Dr. C. Cengiz Çevik – Blog

KLASİK FİLOLOG

Bir Gassaray yazısı ama konu başka…

Dün akşam Galatasaray – Alanyaspor maçındaydım. Açıkçası son gelişmelerden sonra, pek maç izleme keyfim yoktu ama yine de biraz havam değişsin diye Galatasaray’ı izlemeye gittim.

Sahada kötü bir futbol vardı, organize olamayan bir Galatasaray’ı izlemek iyi hissettirmiyor ama yine de takım maç sonunda 3 puanı tek golle almasını bildi, buna da şükür. Asıl değinmek istediğim konu başka.

Malumunuz, bir süredir kadın cinayetleri gündemde, aslında uzun yıllardır gündemimizde yer alması gereken bir konu olmasına rağmen, sadece sansasyonel yani sosyal medyada ve anaakım medyada ele alındığında gündemde kendine yer bulabilen bir konuya dönüştü. Her an kadınlar tehdit altında ve bu tehdidin boyutu günden güne artmakta ve ne yazık ki kendisinde toplumsal bir zemin bulmakta. Kadınlara bir de çocuklar eklenmiş durumda, sokakta, iş yerinde ve hatta evde güvenliği tehdit altında olan kadınların nasıl korunacağı üzerine düşünürken kendimizi çocukların nasıl korunacağını düşünürken bulup daha da içimiz yanıyor ve gözümüze uyku girmiyor. Ancak bu yazıda meselenin başka bir boyutuna değinmek istiyorum.

Başta da söylediğim gibi, dün akşam Galatasaray maçındaydım. Maçtan önce tibündeki “kadına ve çocuğa dokunma” pankartı dikkatimi çekti, gerçi bunun olacağını biliyordum, sosyal medyada görmüştüm. Bununla birlikte, tribünler maçtan hemen önce, kısa süre de olsa “kadına dokunan eller kırılsın” tezahüratı yaptı. Kale arkasında başlayan tezahürat, tüm stadyuma yayıldı. İlk bakışta, güzel bir tepki gibi görünüyor, bunu yadsıyamam. İnsan kısa süreliğine de olsa, birilerinin ama gerçekten ders çıkarması gereken birilerinin bu tür tezahüratlardan olumlu etkilenip kendilerini sorgulayabileceğini ve kadınlara yönelik psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamaktan vazgeçebileceğini düşünüyor. Ancak bu tür tezahüratların içinin boş ve temelsiz olduğunu, yaşam deneyimim bana defalarca göstermiştir. Gezi sürecinde bir dakikalığına Ali İsmail Korkmaz tezahüratı yapıp, geri kalan sürede rakiplere ana bacı küfreden taraftarlar ve tribünler gördüm, bu konuyu birçok vakayla örneklendirebilirim ama şu noktada o kadar geçmişe gitmeye gerek duymuyorum. Dün akşamki örnek yeterli.

Yukarıda aktardığım tezahüratın ardından, aralarda ve maç sonunda rakibe yönelik içeriğinde kadını nefret objesine dönüştüren, cinsiyetçi hakaret bulunan tezahüratlar yapıldı. “… tescilli bilmemne çocukları” diye devam eden tezahürattan bahsediyorum. Sorun “bilmemne çocukları” ifadesinde elbette. Bir Galatasaraylı ama en nihayetinde bir insan olarak bu tür tezahüratların birçok açıdan sorunlu olduğunu düşünüyorum. Birinci açı, diğer her şeyden bağımsız olarak böyle küfürlü tezahüratların yersizliği ve faydasızlığıyla ilgilidir. Daha çok küfredenin daha haklı olduğu veya daha fazla kazandığı görülmemiştir, dahası Galatasaray, söz konusu futbol olduğuna göre, son iki sezonun şampiyon takımı ve küfürlü tezahüratla kendilerini eylemeyi ve öfkelerini kusmayı gerektiren bir taraftar kitlesinin olmaması lazım. Başarının getirdiği bir rahatlama ve huzur olmalı diye bekliyorum. Küfürlü tezahüratı hiç benimsemiyorum ve gerekçelendirmiyorum ama bunların karşı taraftan gelmesini, başarısızlığa dayalı kişisel psikoloji ve kitle sosyolojisi açısından belki bir açıklaması olabilir ama Galatasaraylı taraftarların bu durumda olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama en nihayetinde sevinmeyi de üzülmeyi de ölçülü bir şekilde becerebilmek zorundayız, rakibe saygısı olmayanın rakiple atışmasına da gerek yok, çünkü ortada sağlıklı bir rekabet yok demektir. Daha fazla uzatmayacağım, küfretmeyin kardeşim, aklınızı başınıza devşirin. Rakibinize küfretmeden de ona takılabilir ve kusurlarını yüzüne vurabilirsiniz.

