Dr. C. Cengiz Çevik (Klasik Filolog) – Blog

Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.

Farabi’nin El-Medinetü’l Fâzıla’sından Din Sömürgenlerine Dair…

[Cahil şehir telâkkisine göre] huşu’

Huşu’ demek, âlemi bir ilâhın tedbir ettiğine, din adamlarının bütün işleri idare ve kontrol ettiklerine, ilâhi tazim için namaz kılıp teşbih ve takdis ettiklerine, insanın – durmadan ibadet ederse ve hayatta sevilen dünyalıktan bırakırsa — mükâfata nail olacağına ve öldükten sonra çok büyük nimetlere kavuşacağına, buna mukabil, ibadeti bırakır ve hayatta dünyalıkla eğlenirse, ahirette cezalandıracağına ve büyük azaplar göreceğine inanmak demektir. Bütün bu şeyler bir zümrenin öbür zümreyi aldatmak ve tuzağa düşürmek için baş vurduğu hile ve sahtekârlıktan başka ne olabilir. Bu şeyler, dünya nimetleri uğrunda korkmadan açıkça döğüşmekten âciz olan kimselerin kurdukları düzen ve tuzaklardır; dünya lezzetlerini haykırarak istemekten ve el ve silâhlariyle hiçbir şeye aldırış etmeden ve hiç kimseden yardım istemeden, savlet etmeğe takati olmayanların desiseleridir.

[Halkı] bu dünyalıkların hepsinden veya bir kısmından vaz geçirmek maksadiyle tahvif ve tedhiş etmeleri, o dünyalıklara el koymak içindir. Dünyalıkları açıkça istemekten ve onların uğrunda savaşa atılmaktan âciz olan bir kimsenin, görünüşte bu dünyalıklara düşkün olmadığı zannedilerek, itimada lâyık görülür; ondan korkulmaz, şüphe edilmez ve kimse onu itham etmez. Maksadı gizli olduğu için hareket ve davranışın ilâhî olduğu sanılır. [Din adamlarının] kılık ve kıyafetleri de dünyalıklara teşne olanların kılık ve kıyafetleri değildir. Dolayısiyle onlara saygı ve itibar edilip dünyalıklar adanır ve herkes onlara yürekten bağlanır. Herkesçe sevildikleri için nefislerine ne kadar mağlup olsalar affedilirler; yaptıkları bütün kötülükler hoş görünür. İşte bu yüzdendir ki itibar, riyaset, mal, lezzet ve her nevi dünyalığı ele geçirmek hususunda herkesten kuvvetli ve üstün durumdadırlar. Sanki bütün bu şeyler onların istifadesine mahsustur.

Canavarlar avlarını ele geçirmek için nasıl hile ve kurnazlığa baş vururlarsa [diyanet adamları da] dünyalıkları ele geçirmek için aynı hile ve kurnazlıklara müracaat ederler. Şu kadar ki âdem oğlu bunların, asıl söylediğimiz maksatlar peşinde değil de başka maksatlar peşinde koştuklarını tevechüm ettiği için, onlardan şüphelenmez, çekinmez ve korkmaz. Kimse onlarla savaşmaya yeltenemediği için hedeflerine kolay varırlar. [Huşu’] denilen bu şeye devamlı surette bağlanmış olanlar, maddî maksatlarına erişmek, yâni dünyalıklara kavuşmak için, zahirde sofuluk göstermekle kazandıkları itibar ve saygıyı, şuur hikmet, ilim ve marifetle desteklemesini bilirlerse, halk nazarında daha büyük ve daha şöhretli olurlar.

Bu dünyalıkları elde etmek için değil de, yalnız kendi nefsi için ibadet eden bir kimse, insanların nazarında aldanmış, mağdur, bedbaht, ahmak, akılsız, menfaatini idrak etmekten âciz, kadrü kıymetten mahrum ve bednam sayılır. Bununla beraber çoğu kimseler, alay kabilinden onu öğer gibi görünürler. Bazı kimseler ise onun rekabet alanından uzaklaşmasiyle kendilerinin ve başkalarının dünyalıklarından daha büyük ölçüde istifade etmelerine imkân verdiği için, hep bu yolda yürümesini teşvik ederler. Bazıları da, bir başkasının kurbanı olmamak için, onun bu yoldaki fikir ve hareketlerini hoş görürler. Daha başkaları ise onun gibi aldanmış oldukları için onu beğenir ve metheder.

Mevcudlarda müşahede edilen bu ve bu gibi cahilce fikirler, birçok insanların ruhunda kökleşmiş bulunmaktadır. O kimseler mezkûr dünyalıkları zorbalıkla ele geçirdikten sonra, bunları eksilmeden muhafaza etmek için, mütemadiyen artırmak zorundadırlar. Dolayısiyle bunların bir kısmı da dünya nimetlerini hem birbirlerinden hem başkalarından koparmak fikrindedirler; bunları muhafaza etmek ve işletmek için ya kendi aralarında alış veriş ve mübadeleye baş vururlar, ve yahut bunları başkalarından zorbalıkla ele geçirirler. Bir kısmı da bu nimetleri her iki usule baş vurarak artırmak fikrindedir. Bir başkaları aynı fikirde olmakla beraber kuvvetlerini ikiye bölerler: bir kısmı bu nimetleri istihsal ve istismar eder, bir kısmı da harp ve soygunculukla uğraşır. Böylece ihtisasları birbirlerinden ayrı iki taife teşekkül etmiş olur ki biri döğüşte öbürü iradî işlerde [ihtisas kazanmış olur.]

Farabi, El-Medinetü’l Fâzıla, Sf.112-115, MEB, İslam Klasikleri (15), Çev. Nafiz Danışman, 2001.

One comment on “Farabi’nin El-Medinetü’l Fâzıla’sından Din Sömürgenlerine Dair…

  1. Anonymous
    04/03/2009

    >kalemine hürmet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: