Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
>Uzaklık, mesafelilik.
İnsan iyi görmek istiyor, iki nokta arasındaki başkalık durumu basit bir olumsuzlayıcı önek ile açımlanamaz. Latincede stare fiili “ayakta durmak”, “kaim olmak”, “sıkı durmak” manalarını veriyor; bariz bir şekilde bir nokta üzerinde konumunu koruma hali geçerli. Buradan stans, stantis sıfat fiili (praesens participium) çıkarılır: yani “konumunu koruyan”. Bunu soyut bir manaya dökebilmek için bu sefer -tia sonekini kullanırız. Elde ettiğimiz kelime `stantia` olur. manası da “konumunu koruma(lık)”. Bu ifadeyi olumsuzlayıcı dis- önekiyle beslediğimizde bu sefer haliyle `distantia` kelimesini elde ederiz: Manaları “uzaklık”, “mesafelilik”, “başkalık”, “ayrıksılık”, “ötelik” (İng. distance, Alm. Distanz, Fr. distance, İsp. distancia, İt. distanza, Por. distância, Rom. distanţă).
Bir noktanın üzerinde ayakta dikilme, o konumdan hiç şaşmama halinden başka bir noktanın üzerinde ilk noktanın ve üzerindeki kişinin “öte”liğinin önce zihne, sonra da kelimeye dökülmüş halidir “uzaklık”. “Bu ara sana uzak kaldım” deriz mesela; bunun anlamı “benim öteme taştın, ben başka sen başka bir noktanın üzerinde konumu koruma mücadelesinde”dir. Bunun bilincinde olalım ya da olmayalım, biz başka bir noktaya çakılmış çiviye döneriz.
İki nokta arasındaki uzaklığın anlaşılabilmesi için dosdoğru bir çizginin çekilmesi gerekli mi? Üzerinde bulunduğumuz noktadan başka bir noktaya çektiğimiz her çizgi uzaklığın hayali imajı gibidir. Bu imaj en çok da aynaya bakan adam görüntüsünde bozulur, darmadağın olur. Aynaya bakıyorsan, aynadaki sen de sana bakıyor demektir. O halde eğer aynaya bakıyorsak, iki nokta arasında bir distantia’dan bahsedemeyiz.
Ayna, mesafeliliği bozar.
>sonsuz yalnızlığı yazan adam…söyle bir tek ben miyim yanan?