Birtakım filolojik hassasiyetler: Eskiçağ ve günümüze dair kişisel okumalar ::: İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümü, Dr.
>aslında din düşüncesinin baskın olduğu bir ortamda eğitim görmüş, yetişmiş bir kişide bile din sorgulanabilir bir kavramdır. bunun örneğini friedrich daniel ernst schleiermacher ‘in felsefesinde görmekteyiz. söz konusu düşünüre göre dinin sınırları ve nitelikleri bellidir. o, dinin ne metafiziksel ne ahlaki olduğunu ne de tanrıya değin bir çizgiye sokulabileceğini düşünmektedir. din tümüyle insan yaşamını çekip çeviren, insanın yalnızca özgün yaşamında; kendi iç yaşamında duyduğu bir şeyden ibarettir. dini böylesine fizik, metafizik ve akıl dışı bir yaşama biçimine yediren şey ne olabilir? acaba onun herhangi bir duyguya benzemiyor oluşu etken midir bunda? f. d. e. schleiermacher’in gözünde din düşüncesinin niteliklerini sıralayalım belki bu sorumuza bir cevap alabiliriz.
1– din duygusu tanrı tasarımı değildir.
hiçbir tanrı tasarımı tanrıyı vermez. düşünüre göre zaten tanrı bilinemeyendir. bu düşüncesi yüzünden schleiermacher’in tanrıtanımaz olduğu da iddia edilmiş, ancak şunu söylemeliyim ki; onun düşüncesi, tanrı üzerine insan tasarımlarının tanrının gerçekliğine sokulamayacağına dayanmaktaydı. yani insan yalnızca tanrıya ulaşmayan belli görünümlerden yola çıkabilir. tanrı üzerine objektif bilgiler elde edilemez.
vahiy, tanrının kendisini, insanlara açtığı gerçekliklerdir. schleiermacher, vahiylerde tanrının tümden bulunmadığını savunmaktadır. ayrıca insan aklı sınırlı ve sonsuz tanrı hakikatini kavrayamayacaktır. sonuç itibariyle tanrı tasarımı akla dayanmaz. din duygusunda insan, aklını kullanarak düştüğü bu yanılgıya düşmez. ancak şu da unutulmamalı ki; akılla bir tasarıma ulaşmaya çalışılabilir, duyguda ise tasarıma ulaşma türünden bir amaç gütme yoktur.
2– `din tanrıyı objektif olarak veren bir bilinç değildir`.
aklı kullanma yollarının hiçbiri, tanrıya dair bilimsel düzeyde, tümden kuşatıcı bir bilgiyi asla sağlamaz. ona göre; teolojinin peşinde olduğu bilgi bu türden bir bilgi olmakla beraber, vahiylerle tanrısal bilgiye ulaşmak da mümkün değildir. tanrı bilinemez olduğundan o akılcılığın karşısındadır. (w. windelband, geschhicte der neueren philosophie, s. 295)
3– din duygusu subje ve obje ayrılığına dayanmaz.
din için gerekli bir subje ve ondan ayrı bir obje arasındaki ilişki ister duydu ile kurulsun, ister akılla, iki ayrı şey arasında kurulan ilişkidir. din duygusu, akla dayanan her türlü süreci dışlar niteliktedir.
4– din duygusu yaratıcı değildir.
din duygusu gibi günübirlik duygulanımların üstünde yer alan bir başka duygulanım da sanata özgüdür. sanatçının duygulanımı yeni formlar, yeni anlatı ve yorum biçimleri ortaya koymaya yöneliktir. din duygusu bu çizginin de üstüne çıkar. gerçi schleiermacher arada sanatçının duygulanımı ile din duygusu arasında ilişkiler kurmaktadır. ancak kaplam olarak ve gerekse de dışlaşma bakımından önemli ayrılıklar vardır. din duygusunda yaratıcı olmama, sanattaki gibi yeni formlar, yapıtlar ortaya koyma bağlamındadır. yeni formlar ortaya koymak, belirli olanaklar uyarınca belirli ilişki bağlamları oluşturmaktır. burada aklın çalışmasındaki gibi yalnızca çözümleme ve birleştirme söz konusu değildir. din duygusu, sanattakinde olduğu gibi, sınırlı, belirli bir yeni yaratma bağlamında yer almaz.
