Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
Sivas’ta diri diri yakılan aydınlarımızdan, edebiyatımızın yüz akı, mühim kritikçilerden Asım Bezirci, Sanat Olayı‘nda düzensiz aralıklarla ikinci yeni’nin canına okuyor ve bir röportajında şöyle diyordu: “Attila İlhan kaleyi dışardan topa tuttu, ben içerden yıkmaya uğraştım. O, ikinci yeni’yi tümüyle yanlış ve zararlı buldu, ben ise bazı yararları da olduğunu ileri sürdüm. o, ikinci yeni’yle enikonu savaştı, ben ise nesnelce yargılamayı denedim. Kitaplarımızın adları da bunu gösteriyor: Onunki İkinci Yeni Savaşı, benimki İkinci Yeni Olayı.” (Sanat Olayı, Nisan 1986) ancak aynı Asım Bezirci, Sanat Olayı’nın aynı sayısında “Haksızlığa Karşı” başlıklı bir yazı kaleme alıyor, ikinci yeni’yi ve özellikle de ön liberosu İlhan Berk‘i en az Attila İlhan kadar yerden yere vuruyordu:
1- A. Bezirci’ye göre, bir kere ikinci yeni’nin temel yanlışlarından biri yenilik hareketini sayıyla adlandırmasıydı. Birinci yeni, ikinci yeni gibi… zira “hiçbir yenilik, daha önceki yenilikler anılmadan ortaya konamaz.” İkinci yeni tabiri, Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati şairleri ve Hececiler, Yedi Meşaleciler, Toplumcu Gerçekçiler ve Garipçiler’in es geçilmesi demek oluyordu. Eğer illa ki bir adlandırma yapılması gerekiyorsa, ikinci yeni denilecek gruba olsa olsa “Sekizinci Yeni” demek gerekirdi.
2- türkiye’de en köklü yeniliği toplumcular gerçekleştirmiştir. başta da nazım hikmet… attila ilhan şöyle diyor: “…ikinci yeni, birtakım genç ozanların mavi hareketine ihanetidir. bunlar, işin toplumcu dolayısıyla tehlikeli bir alana kaydığını görüp de sağdan soldan baskıya uğrayınca, savunduğumuz imge kuramını özünden boşalttılar, kelimelerin raslantısal serüveninden ortaya çıkan imgeleri biraz varoluşçulardan, biraz gerçeküstücülerden yürüttükleri kavramlarla birleştirerek ikinci yeni rezilliğini ortaya çıkardılar.” (vatan, mart 1975) bu konuda bak: #13881011 – #11786949 .
3- attila ilhan’ın “2.” deki genel ikinci yeni eleştirisini ilhan berk’in şairliği kapsamına çekersek, bağlı olduğu akım gibi onun da evvelce verdiği mesajlarla karşılaştırıldığında sesinin soluğunun kesildiğini görebiliriz. asım bezirci şöyle diyor: “1954’lere kadar onların arasında görünen ilhan berk ise, günaydın yeryüzü’nün kovuşturmaya uğraması ve öğretmenliğinin askıya alınması üzerine sesini kısar. gerçi sonunda beraat eder ama artık soluğu kesilmiştir. yılgıdan olmalı, sesi de gitgide değişir (bu konuda kendisi şöyle diyor: “biz korkak bir kuşaktık… bütün öğretmenliğim boyunca korkarak yaşadım. çünkü ben istanbul kitabını yayımladığım andan itibaren damgayı yemiştim. bu bütün öğretmenliğim boyunca dolaştığım yerlerde sürdü. bir kenarda yaşadım. yaşamımı da öyle seçtim.” papirüs, 1981, sayı2). galile denizi’ndeki şiirlerle ikinci yeniler’e katılır, siyasal inancı gibi toplumsal kökenini de unutmaya yönelir… bu görüşle i. berk, ikinci yeniler’in en azgınlarından biri olur. şiirde ‘düşünceyi silmek, anlamı elinden geldiğince yok etmek’ ister (yeni ufuklar, temmuz 1962). okura da, çevreye de sırt çevirir, yalnızlığı seçer. oysa i. berk birkaç yıl önce tam tersini söylüyor, yalnızlığa ve umutsuzluğa karşı çıkıyordu: “ben her şeyden önce, yazdıklarım, insanları yalnızlığa götürmesin isterim. onun için de umutsuzluğu, en başta onu silmek için yazıyorum (yeni ufuklar, mayıs-haziran 1960). artık anlamsızı izleyen i. berk ‘usu bozguna uğratma’ya, ‘cinneti deneme’ye girişir. cinselliğe sığınır, eski çağlara kaçar.” (sanat olayı, nisan 1986).
