Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
>”Özel hayat’a saygı”ya dair iki örnekten (özel mektup – vasiyet) çıkarılan farklı tutumu inceleyelim:
Patricia A. Rosenmeyer’in “Ancient Epistolary Fictions : The Letter in Greek Literature” (Cambridge University Press, 2001) adlı eserinin önsözünde de belirttiği gibi (p.1-2) içine aşk mektubunun da dahil edilebileceği özel mektuplaşmalar antik dünyada önemli bir statüye sahiptir: Plutarkhos‘un Paralel Yaşamlar’ından 22.’sinde yani Demetrius’un yaşamında geçtiği üzre Yunan’da mektupların özellikle de kişisel mektupların önemi büyüktür. İ.ö. 305 yılında Rhodes’liler i. Antigonus’un oğlu Demetrius Poliorcetes’in kuşatması altındaydı. Demetrius, babasının yapmaya çalıştığı gibi Alexander’in imparatorluğunu yeniden bir araya toplamaya (reunite) çalışıyor, Mısır’daki Ptolemaios’a ve Doğu’daki Seleucus’a savaş açıyordu. Hal böyleyken, en nihayetinde kazanacak olan Rhodes’liler, Demetrius’un karısının yolladığı şeyleri içinde barındıran gemiye el koydular. Plutarkhos, Paralel Yaşamlar, 22.2’den alıntılıyorum:
“…Karısı Phila ona mektuplar, yatak takımı ve kıyafetler yollamışsa da Rhodes’liler onları içeren araca el koydular ve geçmişte olduğu gibi (onun düşmanı olan) Ptolemaios’a gönderdiler. Bu hususta, Philippos‘un mektup taşıyıcılarını ele geçirince ona ait olan bütün mektupları açıp okuyan ancak sadece karısı Olympias’a yazmış olduğu mektubu okumayıp, onu açılmamış bir şekilde krala geri gönderen Atina’lıların düşünceli davranışına benzer şekilde hareket etmediler.”
Rosenmeyer’in de belirttiği gibi burada bahsedilen mektuplar Rhodes’liler tarafından ganimet olarak değerlendirilmiş ve karı koca arasındaki özel mektuplaşmanın doğası göz ardı edilmiştir; oysa ki Atina’lılar bunu yapmamışlar, yapmış olsalardı düşmanlarının kendisiyle ilgili özel bilgilere ulaşabilir, karakterini ve düşüncelerini özel mektuplarından çözebilirlerdi. Plutarkhos burada Atina’lıların özel mektuplaşmaya “kulak misafiri olmayı” (“eavesdrop”) -hoş bir tutumla- istemediklerini söylüyor. Doğal olarak insan böyle bir durumda zihnini iki farklı eylem tarzına hazırlıyor: 1. Düşmanımın aşk mektubunu ele geçirirsem Rhodes’lilerin yaptığı gibi açar okurum ve ona karşı bunu kullanırım; 2. Düşmanımın aşk mektubunu ele geçirirsem Atina’lıların yaptığı gibi açmadan onu düşmanıma geri gönderirim, her ne kadar içinde öğrendiğim takdirde, ona karşı kullanabileceğim bilgilerin de yer alması söz konusu olabilirse de.
Zihniniz, sizi bu iki farklı tutumdan birine meyletmek istiyor -başka çıkarı yok haliyle-; düşmanınızın zaaflarını öğrenebilmenin en iyi yolu/fırsatı elinize geçmiş durumda, ne yapacaksınız? Plutarkhos’un yaklaşımından anlaşıldığı kadarıyla erdemli olan tabi ki ikinci tutumdur; ilki daha çok menfaat gereğince erdemden taviz verilebileceğinin bir örneğidir. Pek benzer değilse de yüzyıllar sonra (i.ö. 1.yy.’da) Roma’da bu ikilemin yaşandığını görüyoruz. Julius Caesar’ın katliyle birlikte cumhuriyetçilerin tümden safdışı edilmesinin ardından Marcus Antonius ile Octavianus arasındaki adı konmamış olan egemenlik mücadelesinde, Octavianus daha önce hiç yapılmamış olan bir şeyi yaparak dönemin adeti gereğince Marcus Antonius’un Vesta Rahibelerine teslim ettiği, o ölene dek gizli kalması gereken vasiyetini almış ve Senatus’ta onun aleyhine olacak şekilde okumuştur. Zira vasiyette Marcus Antonius’un öldükten sonra mallarını Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya ve onun çocuklarına bırakacağı yazıyordu. Octavianus yüzlerce yıllık bir adeti çiğneyen bu tutumuyla Senatus’un Antonius’u azlederek elinden yetkileri almasını sağladı, dahası Roma halkının mülklerini geri almak için de Kleopatra’ya savaş ilan edildi (S. Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, I. cilt, sf.541, Say Yay., II. basım, 1984). En nihayetinde mücadeleyi Octavianus’un kazandığını ve bu aykırı tutumunun ona prim kazandırdığını düşünürseniz, yaptığı hareketteki temel değerin yararcılık olduğunu ve yukarıdaki örneği düşünürsek, ziyadesiyle Rhodes’lilere meylettiğini görürüz.
Etik davranmaya dair sürekli bir telkin bombardımanı altındayız; herkes kendi etiğinin peşinden gittiğinden, en nihayetinde kabul ettirmeye çalıştıkları da kendi algılayış biçimleri oluyor. “Özel hayata saygı” diye bugünlerde bize sunulan genel tavsiyenin/nasihatin/buyruğun temelinin sağlam olduğunu göstermek adına da yukarıdaki örneklerden yararlanabilirsiniz; ancak tarih kazananları yazar ya, Rhodes’liler Demetrius’u püskürtmüşler, Octavianus da Antonius’u devirmiş; tarih bunları yazıyor. Bugün de iyilerin veya doğru, erdemli, ahlaklı, etik olduğu düşünülen tarafların kazanamayabileceğine dair umutsuz bir yaklaşım mı oldu bilmiyorum, ama son kozunu oynarken etik etiketini üstünden çıkaranlara ya da çıkarmayı düşünenlere karşı alınabilecek herhangi bir önlemin olduğu da şüpheli, değil mi? Özel hayatınızdaki bir kare her an aleyhinize delil olarak kullanılabilir. O halde insanın toplum içindeki etik etiketi değil de, ayakta kalma ve kazanma uğraşındaki stratejik etiketi önem kazanıyor. Etik bu açıdan bakıldığında da “yeniden değerlendirilmeli”dir.