Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Bedenin Modifikasyonu

Praefatio, giriş, sunuş vs. yazısı yazmayı hiç sevmem ama okumaya bayılırım.

Mike Featherstone‘un Body Modification‘ını okuyun google books’tan ( http://books.google.com/books?id=igkkpjmjcbsc), giriş yazısı da sağlamdır.

İnsanların dövmeydi, piercingdi derken Robocop’ları, Blade Runner‘ları -bir örnek de benden gelsin- Planet Terror‘daki silah bacaklı kadını kurgulayışı aslında tümüyle gereksinime yönelik: İnsan başka çıkar yol bulamadığı için kurgular; Margaret Atwood, The Penelopiad‘da Odysseus‘un Odysseia‘da kesip biçtiği hizmetçi kızların öcünü, konusu adına Hades denen öbür dünya‘da bir kutsal mahkemede geçen modern bir kurguda, uyarlamada almasının arkasında yatan asli sebep neyse, Robocop’u herhangi bir kurgucunun zihin haznesine düşüren sebep de odur: Gereksinim.

İnsan neye gereksinim duyuyor? Boşlukta, açıkta kalan yerleri doldurma telaşı öylesine esir alabiliyor ki insanları, en nihayetinde ortaya sunulan eserde -bu bizim vücudumuz da olabilir, yarattığımız bir sanat eseri de- bir boşluğu doldurma niyeti kendini gösterir.

Bana kalırsa insan bu telaşlılığının arkasında defectus defector kimliğini hazmedemiyor oluşu yatıyor; güdük ve asi olduğu için kutsi yaratılışı veya bir nevi tanrısız-parthenogenesis nitelikteki evrimsel oluşum mucizesini anlamlandıramıyor, hayatın her safhasında bir boşluk görüyor. Bu boşluklar bütünü hayatının artık öyle bir çoğunluğunu kaplıyor ki; sonunda hayatının kendisi, mutlaka yamanması gereken kocaman deliklerle dolu bir muşambaya benziyor. Elini bir ona bir buna atıyor delikleri yamamak için; ikinci dünya savaşı sonrasında kiliselere akın ederek “madem Tanrı vardı da, neden birbirimizi böyle öldürmek zorunda kaldık?” diyerek din adamlarının yakasına yapışan acılı insanlar kadar tepkili olamıyor, çünkü yakasına yapışacağı ya da suçlayabileceği herhangi bir muhatap edinemiyor; çünkü hayatı boyunca herhangi bir değer bütünlüğünün şemsiyesi altına girmemiş olduğundan, kendisinden başka sorumlu tutabileceği insan evladı ya da bir kurum bulamıyor.

En nihayetinde muşambasındaki delikleri yamayamayacağını anlayınca; tıpkı o muşamba gibi deliklerle dolu / eksik olduğunu düşündüğü vücuduna bakıyor, görebildiği tek şey delikli bir vücut. yamanma aşaması ise bundan sonra başlıyor.

insanın, vücudundaki delikleri yamama telaşı esnasında, yukarıda çizmiş olduğum tablonun farkında olması mümkün değil. çünkü en temelde yaşamının deliklerle, çelişkilerle, tutarsızlıklarla, saçmalıklarla, haksızlıklarla, adaletsizliklerle, kötülüklerle, biçimsizliklerle vb. dolu olduğunu gördüğü müddetçe, kendisine dışarıdan bakabilme gibi bir lüksü edinmesi mümkün değil. tranquilitas yani dinginlik, insana özgü müdür? ben bunu zihnimin kalın duvarları arkasına atarak, zihnimin karanlık köşelerindeki zindanlarda çürümeye terk ederek kendisinden kurtulmak istediğim bir sorun olarak görmüyorum; çoğu etik kurallar veyahut geleneksel kabuller, nasihatlar da bu sorundan kaçmaz; aksine kesin kabuller sunar her biri. şunları şunları yaparsın iyi olursun, şunları şunları yapmazsın kötü olursun; en nihayetinde kendi doğanla ve kültürel çevrenle uyumlu olduğun müddetçe sorun yoktur. ira furor brevis est‘te bunu yazmıştım; ira’nda bir furor’luk riski gördükleri için seni uyarırlar; tranquilitas’a davet ederler. dinmesi beklenen yağmur gibisindir sen ve senden beklenen dinmendir, kendine gelmen, sakinleşmendir. ruhun varsa onu nemlendirmendir. bunu stoik bir zihinden de okursun, epikurosçu bir zihinden de. sokrates de bunu tetikler, descartes da. hep bir dinginliğe övgü vardır; hatta bazen modern kafalardan “içinizdeki çocuğu öldürmeyin” nasihatini işitirsiniz, oysa yanıltmasın bu sizi, sizden beklenen şey çocuklar gibi ratio’nuzdaki tutarsızlığın bir bütün oluşturması ve sonsuza dek uyumsuz olmanız değildir; aksine çocukların maruz bırakıldığı gibi kültürel çevrenin en naif üyeleri olmanız daha makuldur, beklenen de budur zaten. yaşamı deliklerle dolu olup da -hatta bazen bunun farkında bile olmayarak- bedenine bakan insan evladı; kendi bedenindeki delikleri modifiye etme zorunluluğunun bangır bangır çağlayan sesini işitir. dövmeyi, piercingi falan geçin, ya da ne bileyim, kıyafet yenilemelerini falan… salt ayna karşısında daha rahat olabilmek adına dişlerini düzelttirir, tel takar; yamuk olduğunu düşündüğü burnunu düzelttirir, ki nietzsche her doğrunun aslında yamuk, her yamuğun da bir doğru olduğunu söylüyordu, saçını boyar, göz rengini değiştirir, penis büyülten ilaçlardan kullanır vs. çünkü vücuduna baktığında gördüğü şey güdüklüktür; “manual” müdahaleyle aslında kendisinde “auto” olması gerektiğini düşündüğü niteliklere kavuşmuş olur: yani tümüyle deliksiz bir muşamba, gergin ve sağlam, çekildiğinde kopmayan, bırakıldığında yerle yeksan olan.