Benim asıl değinmek istediğim husus, ikinci açıyla ilgili. Bu küfürlü tezahüratın cinsiyetçi ve kadın düşmanı yönü, olumsuz anlamda ilgimi çekiyor. Yaşanan kadın cinayetlerinin, sosyal medyada gündeme gelen genç kızların kimi dijital platformlarda uğradığı zorbalığın insanlarda uyandırdığı infiale bağlı olarak daha birkaç saat önce, belki birkaç gündür kadınlarla ilgili duyarlı olunurken, “kadına dokunan eller kırılsın” tezahüratı yapan taraftarların birden rakibe yönelik cinsiyetçi bir dille saldırganlaşması gösterilen duyarlılığın temelsizliğini ortaya koyuyor. Diyebilirsiniz ki, “canım, küfürden ne olacak, önemli olan yaşamdaki duyarlılıktır.” Böyle olduğunu sanmıyorum, dildeki kadınlara yönelik cinsiyetçiliğin (pozitif ayrımcılığın zıddı olarak negatif ayrımcılığın) zihniyetteki aynı cinsiyetçiliğin göstergesi ve ifşası olduğunu düşünüyorum. Dildeki ve eylemdeki cinsiyetçilik, aynı kaynaktan besleniyor, aynı yıkıcı toplumsal kümenin unsurları. Bugün dile vuran şiddet, yarın eyleme geçebilir, geçmese de dille sergilenen şiddet, başkalarının şiddet eyleminin tetikleyicisi veya meşru gerekçesi olabilir, toplumun tamamına değilse de, büyük bir bölümüne yayılan bir nefretin “taraftarlık” adı altında masumlaştırılan bir bağlamda yeniden tezahür ettiğini görüyoruz.

Daha da şaşırtıcı ve üzücü olan, gözlerimle tanık olduğum üzere, kimi kadın ‘taraftar’ların da bu tezahüratlara “coşkuyla” katılmasıdır. Hatta maç sonunda şöyle bir olaya tanık oldum: Doğu tribünü üstteydim, maç sonunda toplu halde aşağı inerken malum tezahürat başladı ve önümde bir kadın coşkuyla bağırırken, beraberindeki erkek tarafından çok bağırmaması yönünde uyarıldı. Kadının “darağacında bile s….z biz kanaryayı” kısmındaki coşkusu bana enteresan geldi. O an o kadına kadınların ülkedeki durumuyla ilgili ne düşündüğünü sorsaydık, muhtemelen kendisinin, sevdiği ve tanıdığı kadınların ve elbette tüm kadınların yaşadığı sorunları anlatacaktı. Söyleyecekleri büyük ölçüde doğru olacaktı ama adına taraftarlık denilen şeyin etkisiyle, o an bu konuda söyleyebilecekleriyle tutarlı bir tavır sergilemiyordu. Taraftarlık bu olmamalı, bu derece hayati gerçekliğimizi unutturacak bir vaziyete düşürmemeli.

“Abartıyorsun” diyebilirsiniz, üzerinde çok durduğumun farkındayım, hatta bu yazıyı yazmamın nedeni de bu olay zaten. Ama biraz düşünelim: Nasıl bir dünya istiyorsak, o dilimize sirayet etmeli. Dil ve üslup her şey demek değildir ama çok şeydir. Toplumsal duyarlılığımız attığımız twitlerde kalmamalı, ne kadar bilinçli olduğumuzu eylemlerimizde de göstermeliyiz, gösteremiyorsak ve kendimize hakim olamıyorsak, en azından kamusal alanda susabilmeyi becermeliyiz.

“Ama öbürleri de yapıyor, hem de daha kötüsünü…” demeyin, ahlaksızlığı, yanlışı, kusuru olduğu yerde bırakmak ve örnek almamak gerekir. Galatasaray iki senedir, taraftar daha fazla küfrettiği için değil, diğerlerinden daha iyi olduğu için başarılı. Galatasaraylılık kültürünün tarihsel kökeni tüm Galatasaraylılara tarihsel bir misyon yüklüyor: Eğitimli, kültürlü ve iyi bir insan olmak ve bunu söyleminizle de kanıtlamak zorundasınız. “Ama öbürleri…” Boşverin öbürlerini, kendinizle meşgul olun. Kendinizi bilin, eğitin ve daha iyi birine dönüştürün.

Bu konuyla ilgili daha önce attığım twitlerden bazılarını aşağıda paylaşmak isterim.

Yorum bırakın

Information

This entry was posted on 07/10/2024 by in Genel and tagged , , , , , , , , , , , .