Dün bir kitapçıda gezinirken Burak Eldem’in “Fraternis. Kayıp Kitaplar, Gizli Kardeşlik” başlıklı kitabını gördüm, kitabın kapağında “Çok satan 2012: Marduk’la Randevu ve Seni Tılsımlar Korur kitaplarının yazarından” ibaresini de görünce merak ettim, okuyucu üzerinde bir etki bırakmış, kitapları satmış bir yazar olarak düşündüm. Daha önce duymamıştım kendisini ve eserlerini, dediğim gibi merak ettim ve kitabı aldım.
Bir süredir tanrı Thoth-Hermes kültünden hareketle Hermetizmin Eskiçağ kökenini araştırdığımdan Eldem’in Fraternis’i ilgimi çekti, eve gelip de içeriğine baktığımda Hermetik düşüncenin tarihine ilişkin emek harcanmış bir eser olduğunu anladım anlamasına da, genel olarak bu gibi telif eserlerde karşılaşılan sorunlardan biriyle yine karşılaştım. Hermetizm, gizem tapımları, Eskiçağ dinleri ve mitolojisi hakkında yazılmış olan kimi eserler (Türkçe olsun ya da olmasın) birincil kaynakları yorumlayarak aktaran ikincil kaynakların etkisinde olup, onlara dayanmış olabiliyor. Dolayısıyla yazılmış telif eser, ikincil kaynakların derlemesinden öteye gitmemiş olurken, o ikincil kaynakların yorumları birincil kaynaklarla ne kadar örtüşüp örtüşmediği bilinmeksizin (aktarılmaksızın) okuyucuya sunuluyor. Gerçi sadece burada bahsettiğim konularda değil, birincil kaynaklardan okuma yapmayı gerektiren felsefî, siyasî, edebî vs. her konuda bu yanılgıya düşülüyor. Gerçekten de bu büyük hatalara ve yanlış yönlendirmelere sebep olan bir yanılgıdır, bunun bir örneğini Eldem’in kitabından hareketle göstermek istiyorum.
Eldem 48-49. sayfalarda şöyle diyor:
“Eskiçağ’ın birçok kültüründe, özellikle de şaman geleneğine sahip olan topluluklarda dişi kurt, tanrıçanın görünümlerinden biri olarak değerlendirilir ve ona büyük saygı duyulurdu. Bu gelenek ve anlayış, Remus ve Romulus efsanesinde dişi kurta ‘koruyucu ve sevecen’ bir simge olarak yer verilmesinde de kendini gösteriyor. Ne var ki, Latin dilinde ‘dişi kurt’ anlamına gelen ‘lupa’ sözcüğünün, özellikle Hıristiyanlığın yaygınlaşmasından sonraki yıllarda, ‘fahişe’ anlamında da kullanılmaya başladığını görüyoruz.
Benzeri bir örnek, Britanya’da da karşımıza çıkıyor: Arkaik ada kültürlerinde Yunan mitolojisinin Demeter’ine karşılık gelecek, saygın ve popüler bir tanrıça figürü egemendir. ‘Lletty-filiast’ adlı bu Gal tanrıçasının, ikon ya da kabartmalarda çoğu kez ‘dişi tazı’ simgesiyle gösterildiğine tanık oluruz. İlginç bir biçimde, Hıristiyanlığın Britanya’da yaygınlaşmasından sonraki yıllarda eski İngiliz dilinde ‘dişi köpek’ anlamına gelen ‘bicce’ sözcüğü, yine aşağılayıcı bir sıfat, bir hakaret olarak ‘fahişe’ yerine de kullanılmaya başladı… Bugün Yunanca’da fahişe anlamında aşağılayıcı bir sözcük olarak kullanılan ‘putana’ ya da, Fransız dilinde aynı anlamı veren ‘putain’ de, büyük olasılıkla köklerini eski dildeki Pythia’dan, yani Sibyl’den alıyor: Tanrıça’nın rahibesinden.
‘Putana’, ‘putain’, ‘lupa’ ve ‘bitch’ sözcüklerinin, farklı Avrupa halklarının dillerinde olumsuz çağrışımlarla kullanılması, bütünüyle Hıristiyanlık sonrasına ait bir gelişme. Tanrıça simgesi kabul edilen bir hayvanın ya da doğrudan tanrıça rahibesinin adını ‘fahişe’ ile eş anlamlı hale getirme çabası, Kilise’nin savunuculuğunu yaptığı erkek-egemen ideolojinin bir sonucu olduğu kadar, “Pagan inançlara” savaş açan Judeo-Hıristiyan tektanrıcılığının, Ana Tanrıça kavramını aşağılama ve bastırma isteğiyle de oldukça uyumlu.”
Burada yazarın farklı dillerde verdiği bütün örnekleri incelemek, onların doğruluklarını ya da yanlışlıklarını tartışmak istemiyorum, sadece ilk örneği olan Latincedeki lupa teriminin anlam derinliği üzerinde durarak, onun zaman içinde, yazarın bahsettiği türden bir değişime uğramadığını göstermek istiyorum.
