Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
>Bir kere “bilim”den kastın “pozitif ilimler” olup olmadığı müphem; zira ilahiyat ve edebiyat fakültelerini “bilim” kapsamında nereye koyacağımız belli olmalı. Zira birinin işi tanrı-bilim, diğerininki ise sosyal-bilim. Bu alanlarda Türkiye’de kendilerini gösterme şansı yakalamış en saygın hocaların ilk adreslerine bakmak gerek. Bir nevi Adnan Menderes ve takımın CHP’nin içinden gelmelerine benzer; eğer teşbihte hata olmazsa. Ancak sözlük yazarlarının “gerçek anlamda… bilim” arayışlarını tam anlamıyla sonlandırabilmeleri, nihayete erdirip ona göre bir devlet-özel üniversite karşıtlığını kurabilmeleri, ardından da kazananı açıklayabilmeleri gerek. Örnekler lazım; Türkiye’de hangi üniversiteler hangi yıllar arasında ne ölçüde akademik üretim içinde olmuştur, bunun iyice araştırılması gerek. Ben de yanılgıya düşmemek adına “akademik üretim”in içini açmalıyım: Bir kere akademik sayılan her çalışma, ideal metotları içeriyor demektir. Akademik çalışma tıpkı felsefenin kendisi gibi, diyalog ve üstüne eklemeli gider. Ve akademideki araştırmacının donanımlı olması gerekir; onun donanımını sağlayan da akademinin kendisidir. Akademik üretimin en önemli unsuru olan akademisyenin bilimselliğini denetleyen kurum üniversitenin kendisidir. Prof. Dr. Berna Arda’nın şu sözlerine dikkatinizi çekerim: “Bilim insanlarının toplumda, “seçkin” bir konumda bulundukları ve bu durumlarının uğraşlarından kaynaklandığı, en azından teorik düzeyde, söylenebilir. Ama sadece “uğraşlarının erdemi” onların bu statülerini uzun süre güvenceye almaktan yoksundur. Bu nedenle, bilim üretenler işlerinin doğası gereği özel sorumluluklara sahip olmalıdırlar. Bu sorumluluklardan, burada vurgulanacak olan; “dürüstlük” ya da “bilim üretirken ve yayınlarken dürüst olmak” tır. Bu kavram hem düşünsel, hem de davranışsal düzeylerde araştırma ve yayın etiği açısından merkezi bir konumda bulunmaktadır. “[*]
Ben şahsi fikrimi açıklamak istediğimde evvela şu hususun gözüme battığından başlarım: “bilim üretirken ve yayınlarken dürüst olmak” tabiri için akademik metotları uygulamaya zorunlu, hapis olan bir akademisyenin belli bir vakıf veyahut patron altında gerçekten “dürüst” olup olamayacağını bilemem, bundan emin olamam. Belki batı dilleri ve kültürlerinden herhangi bir bölümde büyük şairler, edebiyatçılara oranla kıyıda köşede kalmış, fikirleri hiçbir kesimde rahatsızlık uyandırmayacak, ömrünü aşk şiirleri yazarak tüketmiş bir adamla ilgili makale yazarkenki dürüstlük ile orman arazileriyle ilgili devletin veyahut kimi iş merkezlerinin birlikte çalışma talebi sunduğu üniversitedeki akademisyenin çalışmasındaki dürüstlük aynı oranda riski barındırmaz. Ama tabi bu kaygı her yerde olabilir; nedir ki yani; en nihayetinde insandan insana bilgi alışverişinin merkez noktalarından birinde bir Shakespeare yorumunun dahi “maksatlı” olduğu iddia edilebilir; bu zor bir şey değil: ne maksatlı olmak zor, ne de birinin maksatlı olduğunu iddia etmek!
…
Yazımın devamını okumak için tıklayınız:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=14019642