeviriyi:
Hakikî yasa doğaya uygun olan doğru akıldır, her şeye nüfuz eder, tutarlıdır, daimîdir ve buyurarak yükümlülüğe çağırır, yasaklayarak yanlıştan döndürür. Bununla birlikte ahlaklı insanlara boş yere buyurmaz ve yasak koymaz, ahlaksız insanlara buyurup yasak koyarak yönetir. Bu yasayı değiştirmek günahtır, bu yasanın bir parçası bile değiştirilemez, tümü yürürlükten kaldırılamaz; kuşkusuz ne senatus, ne de halk aracılığıyla bu yasadan kurtulabiliriz, onun için başka bir açıklayıcı ya da yorumlayıcı aranmamalı; başka bir Roma ya da Atina yasası olmayacak, ne şimdi ne de sonra başka bir yasa olacak, aksine her dönem her soyu daimî ve değişmez olan tek bir yasa kuşatacak, herkesin adeta tek bir öğretmen ve efendi niteliğindeki bir tanrısı olacak, o bu yasanın kurucusu, hakemi ve taşıyıcısıdır; bu yasaya göre hareket etmeyen aslında kendisinden kaçmış olacaktır ya da insan doğasını küçümsediği için, düşünülen diğer eziyetlerden kaçabilse de, en büyük cezaları çekecektir.