>Tekel İşçisinin 4/C Direnişi: Türkiye Devrimci Hareketi ve Devrimci Şiddet Üzerine
>
Dünya tarihinde, emeğin sömürüsüne son vermek, sınıfları yok etmek, insanca bir yaşam ve özgür bir dünya mücadelesi veren komünist hareket, iktidara geldiği bütün ülkelerde, bunu ancak devrimci şiddeti kullanarak başarabilmiştir.
Doğal olan, olması gereken de budur. Burjuvazinin egemenlik alanlarını korumak için, çıkarları için her türlü şiddeti meşru görmeleri ve uygulamaları; sömürüyü süreklileştirmek için kullandıkları “devlet” yapısı ve orduyu kullanmaları, emeğin sömürüsüne son vermek isteyen işçi hareketinin de karşı şiddeti kullanmasını zorunlu kılmıştır. Zaten zor şartlarda yaşayan emekçinin doğasında bu vardır. Bu nedenle, gerek işçi hareketlerinde, gerek grev ve direnişlerde, açıktan açığa bunu vurgulayan ve militan bir şekilde, devrimci şiddeti kullanarak zafere gidileceğini söyleyen örgütler, her zaman işçi sınıfının daha çok güvenini ve sempatisini kazanmıştır.
…
Bildiğiniz gibi Tekel İşçileri günlerdir Ankara’da… Devletin emekçiyi sokağa atma politikasının vücut bulmuş hali olan 4/C yasasına göre emekçiler 10 ay boyunca komik bir ücrete çalışacak, 2 ay çalışmayacak. Kısaca, özelleştirme sonucu 4 yıllık kârına karşılık satılan içki bölümünün ardından sigara fabrikaları da satılacak ve bunun sonucunda işçiler sokağa atılacak. Teğet geçen(!) krizi bahane eden burjuvaziye karşı Tekel işçisi, 13 gündür direnişine devam ediyor.
Şimdiye kadar her türlü polis terörüne maruz kalan emekçiler, direnişin 3. Gününde polis saldırısına maruz kaldı. 1 emekçi, sırtına aldığı polis darbesi sonucu felç kaldı. Emekçilere yeri geldi gaz bombaları atıldı, yeri geldi tazyikli suyla dağıtılmaya çalıştılar. Her türlü şiddeti meşru kılan, her türlü yolu “mübah” gören burjuvazinin kolluk güçleri, provokasyon yapmayı da ihmal etmedi. Direnişe destek vermek isteyen devrimci örgütler için işçilere, “bunlar provokatör, aranıza almayın”, “canlı bomba olabilir” gibi komik telkinlerle emekçiyi kışkırtmaya çalıştı. Tabi, bunun sonucu emekçide bir önyargı oluştu.
Tüm bu olanlara karşı direniş ve destekler devam etse de, direnişte çözülmeler göze çarpıyor. Örneğin İlk günlerde 8000 civarında işçi varken, şuan ki sayı 2000’i bulmuyor. Zaten evinden uzak olan, aç kalan, gün boyu ayakta kalan, barınma ve yiyecek sorunu yaşayan, bunların yanında polis şiddetine maruz kalan, kısacası bir şekilde bedel ödeyen emekçilerin büyük kısmının dönmesi, direnişi kuşkusuz olumsuz yönde etkiliyor. Bu çözülmenin, kuşkusuz en önemli nedenlerinden biri, bireyin örgütlü bir bilinçten yoksun olması. Bu noktada ise sorumluğun sahibi, kuşkusuz Türkiye Devrimci Hareketidir.
…
Türkiye Devrimci Hareketinde “üç sacayağı” olarak adlandırılan devrimci önderlerin, kuşkusuz en önemli ismi İbrahim Kaypakkaya diyor ki; “Bugün kırlık bölgelerde köylü kitlelerin başına geçip silahlı mücadeleyi örgütlemeyen ve kararlı, tutarlı, azimli bir şekilde yürütmeyen bir komünist hareket, komünist sıfatına layık olamaz ve devrimci kitlelerden tecrit olur. Bugün ülkemizdeki devrimci mücadele çok önemli bir noktaya, silahlı mücadele yolunu tutmayan bir akımın, bunun adı isterse komünist hareket olsun, kitlelerden tecrit olacağı bir noktaya ulaşmış bulunuyor.” Şu anki durumun da özeti budur.