Burak Eldem yukarıda özetle lupa teriminin Pagan dünyasında kutsal “dişilik” anlamındayken, Hıristiyanlığın egemen olmasıyla birlikte Pagan mirasın kötülenmesi ve bastırılması için kötü bir anlamda kullanıldığını söylüyor: “… (söz konusu terimlerin) farklı Avrupa halklarının dillerinde olumsuz çağrışımlarla kullanılması, bütünüyle Hıristiyanlık sonrasına ait bir gelişme.” Oysa gerçek öyle değil, zira lupa terimi Roma’nın pagan döneminde de yazarın bahsettiği “fahişe” anlamında kullanılıyordu. Literatürü taradığımızda bunun birçok örneğini bulabiliriz, örneğin Cicero, Pro Milone 21.55’te birisinin “her daim fahişelerle birlikte olduğunu” (ille qui… semper lupas ducebat) söyler, Juvenalis Saturae 3.66’da yabancı bir fahişeden (lupa barbara) bahseder, Pagan Roma’sında lupa‘nın bu anlamda kullanılması apaçık bir olgudur.
Roma’nın kuruluş mitolojisinde dişi kurdun üstlendiği, Roma’yı kuracak olan sahipsiz ikizleri (Remus ve Romulus) besleyip büyütmek şeklindeki önemli rol, onun fahişe olarak algılanmasına mani olmamıştır, bu durumu da eski Romalıların fahişe ve koruyucu anne algılarının, günümüzdeki algıdan farklı olmasıyla açıklayabiliriz. C. Mazzoni’nin de dikkat çektiği gibi, mitolojik arka-plana baktığımızda görürüz ki, Remus ve Romulus’un biyolojik annesi olan Rhea Silvia, savaş tanrısı Mars ile karşılaşana dek bakiredir. Buna karşın Rhea Silvia’nın ortada kalan bu ikizlerini besleyip büyüten dişi kurt, gelenekte lupa “fahişe” anlamını da verdiği için, gerçekten bir dişi hayvan değil de, dişi hayvan postu giyen bir fahişe olabilir (C. Mazzoni, She-Wolf: The Story of a Roman Icon, Cambridge University Press, 2010, s.112). Zaten bu terimin “fahişe” anlamının Pagan Roma’sında yaygın olarak kullanıldığı şuradan da anlaşılabilir: Fahişelerin (lupa) bulunduğu genelev için, lupa teriminden hareketle lupanar terimi kullanılmıştır. Dahası, günümüzde olduğu gibi, Eskiçağ Roma’sında da fahişelik olarak görülen eylemin çeşitleri vardır, bir kısmı daha az kabul görürken, bir kısmı kimileyin mazur görülebilir olmuştur, dolayısıyla lupa‘nın simgelediği fahişe, nispeten ahlaken daha az sorun çıkaran bir dişi tip olarak görülebilir. Bunun tersini düşünmek de mümkündür, şöyle ki, dişi kurt ile kendisine lupa denilen fahişe arasında bir benzerlik kurulmuş olabilir Pagan Roma’sında, zira dişi kurt yırtıcı bir hayvan olmakla birlikte avcıdır, sadece yavrularını beslemek için değil, kendi için de insan yiyebilir. Keza kendilerine Roma sokaklarında lupa denilen fahişeler de öyledir, adeta Romalı gençleri avlarlar. (Richard de Fournival’in Le Bestiaire d’amour adlı eserinde de kadınlar ile dişi-kurtlar arasındaki benzer kötücül kurnazlıklara değinilmiştir, dünya literatüründe bunun başka örnekleri de bulunabilir.) Neticede öyle ya da böyle, lupa terimi bir fahişelik tipi için de kullanılmıştır.
Yine mitolojiden hareketlenerek diyebiliriz ki, (C. Mazzoni’nin aktarımıyla, s.113) dişi kurt’un “lupa” adı, kutsal hayvanı eril-kurt (lupus) olan savaş tanrısı Mars ve onun askerleriyle ilişkilidir: lupus ile lupa birbirinin zıddıdır (eril-dişil zıtlığı), lupus eril etkenliği (askerî niteliği), lupa ise dişil edilgenliği (en önemli temsili olan fahişeliği) simgeler. Buradan Peter Stallybrass’ın meşhur sorusu doğar: Roma devleti vahşiliği ve fahişeliği simgeleyen bir dişillik anlayışından nasıl doğmuş olabilir? Burada bu problemi incelemek istemiyorum, ancak şunu belirtmeliyim ki, Eskiçağ ile günümüz arasındaki değerlere ilişkin algı farkı söz konusu değerleri düşünürken bize zorluk çıkarabilir, burada üzerinde durduğum Eldem’in lupa terimiyle ilgili aceleci yorumu da konuyla ilgili Eskiçağ algısını göz önünde bulundurmamasından doğmuş olabilir.
O halde diyebiliriz ki, Burak Eldem’in lupa’nın “fahişe” anlamının Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıktığını söylemesi (“…Tanrıça simgesi kabul edilen bir hayvanın ya da doğrudan tanrıça rahibesinin adını ‘fahişe’ ile eş anlamlı hale getirme çabası,…”) doğruyu yansıtmıyor.