Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
>
BİR KALAMIŞ MART’INDA YABANCILAŞMAMA DURUMU:
Bilgin Gökberk’le
Cengiz Çevik
Mart’ın sonunda bir gün serin, sert rüzgarlı bir Kadıköy’e ayak basıyoruz, atkım iyi ki var, iyi ki örülmüş. Bilgin Gökberk’le görüşmeye gidiyoruz.
Lise ve sonrasında zamanımın bilmemkaçını (çoğu kere de alkole meze olarak) işgal etmiş olmasına rağmen uzunca bir süredir gönlümdeki uğrak yerliğinden uzaklaşmış olan Kalamış’taki Galatasaray’ın tesislerine varana dek kaç tane olduğunu bir yerden sonra saymayı bıraktığım Fenerbahçe tesisi ve simgesine hiç de yabancılaşmamış olduğumu gördüm. Öyle ya sen stadın dibinde lise oku, ilk gençlik evresinin büyük bölümü bu civarda geçsin, sonra gel burada “vay be Fenerbahçe de ne tesis yapmış ama, diye şaşır, olacak şey değil!” Bu kadar simge ve sinerji yumağı arasında bir Galatasaraylının düşünebileceği tek şey, “Cumhuriyet kurmuşlar burada” oluyor. Fenerbahçe Cumhuriyeti, bildiğin özel idare. Tüm vatandaşları tam bir yabancı düşmanı, hadi ben evlatları sayılırım, Kadıköy gediklisiyim, ta Haldun Taner’in orada bile Şöhretler’de sandviç menülerini Fenerbahçeli futbolcuların isimleri oluşturuyor. Yukarı doğru yürüdükçe ne kadar bağlı olursanız olun, Fenerbahçelilik akıyor tüm sokaklardan, bu yüzden yabancılaşmanız isteniyormuş gibi hissediyorsunuz, ama yok böyle bir şey, bir süre önce şahsım adına tecrübe edip de üstesinden gelmiş olduğum bir “yabancılaşma” histerisiyle yeniden karşılaştığımızdan, bağışıklığım zarar görmemi engelliyor. Kadıköy’den nem kapacak halim yok, ben kafaca oralıyım, oranın insanıyım. Bilgin Gökberk de öyleymiş ki, oraya çağırmış Gscimbom gazetesi fertlerini. Hatta Abdullah’ın söylediğine göre evi o kadar yakınmış ki, “traş oluyorum” demiş telefonda, birkaç dakika içinde Kalamış Galatasaray tesislerinde olurmuş. Oldu da nitekim.
Hemen iki bira çakıp da kendimize geldiğimiz mekanın Galatasaraylılığa özgü elit havasını soluyorsunuz, bunca senedir saat farkı gözetmeksizin sokaklarını, kayalıklarını arşınlamış olduğum Moda’nın, Kalamış’ın, Kenan Evren Lisesi muhitinin farklı bir kanadıymış burası da haberim yokmuş. Fenerbahçe Cumhuriyeti’nde Galatasaraylılara ait özerk idare! Bir nevi Fransa içinde Monaco Prensliği.
Buluşmaya gelmeden önce yediğim (uyarıldığım) “Bilgin Gökberk’in Ekşi yazarlarıyla husumeti varmış” tadımlık verisinden hareketle Kadıköy’ü Fenerbahçelileştirmişlerin hırçın cüretkarlığına benzer şekilde ben de bu buluşmayı Ekşi’sel bir havada götürmemeliyim diye düşündüm, ki zaten Gökberk Ekşi’nin ilk halindeki çekiciliğini şimdilerde kaybetmiş olduğundan bahsedince, “Hah… Tamam, Ekşi hakkında dışarıda olup da farklı bir yorum yapan görsem zaten…” diye de iç geçirdim. Bundan bahsetmeden edemezdim. Abdullah buluşma öncesinde Gökberk’in Ekşi’yle olan husumetinden bahsedince, acaba ben de onun hakkında bir şeyler yazmış mıyım diye “Hayvan Ara” fasilitesini zorlamıştım , ki elim boş döndüm, yazmamışım hiçbir şey, hatta humusetten bile haberim yokmuş!
Dedim ya mekan elit, biraraya geldiğimiz Gökberk de alternatif bir kişilik olunca, TRT’de ceketsiz, gömleksiz, kravatsız salınan kahramanımızdan Gscimbom’da üyeler tarafından kendisine sorulmak üzere hazırlanmış olan sorulara normal cevaplar vermesini de ummadık, ummuyordum demeliyim. Hafızamıza dayanan off the record’u göz önünde bulundurursak bol bol malzeme elde ettik diyebilir, hatta “Bilgin Gökberk Adnan Polat’la alakalı öyle şeyler anlattı ki… beh beh” (!) diye coşarak da “yuh be” dedirtebilirim.
Konuşmamız faydalı geçti. Gscimbom’dan ben de dahil olmak üzere toplam 5 kişi Gökberk’la sıcak bir diyalog içine girdik, tabi önümüzde sırtımızı dayadığımız Kalamış’tan önümüzü müthiş bir şekilde vermiş olduğumuz bir deniz manzarası sıcaklığından bahsediyorum! Zira konuştuklarımız sıcak değildi, mermer gibiydi, taş gibiydi. Ülke futbolunda en masum olanların futbolcular olduğunu söyledi Gökberk, yöneticilerin ise en zayıf halka. Medya çapında kazanılan ünlerin, elde edilen başarıların ardından yitirilen dostluklardan, zaten hiç başlamamış olan yoz ilişkilerden bahsetti. Her şeyi anlattı, her şeyi sorduk. Gazetede, dergide okurken sözleşilip de mikrofon uzatılan insanların verdikleri ya da verdikleri iddia edilen demeçleriyle daha da robotlaşmış olduklarını sandığım, yani aslında öyle düşündüren röportajlar, söyleşiler gibi olmadı. Zor sorular sormadık, Gökberk’in bildiği yerlerden çıktığı için, zorlanmadı, sıkılmadı, tümüyle içini döktü. İlk defa karşılaşmış olduğu 5 kişiye ne varsa söyledi. Oto-sansür uygulamadı, bir insanın kendinden bahsetmesi gerektiği kadar kendisinden bahsetti. Galatasaraylılığından, Fatih Terim’den –futbol bilgisinden-, Polat’tan, Canaydın’dan, bol bol Faruk Süren’den -vizyonundan-, spor yazarlarından, genel yönetici profilinden, İtalyan futbolundan hazzetmediğinden, Türk basketbolunda özellikle de bu sene dikkat çeken sponsorlara dayalı atılımdan ve hatta TRT macerasından…! Uzun uzun anlattı, sıkmadı, sıkılmadı. Bol bol çay, bol bol sigara tüketimi oldu masamızda, biralar, paçangalar ve patates kızartması! Şahsım adına söylemeliyim ki, aşırı derecede Fenerbahçelileştirilmeye çalışılmış olan Kadıköy gibi yabancılaştırılmadım kendisine, iyi de oldu.
Güzel bir Kalamış Mart’ıydı, sadece orada olanlara özel bir mana ifade eden bir buluşmaydı. Gscimbom’a tavsiyeleri de oldu: “Farklı olun, klişelere düşmeyin.”