Şuan Tekel işçilerine destek veren birçok devrimci-demokrat örgüt var. Devrimci olmayan partiler var. İşçi Partisi gibi ne olduğu belli olmayan, gelip oraya “Tekel işçisi, vatanın bekçisi” gibi süreçle alakasız olmayan şovenist bir yazıyı asabilen, hatta alana gelip Türk bayrağı dağıtan yapılar var. TKP gibi örgütsel yapısını oluşturmuş, kurumsallaşmış, kitleselliği olan, ancak İşçi Partisi çizgisine kayan, işçi sınıfından ve kitlelerden kopuk, buralardan gelen taleplere yanıt veremeyen, buna rağmen süreci göğüslemeye çalışan yapılar var. Aslında oraya, Türk-İş binasının önüne gitseniz, bir saat otursanız, her şeyi rahatça gözlemleyebilirsiniz. Birçok devrimci yapı, oraya gelip desteklerini açıklayıp gidiyor. İşçilerin eline “Al, oku bilgilen” dercesine bildiriler verip alan terk ediliyor.
Hâlbuki oraya gelen emekçiyle iç içe olmak, onunla nefes almak, onunla yatmak-kalkmak, onunla cop yemek, ıslanmak, onun sorunlarının çözümüne katkı sunmak son derece önemli ve gereklidir. Bunu yapan bir –veya iki- oluşum var. Bu yapıların kadroları, günlerdir okulundan işinden feragat ediyor, emekçiyle beraber bekliyor. Onun yiyecek, barınma gibi en temel sorunlarının çözümüne katkı sunuyor. Yetersiz olsa da, ortadaki iyi niyet ve yapılan doğru hareket, işçi üzerinde çok pozitif bir hava yaratıyor kuşkusuz. Programlarını devrimci şiddet ve iktidarı devrimci şiddet yoluyla ele geçirme üzerine kuran bu iki yapının yeni kurulmuş olmaları ve henüz kendi örgütlerini örgütleme aşamasında olmaları dezavantajları.
Bu bahsettiğim bağlamlarda, Türkiye Devrimci Hareketinin işçi sınıfından kopukluğu, örgütsüzlüğü ve devrimci şiddetin işçi sınıfına yansıtılamamış olması, bugün Tekel direnişini sekteye uğratmaktadır. İşçinin çözülmesini devlet görmekte ve sabırla beklemekte şuan… İşçi ise ne sendika üzerinde, ne de devlet üzerinde gerekli baskıyı oluşturabilmiş değil. “Ölmek var dönmek yok”, “Genel grev” gibi söylemler havada kalmış gibi şuan. Umarım bir şeyler olur ve direniş sertleşerek, militanlaşarak devam eder…
Erbil
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
>herşey değişti türkiye'de,sendikalar artık işçilere hizmetten çok siyasi amaçlara hizmet ediyorlar.halbuki yapılan işin siyaseti olmaz.baktığınız zaman sendikalar sağ-sol,türk-kürt gibi ayrı ayrı kollara ayrılmışlar.evet konfederasyonlar var ancak onların desteği gerçek bir destek ifade etmiyor.halbuki oradaki direnişe tüm işçi sendikaları destek sağlasa,en azından onların günlük yemek ihtiyaçlarını karşılasa güzel bir olay…
>Evet, maalesef öyle. Belirttiğim gibi sendika ağaları ayrı bir mücadele konusu. İşte bu noktada işçi hareketinin sendikalar üzerinde gerekli baskıyı oluşturabilmesi çok önemli.
>Farklı düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkürler. İyi yıllar dilerim.
>Teşekkür ederim, iyi seneler…