Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Adam bahçeye oturunca hemen Sartre’ın duyguyu (emotion) eylem (action) ile ilişkilendirmesini hatırlıyor. Bu gerçekten güzel bir şey, yani Sartre’ı bahçedeki sunî gölet (bir gölet ne kadar sunî olmaz ki?) ile anımsamak, bu koridorlar, pencereden bakıldığını düşünerek içilen kaaveler, saçı şöyle arkaya doğru savurmalar, Simone de Beauvoir artislenmeleri falan…
Sonra Sartre’ın bitkinliği bile yansımacı ya da tepkisel aksiyon anlamında bir duygu olarak görmesini düşünüyor, içi rahat ediyor, en nihayetinde bitkinlik bile dış dünyada bir tepkiyse, sen ağzınla kuş tutsan de Beauvoir çitini aşamazsın (çitin yüksek olması gerekmiyor, aşırı alçakta olması da onu aşmana engel olabilir, önemli olan çitin boyu konusunda ölçüyü tutturman), artislenmeye karşı senin de bitkinlik minvalinde duygusal bir refleks geliştirmen gerekiyor, bir karşılık bulman, yaptığın şeyin biraz olsun onurluca olması değil mesele, sadece bir şey yapmış olmanın verdiği güven duygusunu hissetmen.
Bloğun tepesine koyduğumuz Boethiusçu “ridens aetheris iras” modeli de sunî gölet yanında Sartrecı duygu kavramını irdeleyen adamın tepkiselliğine örnek teşkil edebilir, diye düşünüyorum, neticede “aether’in öfkelerine tebessüm eden” canlının aether’le duygusal temasının bitkinlik kokan bir yanı var, bitkin ama bir o kadar yukarılara çıkmış, sıcak içecekle karşılaşınca gevşeyip eriyen ağızdaki sakız gibi olmuş, henüz dağılacak ölçüde laçkalaşmamış ama o raddeye varmış, durumunun farkında ama gönlü rahat, mayınlı arazide ya da ipte yürüdüğünün farkında ama hâlâ ridens kıvamında, çünkü kaybedecek bir şeyinin olmadığını düşünecek kadar objeyi umursamadığını (obje tarafından umursanmadığını) sanıyor.
Adam içine düştüğü ya da yarattığı bu çok yönlü ve açılı gerzek durumdan zevk duyuyor, güçlenip tazelenmesi bundan, yoksa içinden “Sartre, goygoycunun biri” diye geçiriyor, kendisinden başka kimden saklayabilir ki bunu?