For dummies…
Türk bürokrasisinin, ama özellikle de memuriyet hayatının temel işletim mantığı for dummies‘in işletim mantığıyla aynıdır. Tek farkı bu merkeziyetçi bürokrasinin “zekice” ya da “eğlenceli” olmamasıdır. Bunu 99 yapımı Gökkubbede Gezintiler namlı belgeseli izlerken düşündüm, merkeziyetçi devlet geleneğinin toplumdan beklediği ve yine topluma sunduğu bir şey muhakkak for dummies olacaktır, aksi halde aykırı tipleri ve görüşleri kontrol etmek güçleşecektir. Bu yüzden Takiyuddin’in rasathanesini, başgösteren salgını yıldız incelemeleriyle ilişkilendirip taşa ve topa tutan istanbul halkıyla ilgili belgesel sert bir yorum yapamaz, “bu denyoluktur” diyemez mesela, “nedense böyle yapmışlar” gibi bir titretme, yumuşak geçiş yeterlidir. Niye? Çünkü devlet de, toplum da yanlış anlayabilir. Her ikisi de yanlış anlamasın diye, devlet de, toplum da aptalı oynar, bildiğini gizler ve 12 yaşındaki bir çocukla 47 yaşındaki bir adamın aynı şekilde anlayacağı bir metinle bilgi sunulur, bu yüzden sunulan her bilgi sürekli merkezin etrafında dönmekle birlikte totolojinin sınırlarından ayrılamaz.

Aynı for dummies mantığı, yukarıda da dediğim gibi, Türk bürokrasi hayatının her alanında vazgeçilmez işletim sistemi olarak kendini gösterir. Askeriyede, memuriyette, üniversitede, orada burada, her yerde en ufak şeyi bile aptala anlatır gibi yazmak ve yapmak zorundasınız. Dahası aptallar cennetinin bilgilendirme mekanizması işlerken herhangi bir estetik duyuş ön plana çıkarılmaz, sadece dilekçe içeriğinin elverdiği ölçüde bir arzu bildirimi olabilir. Aykırı tipler ve düşünceler de dilekçe içeriğiyle sistem tarafından aptallaştırılır ve merkeze çekilir. üniversiteler de böyledir, diğer memuriyet alanları da. Kimse düzeyin yükselmesini istemez, çünkü herkes birbirine aptal muamelesi yapacak şekilde yetiştirilir. Türkiye’nin her alandaki temel sorununun zekâ yetmezliği, azim için motivasyon ve süreklilik eksikliği, doğululuk, İslâm, kemalistlik vs. olduğunu sanmıyorum, bunların hepsi birleşerek bir for dummies sistemi oluşturmuş, temel sorun bu.
Kabuğunu kırması gerekenlere kırmaması gerektiğiyle ilgili yapılan açık ve gizli telkinler, baskı bütün olarak aykırılıklara yaşama imkânı tanımıyor. Aptalların sistemini yürütmek için dilekçeye güdümlü bir işletim mantığı söz konusu oldukça, içimizdeki en aykırı olan bile, ancak ‘sistemin izin verdiği ölçüde en aykırı olan‘ olacak. Oysa tahayyül sınırlarının genişliği, baştan aşağı aptallar ve aptallaştırmak için düzenlenmiş bir sistemin sınırlarına tam oturmaz. Buna rağmen içimizde ‘çok yartıcı ve farklı‘ dediğimiz tipler bile, kendilerini ifade ederken yani uğraş alanlarındaki çalışmalarını insanlara sunarken, for dummies metodunu uygulamak ve genelin olur‘unu almak zorundadır. Aksi halde anlaşılmaz ve desteklenmez. “Desteklenmesi önemli mi ki?” diye sorabilirsiniz, desteklenmesi elbette ki yaratıcılığı ya da aykırılığı için önemli değil ama en azından köprüaltında şarapçı olmayı hedeflemeyip yaratıcılığını insanlarla paylaşmayı hedeflediğine göre, başkalarına seslenebilmeyi ve desteklenmese bile, anlaşılmayı ciddiye alıyor demektir. Zaten yaratıcılığını sergilediğini ya da sergilemeyi düşünen bir kafa için bizzzzattttihiiiii başkaları tarafından anlaşılmak, desteklenmek anlamına gelir. Ancak aptallar için oluşturulmuş sistem daha ilk aşamada, anlaşılmaya varmadan, yaratıcılığın ikrarında devreye girip ona engel oluşturuyor.
Peki, bilgi arttıkça bu sorun giderilebilir mi? Takiyuddin bilgiliydi ya da rasathanesinde yaratıcıydı da ne oldu, içinde yaşadığı toplum kendisinden “aptala anlatır gibi” anlatmasını istediği ve Takiyuddin bunu beceremediği için rasathanesini topa tuttular. Bana sorarsanız aptallar mahrum kalsın, herkesin her şeyi anlamasına gerek yok ama gerçek kötüler gibi gerçek aptalların da otoritesinin kırılması gerekiyor, ciddiye alınıp “zekice” ve “eğlenceli” kitaplarla eğitilmeleri de bu yüzden isteniyor, oysa kimsenin aptalları umursamadığı, dilekçe yazmaya gerek kalmadan işlerin halledilebildiği ütopik bir düzende yaftalar da kendiliğinden kalkacaktır. Mesela benim de burada for dummies Takiyuddin’in kendisi iyiydi de çevresi kötüydü, deme zorunluluğunu hissetmemem gerekir ama hissediyorum, çünkü bu bir his meselesi, hissetmeyeni içeri almıyorlar, içeri girebilmek için hisli gibi görünmek zorundayım.
Addendum@: Başta bahsettiğim belgeseli bir önceki post’ta eklediğim videodan izleyebilirsiniz.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...