4- ilhan berk ve taklitçiliği: asım bezirci’ye göre, daha sonradan kötülediği herkesten önce ilhan berk’in bizzat kendisi nazım’ı taklit etmiştir: “nitekim, 1935’te çıkardığı ilk kitabı -güneşi yakanların selamı- geniş ölçüde ondan (nazım’dan) izler taşır. adı bile ustasının bir şiirinden, güneşi içenlerin türküsü‘nden esinlenmiştir. i. berk, şiirimizi yakından izleyenlerin bunu unutmadığını bilmelidir. çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendine batırmalıdır. yükselmek için başkalarını aşağılamaktan kaçınmalıdır. kendisi, dp’nin antidemokratik uygulamalarına baş eğerek ikinci yeni denen kaçış şiirine kapılanırken, demokrasi yolunda çaba gösteren toplumcuların şiirlerinden ötürü çeşitli üzgülere katlandıklarını göz önüne getirmelidir. ayrıca, toplumcuları kıyasıya kötülerken, yıllarca onların -korkarak da olsa- arkasından gittiğini, onların arasında üne erdiğini ve walt whitman’ı, pablo neruda’yı taklit ederek ‘yorgan gibi’ çoğu başarısız şiirler yazdığını unutmamalıdır (bu ifadeler bizzat i. berk’in kendisine aittir: “ben ancak iki üç yıldır şiir yazıyorum; on beş yıldır çıkan şiir antolojilerine beni ozan diye almalarına ise hep şaşmışımdır. [yeditepe, 15.2.1960]… elimden gelseydi bütün öbür kitaplarımı toplattırırdım, bir bunu bırakırdım. [yelken, mart 1960]”). daha da önemlisi: şu sıralar batılı yazarlardan bol bol düşünce aktaran i. berk, vaktiyle a. kadir’den, sonra nihat ziyalan ile ülkü tamer ve ahmet oktay’dan aşırdığı herkesçe bilinen dizelerin hesabını da artık vermelidir: bakınız: a. kadir, ‘şiirlerim’, yürüyüş, 5.12.1943 / nihat ziyalan, ‘ilhan berk’, salkım, 27.5.1958 / ülkü tamer, ‘ak elleri kalem tutar yazar telif telif diye’, değişim 15.3.1962 / ahmet oktay, ‘kimler geldi, kimler geçti’, milliyet 27.2.1985″ (sanat olayı, nisan 1986). şuna da bir göz atın derim: http://getir.net/8r7
5- ilhan berk’in ülkü tamer’den çaldığı iddia edilen dizeler:
asım bezirci, ülkü tamer’in soğuk otların altında (1959) ile ilhan berk’in otağ (1961) adlı şiir kitaplarındaki benzer dizeleri ayıklamış, bendeki kaynakta (belgin sarmaşık (derleyen), attila ilhan: “söyletme kötüyü” röportajlar-2, bilgi yayınevi, istanbul 2005) ve doğal olarak sanat olayı, nisan 1986’da herhangi bir ibare geçmiyor, asım bezirci “işte ülkü tamer’in sabrını taşırıp tepesini attıran bu dizelerden birkaçı” diyerek örnekleme yapıyor:
ü. tamer:
büyür uykusunda istanbul
i. berk:
büyük uykusunda istanbul
ü. tamer:
sonra ateşler yakardım
i. berk:
yalnız ben ateşler yakarım
ü. tamer:
çekilir kepengi denizin
i. berk:
çekilir odaları denizin
ü. tamer:
bazı sulara eğildin
i. berk:
ben bazı sulara çıkarım
ü. tamer:
dün bazı ölümlere eğildin
i. berk:
bazı ölümlere eğildin
ü. tamer:
birdenbire yüzüm eskidi
i. berk:
birdenbire yüzümüz eskidi
ü. tamer:
yay çeken dağlılar bulun bana
i. berk:
dağlarda yay çeken dağlılar
asım bezirci’yi anlıyorum; hem de çok iyi anlıyorum, onu sivas’ta yaktıklarını düşününce. hükümet baskısına boyun eğip toplumculuğun karşısına dikilen bir de söz konusu gerçekçileri nazım’ın eskimiş geleneğini sürdürmekle suçlayanları yerden yere vuruşunu daha iyi anlıyorum bezirci’nin. o eylem adamıydı. beri yandan attila ilhan’ın dediği gibi 13. yy.’da yaşamış olan nasır-üd-din-i tusi, 18. yy.’da yaşamış olan bayburtlu zihni, bizim yüzyılda yaşamış olan nazım’ı ayakta tutan şiirleriyse, o vakit sanat olayı’nda edip cansever vakasında da yaşandığı gibi bir şairin hiçbir şiiri aklımıza gelmiyorsa; insanların dava uğruna ölmeye, hem de vatansızlıkta gömülmeye razı büyük üstatlara; nazım’a, necip fazıl’a, ahmed arif’e duydukları büyük bağlılık hissi; onları ikinci kez öldürmüyor, hep hatırlatıyor. haziran’ı bilmem de ağustos’ta ölmek zor. cem karaca ve barış manço isimleri de geldi aklıma nedense.