5– din duygusu kendini vermedir / din duygusu tanrısal olanla bütünleşmedir.
din duygusunun mutlak bağımlılık duygusu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. schleiermacher, belirli bir şeye göre ve belirli bir biçimde bağımlı olmaya karşı çıkar. ona göre; kişi ancak kendine göre ve salt kendince bağımlı olabilir. bağımlılıktaki temel ölçüt kişinin kendisidir. bir ölçüt vermek, bir belirleme yapmak dini bir bilgiyle temellendirmeye girmektir ki, burada akıl işe karıştırılmaktadır. oysa mutlak bağımlılık duygusu bizde, sonsuzluk karşısında evren bütünlüğünün birliği olarak bulunur. (f. ueberweg, grundriss der geschichte der philosophie iv. teil die deutsche philosophie des xix. jahrhunderts und gegenwart. s: 113) evrenin birliği de akılla kavranamaz. bunun için sonlu, sınırlı, belirli bir varlık olarak insanın kendisini sonsuz ve mutlak olana bırakması gerekmektedir. tek olan ancak bu bağlamda bütünle kaynaşabilir.
6– din duygusu tanrının mutlak varlığını yaşamadır.
bu insanın kendi öz varlığının uyumunu evrensel yaşama ile bağıntı içinde duyduğu bir durumdur. bu duygu insanın tüm yaşamını aydınlatır. (w. windelband, a.g.e., s: 296)
düşünüre göre; tanrı bütün bir varlıktır. onun panteizmi de burada kendisini gösterir. din duygusu evrene katılmadır; evrende kendisini, evrenin bütünlüğü içinde yaşamasıdır. bu yaşama biçimi de kişide bir gönül doygunluğunu ve coşkuyu içinde barındırır elbet. ancak bir yücelme duygusuyla din duygusunu her yaşayışta biraz daha yetkinleşme, olgunlaşma ve önemli gibi görünen pek çok şeye karşı bağımsızlaşma en önemli, bu duygunun en önemli sonuçlarındandır. yine de olgunlaşıp, yetkinleşmek için din duygusu ile tanrının varlığına yönelinmez: din duygusunu yaşamak özgündür, zorlamasızdır. (daha doğrusu öyle olmalıdır.)
din duygusu tek bir dine özgü değildir. (bu niteliğin üzerinde ısrarla durmaktayım, zira birçok başlıkta bu hususta sıkıntılarımı dile getirmiştim. din ve tanrıya dair tümden kabul edişlerle, tümden reddedişler ortaya koyarken, dinler ve yani dünya tarihini iyi incelememiz lazım. tanrıya karşı olunabilir, ancak hangi tanrıya sorusu mühimdir. zira yunan ve roma pantheon’larındaki tanrı ve tanrıça biçimleri tümüyle antropomorfik özellikte olmak üzere, insana ait ihtirtasları da o sanal bünyelerinde taşımaktadırlar. (bkz: mitosların uygarlaşma ve insanlaşma süreci) yine roma’da romulus da tanrısal niteliğe bürünmüştür, augustus da, daha sonraki roma imparatorları da. musa’nın tanrısı farklı, isa‘nın dilindeki tanrının krallığı kavramı ise bambaşka bir şeydir. hz. muhammet‘in insanlara aktarmaya çalıştığı tanrı ise diğerlerinin çok ötesinde, gelmişi, geçmişi ve geleceği kaplamaktadır. ve daha nice topluluklarda ortaya çıkmış tanrı ve din kavramlarını düşünün ve tanrıyı tümden kabul ediş ve reddedişi anımsayın. nereye varacağınızı söyleyeyim size; neye karşı olduğunu veya neye tapındığını bilmemek! oysa benim sözlükte din başlığında söyleyegeldiğim, genel bir değerlendirme olmaksızın [örneğin; bu entirim.] karşı çıkışların veya bağlılık yeminlerinin spesifik başlıklarda incelenmesi daha yerindedir. örneğin; hiristiyanlık, islamiyet, yahudilik, paganizm, yunan pantheonu, roma pantheonu, sümer dini gibi.. zira kimi ifadeler, adlandırmalar dışında birbiriyle alışveriş halinde olmuş bu dini düşüncelerin aslında çok büyük farklılıklar içerdiğini unutmamak lazım.) bütün insanlar için genel geçer olan bir duygudur. her insan bu duyguyu kendi iç varlığında kendisi için ve kendisi olarak duyar. her insan bu duyguyu herhangi bir dine bağlı olma zorunluluğu olmadan duyar. din duygusu insana özgüdür.
dışa yönelme subje-obje ilişkisinde olasıdır. bilinmek istenen bir şey bir durum karşısında insan dışa yönelmektedir. din duygusuyla gerçekleşen bütünleşmede ise süje-obje bağı erir. artık dışta olanla değil, içte olanla beraberdir insan. bu nedenle bir iç yaşamadır din duygusu. subje-obje bağının eridiği yerde doğrudan katılarak, bütünleşerek yaşama sözkonusudur. “dindarca duygu tümüyle bireyseldir. bu duyguda birey en derindeki kendi öz varlığını kavrar; burada o kendisini evrenin canlı bütünlüğü ile herşeyin gerçek temeliyle bağımlı duyar. bu düşüncesiyle schleiermacher’in din felsefesi bireysel ve evrensel olanın ilginç bir sentezidir.” (w. wlndelband, a.g.e., s : 296.)
9– din duygusu mutlak olana yöneliktir.
mutlak olanı, tanrıyı ancak bir iç duyuşla kavramak olasıdır. değilse akıl bu alanda oldukça yetersizdir. din duygusu insan’ın mutlak olana katılma yoludur. din duygusu sonlu, tek tek şeylerin kavranması için gerekli değildir : bu alanda akıl başarıyla işler. din duygusunda ise insan kendisini mutlak olana bağımlı duyar. “bu duygunun objesi her türlü belirlenmişliğin ortadan kalktığı mutlak evren birliğidir.” (w. wîndelband, a.g.e., s : 296.)
10– din duygusu rastgele bir duygu değildir.
din duygusu bireye ilişkin, yönelimi bakımından belirli ve birey bakımından zorunlu bir duygudur. zorunluluk tüm insanlara içkin olmasından kaynaklanmaktadır. zorunluluk nedeni ile her insanda ortaya çıktığı söylenemez; her insanda ortaya çıkması olasıdır. din duygusu edilgin gibi görünmesine karşın bireyi içten kuşatan ve geliştiren bir yaşama sürecinin motivasyonudur. bu nedenle diğer duygulardan ve duygulanımlar dan ayrılır. o bireye ilişkin, bireye içkin ve bu nedenle de rastlantısal olmayan bir duygudur.
“bu bağımlılık duygusunun kökeni bütünüyle gelişen bireyselliktedir. kişiliğin uyumlu içsel oluşumu, o kendi özünün tüm kapsamını tanrısal temel nedenle ilişkide duyduğu zaman tamamlanır. schleiermacher için din duygusu bireyin uyumlu ‘oluşumu’ nun kilit taşıdır.” (w. windelband, a.g.e., s : 297.) her bireyin bu duyguyu kendisinde bulup, canlandırıp, yaşaması; her bireyin bireyliği ile ilgilidir. schleiermacher görüşünde, birçok yerde olduğu gibi, burada da spinoza felsefesine uzanan bir yanla karşılaşmaktayız. din duygusu tek insan’ın ve tek insanların kendilerine içkindir. böylece din duygusu gibi din de onu içinde duyan insan’a bağımlı kılınmaktadır. din ancak insan ile var olabilir. öyleyse insan’a aşkın bir din olanaksızdır. insan’a içkin din ise yalnızca bir tapınma gereksinmesine yanıt vermez.
descartes idea innatae anlayışında tanrının da insan’a içkin olduğunu vurguluyordu. descartes ile schleiermacher arasında tanrı’nın insan’a içkinliği anlayışından başka paralel olan yanlardan biri de; insan’ın kendi çabası ile bu içkin olana (descartes’da içkin olanlara) ulaşabileceği; ulaştığı ölçüde yetkinleşeği, daha sağlam bilgilerle donanıp, eylemlerinin daha olgunlaşacağı yolundadır. bu temeldeki birlikte gidişe karşın, bilinçlenme süreci konusunda ayrılırlar : descartes aklın yolunda gelişen, scheiermacher ise din duygusu ile gelişen bir bilinçlenmeyi esas alırlar. yine de descartes görüşünde örtük olanın, schleiermacher görüşünde aydınlık kazanarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz : dogmalara dayanan bir din insana hakikati vermede yetersizdir. din insan’a içkin olan tanrı da temellenir. din insan’a içkindir. bununla insan yalnızca tapınma gereksinmesini gidermez, bu duygu daha çok ve önemle insan’ı yetkinleştiren, yetkinliğe götüren bir güçtür.
12– din duygusu sevinç ve coşku verir.
mutlak olanın varlığını duyan, kendi içkin varlığını görüp tanıyan, kendisini bütünle, kaynaşırken hep yeniden kavrayan ve gelişen, yetkinleşen bir insan için sevinç ve coşku duymak pek olağandır. burada spinoza felsefesinde gördüğümüz türden bir mutluluk sözkonusu. sıradan bir sevinç durumu değil bu, amor dei intellectualis‘in verdiği türden bir sevinç ve coşku. insanın duyabileceği mutlulukların en derin, güçlü ve yetkin olanı. bu nedenle de insanı yapıcı ve yaratıcı olmaya götüren türden bir yaşama hazzı olayı. (felsefe arkivi, 28, sf:249 – 254, attilla erdemli, “friedrich daniel ernst schleiermacher, felsefe tarihçisi gözüyle bir tanıtma”)
ilginçtir 12. maddedeki dinin “insanı yapıcı ve yaratıcı olmaya götüren türden bir yaşama hazzı” olarak görülmesi, nietzsche ‘nin düşününün tam aksidir. nihilizm/@jimi the kewl entirimde de alıntılamıştım: “..törel değerlerin kaynağı sorusu bu yüzden benim için en başta gelen sorulardan biridir; insanlığın geleceği bunun yanıtına bağlıdır çünkü. aslında herşeyin en iyi ellerde yürütüldüğüne, tek bir kitabın, kutsal kitap’ın bize insan yazgısını yöneten tanrısal bilgelik üstüne en son çözümleri getirdiğine, ötesini düşünmemek gerektiğine inanmamızı istemek, gerçekci bir dile çevrildiğinde şuraya varır: bunun tam tersinin -o acınacak durumun- doğru olduğu, yani bugüne dek insanlığın en kötü ellerde kaldığı, en yeteneksizlerin, düzencilerin, öç güdücülerin, o “ermiş” dedikleri, dünyaya kara çalan, insanlığı lekeleyen kimselerin onu yönettikleri inancı su yüzüne çıksın istemiyorlar. rahiplerin (o kılık değiştirmiş rahipler, yani feylosoflar da buraya giriyor) yalnız belli bir cemaat içinde değil, hepten dizginleri ele geçirdiklerinin, décadence töresiyle bitiş isteminin gerçek töre sayıldığının en şaşmaz belirtisi, çıkar gözetmezliğe verilen yüzde yüz değer ve bencilliğe her yerde duyulan düşmanlıktır. bu konuda benden başka türlü düşüneni mikrop bulaşmışlardan sayıyorum..” nietzsche böyle görüyordu, bu bakış açısıyla yaşama hazzına darbe vuranları mikroplardan sayıyor, aktif nihilizmi sunuyor yani bildik hiççilikten uzaklaşıyor (bazıları nietzsche ‘yi anarşist veya nihilist görmek ister, ama onların algılayışı poster, tişört ve rozet üzerinden işlediğinden ciddiye bile almamak gerekirken, maalesef yaygın, popüler kanaat onlarınki olmuştur. okusalar, araştırsalar keşke.) ve rahipleri diğer eserlerinde de söylediği gibi, yaşamı daraltan pislikler olarak görüyor. bu açıdan bakıldığında nietzscheci düşündeki dionsyiak coşku ile burada 12. maddede işlediğim coşku arasındaki farkı iyi ayırt etmek lazımdır.
sonuç itibariyle din kavramı salt burada madde madde sunduklarımla tümden açıklanamayacağı gibi, bunlar olmadan da tümüyle tanımlanamayacaktır. insan kadar düşünce, düşünce kadar yol, ve yol kadar da tanım muhakkak olacaktır.