Tercihlerimiz önümüzü aydınlatır. Yıllar evvel bir sebepten bir karar almak zorunda kalmıştım, kararı alan bendim ama bana bunu yaptıran benim dışımdaki faktörlerdi. Sonra düşünmeye başladım, genel itibariyle en büyük yalnızlık, en büyük pislik Joker’in içine düştüğü kazandaydı (yer gök batman olmuş gidiyor, örneklerimiz de doğal olarak oradan olabiliyor). İnsan “benim şuna ilgim var”, “ben şundan hoşlanıyorum”, “ben şunsuz edemem” dediği kadar aslında kendisi dışındaki faktörlerin azizliğiyle “o” şeylere itilmiş durumdadır. Önünü aydınlatan tercihleri, insanın tıkıldığı zindanın demirlerine dönüşür.
Ignatius Loyola Donnelly‘nin tercihleri de onu kendi zindanına tıkmış olmalı.
Robert G. Ingersoll‘un “Interviews” başlıklı eserinde (adından da anlaşılabileceği gibi) röportajlarına yer verilmiş; Ignatius Loyola Donnelly’i de zaten o eser (p.453, pub. C. P. Farrell 1900) sayesinde tanıdım. I. Donnelly (kısaca böyle diyelim) aynı yolun yolcularından olan
Peter Dawkins‘ten (lütfen demek istediğimi anlamak için isim başlıklarına gidiniz) daha mistik,
Walter Ellis‘ten daha çalışkan,
Delia Bacon‘dan (
The Philosophy of the Plays of Shakspere Unfolded) daha az akademik,
Mark Twain‘den (
Is Shakespeare Dead) daha az lakayıt; kısacası teorilerinin hapsinde kendi halinde biri,
Mayanism‘e meyleden bir baconian!