oysa hiç düşünüyor muyuz; yaşamın kendisinde veya bedenimizde, bizim tümüyle “iyimser” olmamız gerektiğine dair en bağlayıcı yargı nedir? neden eksiklerin giderilmesi üzerine telaş üzerine haybedilmiş bir yaşamın mümkün olduğunu düşünüyoruz? “estetik” denilen şeyin artık giderek “etik” olması gereken şeye dönüşmüş olmasında; sadece çevre faktörü mü etkin? mahalle baskısı gibi bir şey de değil bu çevre faktörü; aslında doğru zamanda doğru telkinle üç kitap okuyun, iki kült film izleyin, kalabalığın anarşisti kesilebilirsiniz. çevre mevre vız gelir, tamam da insanın kendisine dönmek zorunda kaldığı anlarda yeni yeni çareler, yeni yeni çıkış yolları aramaya çalışmasının arkasındaki mana nedir, hiç bunu düşünüyor muyuz? yukarıda söyleyecektim, şimdi söyleyeyim. neden insan “yaşamının deliklerle, çelişkilerle, tutarsızlıklarla, saçmalıklarla, haksızlıklarla, adaletsizliklerle, kötülüklerle, biçimsizliklerle vb. dolu olduğunu” düşünüyor? katman katman komplekslerden mustaribiz. örneğin bu biçimsizliği başlığımızdan ötürü beden modifikasyonu kapsamında da alabilirsiniz; komşunun köpeği havlayınca çileden çıkarak onu belediye şikayet etme kapsamında da ya da restaurantta çorbanızın içinden kıl çıkmasıyla çıldırmanız kapsamında da… insanın, yaşama alanının “iyimser” olması ve öyle değilse eğer (yani “auto” düzeltim yoksa) “manual” müdahaleyle “iyi” bir hale sokulması gerektiğine dair bütün insanlığa, geçmişiyle, bugünüyle ve hiç şüphesiz geleceğiyle aşılanan şeyin kökü nerede?

ben “defectus defector” diyorum insanın bu haline; hem “güdük” hem de güdüklüğüne bakmadan “asi”. mithos’a freud “genel rüya” diyordu, yani “toplumun/genelin/yığının gördüğü rüya”, bu sizin kişisel rüyalarınıza benzer, prometheus’un ateşi/aklı zeus’un tekelinden çalıp insanlara verişini, oğulun babaya isyanı olarak görüyordu. ben ötesine geçiyorum burada: babanın kendisi güdük, oğlan da güdükten doğma güdük, güdükten çalınan yaratıcı gücü simgeleyen ateş bir başka güdüğün eline geçince; bütün yaratılanlar da güdükleşmiş olur. yani eksikliklerden, yamanması gereken deliklerle dolu yaşamlardan, yine benzer deliklerle dolu yeni ve daha gösterişli yaşamlar doğar. bana kalırsa ilk etapta sorulması gereken soru da, bizi bu deliklerle dolu yaşamaya mecbur kılan tekerleğin primum mobile‘sinin ne ve nasıl olduğu üzerine olmalıdır. biri çıkmış burnunu düzelttirmiş, öbürü çıkmış penis büyütücü ilaçlar almış, m. atwood kadının intikamını odysseia’nın yazılmasından nereden baksan 2500 sene sonra aldığını düşünmüş; bunların hepsi gereksinimden kaynaklanıyor. ilk soruyu izninizle kutsal sayıyorum; bu gereksinimin primum mobile’sine yönelebilir misiniz?
zeus ne ki, bir zamanlar tekelinde tuttuğu yaratıcı güç / akıl ne olsun!

“umut ve intikam sunaklarımızda yan yana durur,
sana yasak olana umutlanma diye.”

spes simul et nemesis nostris altaribus adsunt,
scilicet ut speres non, nisi quod liceat.

andrea alciatusemblemata xlvi.


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: